II.Murad Dönemindeki Kültürel Gelişmeler

 II. MURAD DÖNEMİ’NDEKİ KÜLTÜREL GELİŞMELER

II. Murad , bilinçli bir Türkçeciliğe sahip olup, Türkçenin gelişmesi için  tedbirler almıştır.
II. Murad Dönemi’nde, âlim ve şairlerin çoğu, eserlerini Türkçe yazmışlardır.
Danişmendnâme (Türklerin Anadolu’yu fethini anlatan destan) yi  yeniden  yazdırdı. Kâbûsnâme  adlı eseri Türkçeye tercüme ettirildi. Yine Osmanlı şiir mecmualarından olan Mecmûatü’n-Nezâir de II. Sultan Murad’a adandı. 
II. Murad Dönemi’nde bilimsel ve kültürel çalışmalara verilen destek sayesinde Azerbaycan, Türkistan ve Arap Yarımadasından tanınmış birçok şair ve yazar Edirne ve Bursa’ya gelerek yerleşti.
Döneminde birçok eserin yapılmasına öncülük ettiği için Ebü’l-Hayrat diye anıldı.
Örnek:Bursa Muradiye Cami ve Edirne Muradiye Camii.
Sultan İkinci Murad, Ankara civarında Basıkhisar nahiyesinin yakınında yaptırdığı büyük köprünün geçiş ücretini Mekke ve Medine’deki yoksullara gönderilmek üzere vakfetmiştir.. 
Yine her yıl Surre-i Hümayun denen özel memurlar ve hacılardan meydana gelen bir alayı Kâbe’ye göndererek, mukaddes yerlerin bakım ve tamirini yaptırmıştır.

Osmanlı'da Sözlü ve Yazılı Kültür

 

OSMANLI’DA SÖZLÜ VE YAZILI KÜLTÜR



Sözlü kültür
Eski Türk destanlarında, şiirlerinde yer alan  temalar  Osmanlıların kuruluş döneminde Rumeli’ye gerçekleştirdiği fetih hareketlerine de yansımıştır.
Osmanlı esnaf teşkilatı içinde yetişen saz şairleri  bu  sözlü kültürü devam ettirmişlerdir.Örnek:Köroğlu.
XV. yüzyıldan itibaren en çok görülen sözlü edebiyat ürünü halk hikâyeleridir. Örnek: Ferhat ile Şirin, Arzu ile Kamber . Ayrıca Yazıcıoğlu Mehmed’in Hz. Muhammed’i anlatan Muhammediyye,  Kur’an-ı Kerim’den sonra en çok okunan kitap olmuştur.
Köy seyirlik oyunları, kukla, karagöz, meddah ve orta oyunu, sözlü kültürel geleneğin en zengin unsurlarını taşıyan tiyatro örnekleridir.
Edirne ve Topkapı saraylarında başlatılan helva sohbetleri de bir başka sözlü kültür geleneği olarak Osmanlı’daki üst ve orta sınıfı bir araya getirmiştir. 
Türkülerin, ilahilerin, marşların söylendiği, oyunların oynandığı bu toplantılar XX. yüzyılın ilk yarısına kadar sürmüştür.
Yazılı Kültür
Osmanlı’da yazılı kültür ürünleri Eski Anadolu Türkçesiyle XIII. yüzyıldan itibaren verilmeye başlanmıştır.
Yazılı edebiyatın destan geleneği, bu dönemde Battalnameler, Danişmendnameler ve Saltuknameler gibi eserlerle  sürmüştür.
İslam dininin kavramlarını, düşünce sistemini yansıtan, belli bir tarikata bağlı olan şairler tekke ve tasavvuf edebiyatını oluşturmuştur.Örnek: Hoca Ahmet Yesevi,Yunus Emre v.d.
Alevi-Bektaşi halk şiirinde: Kaygusuz Abdal ve Seyyit Nesimi  v.d.
Divan Edebiyatı
Divan edebiyatı, Oğuz Türklerinin Anadolu’da  oluşturdukları Türk İslam kültürünü anlatan, Fars ve Arap edebiyatlarının yazım özellikleriyle gelişmiş klasik Türk edebiyatıdır.
Divan edebiyatında  ilahi aşk, dinî ve tasavvufi konular yanında toplumsal hiciv ve mizah türlerinde de eserler verilmiştir.
Osmanlı padişahları içinden de pek çok divan şairi çıkmıştır.

Osmanlı Beyliği’nin kuruluşu hakkında ileri sürülen çeşitli nazariyeler


Paul Wittek

Tarihçi Yazar Paul Wittek Osmanlı Beyliği’nin güçlü bir devlet olmasını bu beyliği kuranların gaza düşüncesi ile hareket etmesine bağlamaktadır.
Ona göre Osmanlılar gaza ile ganimet elde etmeyi amaçlamışlardır.
Bunun yanında kendi dinlerini başka yerlere yaymak isteyen Gaziler ele geçirilen bölgelerdeki halkın dini inançlarına saygı duymuşlardır. Bu da farklı dinlere inanan insanların birlikte yaşama arzusunu ortaya çıkarmıştır.
Wittek, Osmanlı’nın Kayı boyu ile alakası olmadığını iddia etmiştir.

Fuat Köprülü

Fuat Köprülü Osmanlı’nın kuruluşu ile ilgili tüm nazariyeleri incelemiş bunlardan tek yönlü bakış açısına sahip tezleri reddederek birçok etkeni bir arada vermiştir.

Ona göre Osmanlı Beyliği’nin güçlü bir devlet olmasını da özetle şunlar etkili olmuştur:

  • Moğol baskısından kaçan Türklerin göçü ile nüfusun artması
  • Gaza ruhu ile hareket edilmesi
  • Gaziyan-ı Rum, Bacıyan-ı Rum, Ahiyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum gibi askeri sosyal ve ekonomik grupların desteği
  • Jeopolitik üstünlükler
  • Diğer beyliklerle iyi geçinilmesi
  • Etnik özellikler
  • Osmanlı kabilelerinin asil oluşu

Halil İnalcık

Fuat Köprülü gibi Osmanlı Beyliği’nin güçlü bir beylik oluşunu birçok etkeni içine alarak değerlendirir. Bunların başlıcaları özetle şunlardır:

  • Yöneticilerin Selçuklu teşkilatı içinde tecrübe kazanmaları
  • Jeopolitik konumun iyi değerlendirilmesi ve farklı aşiretlerin sempatisini kazanmaları
  • Adaleti yönetim anlayışı
  • Gaza politikası sergilenmesi
  • Teşkilatlanmaya önem verilmesi
  • Türk geleneklerine sadık kalınması
  • Ülke topraklarını paylaştırmayarak daha Merkezi bir anlayış sergilemeleri
  • Asker, yönetici, alim ve sufilerin desteğini almaları

Kadızâde-i Rûmî

 Kadızâde-i Rûmî (yak. 1364, BursaOsmanlı Devleti – 1436, SemerkantTimur İmparatorluğu) asıl adı Selahaddin Musa, Orta Çağ'ın ünlü Türk matematik ve astronomi bilgini.

Osmanlı Devleti'nde yetişmiş bir bilim insanı olan Kadızade, eğitimini tamamlamak için gittiği Timur İmparatorluğu'nda Uluğ Bey'e hocalık ve yol göstericilik yapmış; Uluğ Bey'in Astronomi Cetvellerinin hazırlanmasında büyük hizmeti geçmiştir. Uluğ Bey Medresesi'nde Ali Kuşçu ve Fethullah Şirvani'yi yetiştirmiştir.

Torunu Mirim Çelebi 15. yüzyılın önemli matematikçileri arasındadır.

Hayatı

Bursa'da ulema sınıfından bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası, Bursa Kadısı Mehmed Efendi'dir. Dedesi Mahmut Çelebi de uzun süre Bursa kadılığı yapmış ve bu nedenle "Koca Kadı" olarak tanınmaktaydı. Babasının ölümü üzerine dedesi Kadı Mahmud Çelebi tarafından yetiştirildi.

Medrese öğrenimine Bursa'da başladı. I. Murad döneminin ünlü bilgini Molla Fenari'nin öğrencisi oldu; ondan fıkıh, astronomi, matematik dersleri aldı. Astronomi bilgisini ilerletmek için Konya'ya giderek Müneccim Feyzullah'tan astronomi dersleri aldı. 1383’te Bursa’da iken aritmetik ve cebir üzerine bir eser yazdı.

Dönemin önde gelen bilim adamlarından Seyid Şerif Curcânî’nin derslerine devam edebilmek için Molla Fenari'nin teşvikiyle Horasan'a gitti. Onun "Mevakif (Duraklar)" adlı eserini inceleyip, eserde birtakım eksiklik ve yanlışlıklar tespit etmesi üzerine, hocası Seyid Şerif Curcânî ile arası açıldı. Bu sebeple Curcan'dan ayrılarak Bursa'dayken hocası Molla Fenari'nin ziyaret etmesini önerdiği Buhara ve Semerkant şehirlerini görmek için 1407'de yola çıktı.

1410 yılında Semerkant'a vardı. Burası o sırada Timur İmparatoru olan Şahruh'un bilim ve kültüre meraklı oğlu Uluğ Bey tarafından yönetilmekteydi. Uluğ Bey ile tanışması hayatında dönüm noktası oldu. Hayatının geri kalanında Semerkant'ta yaşadı. Uluğ Bey'in 1417'de inşa ettirmeye başladığı medresede müderrislik yaptı. Medrese ile birlikte inşa edilen Semerkant Rasathanesi'nde Gıyaseddin Cemşid’in ölümünden sonra müdürlük yaptı. Yine bu şehirde evlendi; Şemseddin Mehmet adında bir oğlu oldu.

En önemli astronomi faaliyeti, müşterek bir eser olan "Zic-i Uluğ Bey" adlı esere katkılarıdır. Eser ölümünün ertesi yılında yayımlanmıştır.

Matematik alanındaki en orijinal çalışması ise Gıyaseddin Cemşid'in bir derecelik yayın sinüsünün hesaplanması için geliştirdiği cebir yöntemini genişletip basitleştirmesidir. Geliştirdiği yöntem, birkaç adımda öngörülen doğruluğa ulaştığından çağının ötesinde modern bir yaklaşımı sergiler.

Kadızade Rumi, yetiştirdiği öğrencilere Osmanlı ülkesine gitmeleri için telkinde bulunmuş; onun yönlendirmesiyle Anadolu'ya giden Ali Kuşçu ve Fethullah eş-Şirvani Semerkant matematik-astronomi okulunun birikimlerini Anadolu'ya getirmiştir.

1436'da Semerkant'ta öldü. Timur ailesinin Şah Zinde türbesine defnedildi.

Eserleri

  • Muhtasar-ı Fi’l-Hisab (Hesap Özeti): Matematik üzerinedir.
  • Risale Fi-istihracı’l-Ceyb Derece-i Vahide: (Bir Derecenin Sinüsünü Elde Etme Üzerine Bir Risale): Bu Eserde 1 derecelik yayın Sinüs değerini elde etmek üzerine bir yöntem geliştirilmiştir.
  • Şerh el-Mülahhas Fi’l-Hey’e: Astronomi ile ilgili bir eserdir. Çağmini’nin el-Mülahhas Fi’l-Hey’e adlı astronomi eseri üzerine bir yorumdur.
  • Eşkâl-i Te’sis Şerhi: Geometrik öncüller dair bir eserdir. Euclides’in Elementler adlı eseri üzerine bir yorumdur.

Ali Kuşçu Hayatı ve Eserleri

 ALİ KUŞÇU (1403-1474)

Ali Kuşçu, küçük yaşlarda matematik ve astronomi bilimleri ile ilgilenmeye başlamıştır ve böylece o dönemin en iyi eğitimcilerden bu alanlarda eğitimler almıştır. Uluğ Bey’in yardımcılığını yapan Ali Kuşçu aynı zamanda rasathane müdürlüğü görevlerinde de yer almıştır. Fatih’in daveti üzerine İstanbul’a geldi.Türkiye'deki   ilk  gerçek astronomdur. Pek çok eser vermiştir.
Ali Kuşçunun Astronomi Türündeki  Eserleri

Şerh-i Zîc-i Uluğ Bey

Risâle fî Halli Eşkâli Mu‘addili’l-Kamer li’l-Mesîr (Fâide fî Eşkâli ‘Utârid)
Risâle fî Asli’l-HâricYumkin fî’s-Sufliyyeyn
Şerh ‘ale’t-Tuhfeti’ş-Şâhiyye fî’l-Hey’e
Risâle der ‘İlm-i Hey’e
El-Fethiyye fî ‘İlmi’l-Hey’e
Risâle fî Halli Eşkâli’l-Kamer



Ali Kuşçunun Matematik Eserleri:

er-Risâletu’l-Muhammediyye fî’l-Hisâb
Risâle der ‘İlm-i Hisâb
Kelâm ve Usûl-i Fıkıh Eserleri:
eş-Şerhu’l-Cedîd ‘ale’t-Tecrîd
Hâşiye ‘ale’t-Telvîh
Mekanik Aletleri Hakkındaki Eseri:
et-Tezkire fî Âlâti’r-Ruhâniyye
Ali Kuşçunun Dil ve Belagat Eserleri:
Şerhu’r-Risâleti’l-Vad‘iyye
el-İfsâh
el-‘Unkûdu’z-Zevâhir fî Nazmi’l-Cevâhir
Şerhu’ş-Şâfiye
Risâle fî Beyâni Vad‘i’l-Mufredât
Fâ’ide li-Tahkîki Lâmi’t-Ta‘rîf
Risâle mâ Ene Kultu
Risâle fî’l-Hamd
Risâle fî ‘İlmi’l-Me‘ânî
Risâle fî Bahsi’l-Mufred
Risâle fî’l-Fenni’s-Sânî min ‘İlmi’l-Beyân
Tefsîru’l-Bakara ve Âli ‘İmrân

Derviş Gaziler

Anadolu’yu yurt yapan fetihçi dervişler

Bir toprağı sâhiplenmenin en mühim unsurlarından biri de nüfustur. Kayıların bu toprakları yurt edinmelerinde de kalıcı nüfus probleminin çözümünde de yerleşik dervişlerin sâbit tekke ve zâviyeler açmaları çok önemliydi. Anadolu’ya gelen asker ve savaş ruhlu erenler, bu toprakların yurt olmasını sağlamışlardır.

Bir toprağı yurt yapmak, kendi kültürünü yerleştirmek kolay bir hâdise değildir. Kayı’nın Anadolu’ya girip yurt tutup yerleşmesinde Türkistan geleneği olan erenler, sûfîler, zâviyeler, çok önemli bir rol oynamışlardır.

İlk Türk Devletlerinde Ekonomi


    Bozkır hayatında göçebe toplum olarak varlığını sürdüren İlk Türklerde ekonominin temelini hayvancılık oluşturur. En çok koyun ve at yetiştirilirdi. Zenginler at eti, diğer insanlar ise koyun eti yerlerdi. Kısrak sütünden kımız, darıdan yapılan Begni ve Boza önemli içecekler olarak göze çarpar.
      Uygurlara kadar az da olsa tarım yapılırdı. Hunlar döneminde açılan Tötö kanalı ile sulama yapılır, Eski Türklerde çiftçilere tarıgçı denirdi. Buğday, arpa, Mısır önemli tarım ürünleri idi. Yerleşik hayata geçen Uygurlarla birlikte tarımın önemi artmıştı. Günümüzde Türk lehçelerinde ortak olarak kullanılan Hububat, sebze ve meyve isimleri Uygurlar tarafından ortaya çıkarılmıştır.
     Giyim eşyaları ise genelde deri ve hayvan yünlerinden(yapağı önemli) yapılırdı.
    Vergi toplama önemli bir iş olup Köktürklerde Tudun, Uygurlarda Ağıcı adı verilen vergi memurları vardı. İlk Türk devletlerinde 3 çeşit vergi toplanırdı.
    A-Mesken(Ev ya da çadır) vergisi B- Hayvan (Hayvan sayısına göre) vergisi C- Toprak vergisi
   Sanayi ise İlk Türkler özellikle madencilik alnında ileri gitmişler özellikle Türk kılıçları dünyaca meşhurdur.
    Ticarette ise Türklerin hâkimiyet için mücadele ettikleri İpek yolu önemlidir. Çin den çıkan bu yol Orta Asya’dan geçtiği için Çin, Sasani ve Bizans gibi devletlerle İpek yolu için mücadeleler yapılmıştır. Bir diğer yol ise Sibirya da Astrahan a ulaşan Kürk yolu idi. Özellikle Uygurlar ve Hazarlar ticaret konusunda oldukça ileri gitmişlerdir. Ticaret genelde mal takası şeklinde olup; altın, gümüş paralar ile Uygurlarda böz ve kuanpo denilen bez paralar ile Çav denilen kağıt paralarda kullanılmıştır.

Şair Sultanlar

 Şair Sultanlar

İyi bir eğitimden geçen Osmanlı şehzadeleri ve sultanları, müziğe ve şiire de  ilgi göstermişlerdir.

Fatih Sultan Mehmet, güzel sanatların çeşitli dallarıyla ilgilendi. Özellikle şiire  büyük önem vermiş olup  Avnî mahlasıyla şiirler yazdı.

II. Bayezid, büyük bir âlim ve sanatkâr olup  Çağatay Türkçesini ve Uygur Alfabesini de bilen bir padişah olup Adlî mahlasıyla şiirler yazmış ve bir “Divân” tertip etmiştir.

Yavuz Sultan Selim, Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen ve bir Farsça divan tertip edecek derecede şiirler yazabilen şiirlerinde Selimi mahlasını kullanan büyük bir şairdi. 

Osmanlı padişahları arasında en çok şiir yazan Muhibbî mahlasını  kullanan  Kanuni Sultan Süleyman olup iki  divan yazmıştır.

Sarı Çizmeli Mehmet Ağa

SARI ÇİZMELİ MEHMET AĞA

Barış Manço’nun 1979 da meşhur ettiği Mehmet Ağa, aslen Karamanlı toprak ağasıyken, Osmanlı Dönemi yetkilileri Mehmet Ağayı çağırarak Kıbrıs Girne’de büyük bir tarla vererek " Karaman’daki bahçelerin gibi ek, biç, halka iş ver bizde sana toprak bağışlayalım; "hayvancılık ve tarımı geliştir" derler..

1810-1920 arası Karaman’dan Kıbrıs’a 5 kardeşini alıp gelmiştir.. Yörük Türkmendir.. Kıbrıstaki Köyünün adının Göçeri olması, Yörüklerin konar göçer hayatından gelmektedir; Yörükler köyü de derler köyüne.

Sarı Çizmeli Mehmet ağa, Devlete söz verdiği gibi Tarımda ve hayvancılıkta binlerce kişi çalıştırır, İş verir büyük bir aile olur..

Ermeni Soykırım İddialarının Asılsızlığı Bir Daha Belgelendi


DÜNYA

Rus tarihçi Oleg Kuznetsov: Sözde Ermeni soykırımı iddiaları, kurgudan başka bir şey değil
Rus tarihçi Prof. Dr. Oleg Kuznetsov, 1915 olayları iddialarının kurgu olduğunu belirterek "Ermeniler, tarihi ve yasal belgelerle bu propaganda teriminin (soykırım) geçerliliğini doğrulamanın mümkün olmadığını biliyor." dedi.
Dmitri Chirciu  |
23.04.2021 - Güncelleme : 23.04.2021


Moskova
Rus tarihçi Prof. Dr. Oleg Kuznetsov, 1915 olayları iddialarının kurgu olduğunu belirterek "Ermeniler, tarihi ve yasal belgelerle bu propaganda teriminin (soykırım) geçerliliğini doğrulamanın mümkün olmadığını biliyor." dedi.

Sen Katil misin ?


SEN KATİL MİSİN?

"İstanbul Teknik Üniversitesi'nde, henüz 19 yaşında, ikinci sınıf öğrencisi olarak kafası bir karış havada gezen birisiydim. 

Bir gün, çok değerli bir ‘mukavemet’ akademisyenimizin dersindeydim. 

Değerli hocamız, öğrenciler tarafından korkulan biriydi. 
Herkes, kendisinin çok gaddar ve acımasız olduğu için şikayet ederdi. 

Düşünün ki ara sınavdaki sınıf ortalamaları 100 üzerinden 15-20 gibi seviyelerde çıkıyor. 

Kilikya Ermeni Krallığı


Kilikya Ermeni Krallığı
Kilikya Ermeni Prensliği ya da kısaca Kilikya, 1080-1198 arası prenslik ve 1198-1375 arası krallık olan Çukurova bölgesinde bulunan bir devlettir. Bölgedeki I. Ruben adında olan bir Ermeni beyi tarafından Bizans İmparatorluğundan aldığı toprak üzerine kurulmuştur ve zamanla daha geniş bir alana yayılmıştır. 1375'de Memlük Sultanlığı tarafından varlığına son verilmiştir.
Kaynak:vikipedia