Dağılmayı Önleme Çabaları Osmanlı Fikir Akımları

1.Batıcılık : Batıya benzeme ve batı gibi olma yoluyla dağılmanın önlenebileceğini savunan fikir akımıdır.
Batıcılık fikri Lale Devrinde başlayarak Osmanlıların son dönemine kadar etkili olmuştur.Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, I.Meşrutiyet,2.Meşrutiyet gibi uygulamalarla etkisini göstermiştir. Hatta Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında da Türkçülük ile birlikte en etkili olan fikir akımıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan inkılâplarda ve Atatürk ilkelerinden inkılâpçılık ilkesinde bu fikir akımının etkisi görülebilir.
Temsilcileri:Abdullah Cevdet,Tevfik Fikret,Celal Nuri
2.Osmanlıcılık :  Osmanlı ülkesinde yaşayan bütün  halkın dil, din, ırk farkı gözetilmeksizin eşit olması yoluyla dağılmanın önleneceğini savunan bir fikir akımıdır.
Tanzimat ve Islahat Fermanı bu akımın bir sonucudur diyebiliriz. Çünkü bu fermanlarda azınlıklara ilk kez geniş haklar verilmiştir. 
Temsilcileri: Namık Kemal, Ziya Paşa,Şinasi,Genç Osmanlılar ve diğerleri.

II.MEŞRUTİYET VE SİYASÎ GELİŞMELER

II.Meşrutiyet (23 Temmuz 1908)


II. Meşrutiyet’in Nedenleri
  1. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin gizli çalışmaları.
  2. 1908 Reval Görüşmesi sırasında İngiltere, Fransa ve Rusya’nın, Osmanlı Devleti’nin durumu, Boğazlar ve balkanların geleceğiyle ilgili kararlar alarak Makedonya’nın özerkliğine karar vermeleri.
  3. İttihatçıların ayaklanmaları üzerine II. Abdülhamit’in bu isyanların yayılmasını önlemek için II. Meşrutiyet’i ilan etmesi (23 Temmuz 1908).
İttihat ve Terakki’nin Amacı
Anayasanın yürürlüğe konulmasını ve Osmanlı Mebuslar Meclisinin açılmasını sağlamaktı. Böylece mecliste azınlıklarında temsilcisi bulunacak ve azınlıklar kendi haklarını kendileri koruyabilecekti. Bunun sonucunda Avrupalı devletlerin iç işlerimize karışması önlenmiş olacaktı.
II. Meşrutiyet’in Sonuçları
İttihatçıların Meşrutiyetin ilanıyla uğraştığı sırada;
1. Bulgaristan bağımsızlığını ilan edip, Doğu Rumeli’yi,
     – Avusturya Bosna – Hersek’i,
     – Yunanistan Girit’i,
    – İngiltere Kıbrıs’ı topraklarına kattı.
2. İlk siyasi partiler kurularak faaliyet gösterdiler.
3.İttihat ve Terakki Partisi yönetimde etkin güç haline gelmeye başladı.

31 Mart Olayı

İstanbul'da meydana gelen bir iç ayaklanmadır. Mustafa Kemal Paşa'nın kurmay başkanı olduğu ve Selanik'ten gelen Hareket Ordusu'nca bu ayaklanma bastırılmıştır.
Sonuçları:
  1. Abdülhamid tahttan indirilerek yerine V. Mehmet Reşat tahta çıkarıldı.
  2. Padişahın yetkileri sınırlandırıldı.
  3. İttihat ve Terakki etkinliği ve gücü biraz daha eline geçirdi. 

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ (1040-1157)

Bağımsız olduğu
 yer: Horasan.
Kurucusu: Selçuk Bey.
Bağımsızlığı Sağlayan : Tuğrul Bey.
Selçuklular, Oğuzların Üçok kolunun Kınık boyundandır.
Büyük Selçuklu Devleti’ne, bu boydan olan Selçuk Bey adını verdi.
Selçuk Bey, Oğuzlar Devleti’nde subaşı iken, Oğuz Devleti’nin hükümdarı ile arasında çıkan anlaşmazlık yüzünden kendisine bağlı ordularla güneye inerek Seyhun ırmağı yakınlarındaki Cent şehrine yerleşti (930-935).
Selçuk Bey:
 1.Cent şehrinde İslamiyet’i kabul etti. 
 2.Bir çok Türk boyunu yönetimi altına aldı. 
 3.Samanoğulları ile Karahanlılar arasındaki savaşta, daha güçsüz olan Samanoğullarına yardım etti. Karşılığında toprak aldı. 
Arslan Yabgu: 
  1. Selçuk Bey’in ölümünden sonra yerine oğlu Arslan Yabgu geçti. 
  2. Selçukluların güçlenmesini istemeyen Gazneli Mahmut, Arslan Yabgu’yu tutuklattı ve hapsetti.
Tuğrul ve Çağrı Beyler:
  1. Tuğrul ve Çağrı beyler, iki kardeş olarak toprakları parçalamadan aralarında iş bölümü yaparak ülkeyi idare ettiler. 
  2.  Gaznelilerle başarılı savaşlar yaptılar. 
  3.  Horasan’ın önemli şehirlerinden biri olan Nişabur’u aldılar (1038).
 1.  Dandanakan Savaşı (1040):
Selçuklular ile Gazneliler arasında yapıldı. 
   Sebepleri: 
  1. Gazneliler’in Selçukluları Horasan’dan çıkarmak istemeleri.
  2. Selçukluların kendilerine yurt arayışı içinde olmaları.
  Sonuçları:
  1. Gazneliler yenilgiye uğratıldı ve yıkılma sürecine girdi.
  2. Selçuklular büyük bir zafer kazandı. Horasan ve İran toprakları Selçukluların eline geçti.
  3. Büyük Selçuklu Devleti kuruldu (1040).
  4. Tuğrul Bey sultan ilan edildi. Devleti Çağrı Bey ile birlikte yönetti.
  5. Rey şehri alınarak başkent yapıldı.
  6. Selçukluların İslam dünyasındaki otoritesi arttı.
* Abbasi halifesinin, Şii Büveyhoğullarının baskılarına karşı Selçuklulardan yardım istemesi üzerine Tuğrul Bey, Bağdat Seferine çıkarak 1055 Abbasileri Şii Büveyhoğullarının baskısından kurtardı. Böylece İslam dünyasının koruyuculuğu Selçukluların eline geçti. Bu olaydan sonra İslam Dünyasının dini lideri Abbasiler, siyasi lideri de Selçuklular oldu. 

    Bizans üzerine sefere çıkılarak Doğu Anadolu’da başarılı savaşlar yapıldı. Bir çok şehir alındı (Erzurum, Kemah, Malatya, Sivas).

    2.Pasinler Savaşı (1048):
  • Selçuklular ile Bizanslılar arasında yapılı.
  • Gürcüler Bizanslılara yardım etti. 
  Sebepleri:
1.Dandanakan Savaşı’ndan sonra Selçuklular’ın batı yönünde ilerlemeleri.
2.Bizanslıların, Türklerin Anadolu’ya girmelerini engellemek istemeleri.
   Sonuçları:
  1. Bizanslılar yenildi ve Selçukluları Resmen tanıdı.
  2. Doğu Anadolu, Selçukluların denetimine girmeye başladı. Van’dan Trabzon’a kadar olan topraklar Selçuklular’ın eline geçti.
  3. Gürcü Kralı Liparit, Selçuklulara esir düştü.
  4. Pasinler (Hasankale) Savaşı, Selçuklular ile Bizanslılar arasında yapılan ilk savaştır. 
Alp Arslan (1063-1072):
  1. Önce iç işlerini düzeltti. Çıkan ayaklanmaları bastırdı. 
  2. Bizans İmparatorluğuna savaş açıldı. Gürcistan, Ani Kalesi ve Kars alındı. 
  3. Alp Arslan, komutanlarını Anadolu’nun fethi ile görevlendirdi. 
  4. Türk akıncıları Akdeniz kıyılarına kadar ilerlediler.

   Malazgirt Savaşı (26 Ağustos 1071):
Selçuklular ile Bizanslılar arasında yapıldı. 
  Sebebi: 
  1. Bizans’ın, Anadolu’ya yapılan Türk akınlarını önlemek  istemesi
  2. Doğu Anadolu’da gittikçe güçlenen Selçuklu egemenliğine karşı koymak istemesi
    Gelişmesi:
    1. Savaş, Malazgirt ile Ahlat arasındaki Malazgirt ovasında başladı.
    2. Selçuklu kuvvetleri üçe bölündü.
    3. Alp Arslan sahte geri çekilme planı uygulayarak Bizans ordusunu merkezden ayırdı.
    4. Bu sırada Bizans ordusunda bulunan Peçenek ve Uzlar, Selçuklu tarafına geçtiler. Pusuya yatan Türk askerlerinin seri hücumu ile Bizans ordusu büyük bir yenilgiye uğradı.
    5. Ancak savaşın kazanılmasında ordunun manevi gücünün yüksek olması, iyi teşkilatlanması ve Alp Arslan gibi yetenekli, güçlü bir hükümdar tarafından yönetilmesinin de büyük katkısı vardır.
    Sonuçları:
    1) Bizans İmparatoru Romen Diyojen komutasındaki ordu savaşı kaybetti.
    2) Savaşta, Bizans ordusunda paralı askerlik yapan Oğuzlar ve Peçeneklerin yardımları da belirleyici rol oynadı.
    3) Anadolu’nun kapıları Türklere açıldı.
    4) Türkler fazla bir direnişle karşılaşmadan Marmara kıyılarına kadar ilerlediler.
    5) Bugünkü Türkiye’nin temelleri atıldı.
    6) Anadolu’da gücü kaybolan Bizans, Balkanlara çekildi.
    7) İslam dünyası üzerindeki Bizans baskıları kayboldu.
    8) Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ilk Türk beylikleri kuruldu.
    Not: Alparslan, Anadolu’yu komutanlarına ikta olarak verdi. Bu olay, Anadolu’da beyliklerin kurulmasına neden oldu.
    Melikşah (1072-1092):
    1. Ege Denizine ve boğazlara kadar bütün Anadolu alındı.
    2. Devletin sınırları; doğuda Tanrı dağları ve Seyhun ırmağından batıda Akdeniz kıyılarına, kuzeyde Kafkas dağlarından güneyde Basra körfezine kadar genişletildi.
    3. Vezir Nizamülmülk’ün uyguladığı kanun ve metotlarla devlet işleri çok düzenli olarak yürütüldü.
    4. Başkent, Rey’den İsfahan’a taşındı.
    5. Selçukluların en parlak dönemidir.
    6. Melikşah’ın ölümünden sonra oğulları arasında taht kavgaları başladı ve ülkede ayaklanmalar çıktı.
      Sultan Sencer (1118-1157):
      1. Merv şehri başkent yapıldı.
      2. Gaznelilerden Gazne şehri, Karahanlılardan Maveraünnehir alındı.
      3. Karahitaylılarla yapılan Katvan Savaşı’nda Selçuklular yenilgiye uğradı (1141). Maveraünnehir elden çıktı.
      4. Bundan sonra ayaklanan Oğuzlar üzerine gidildi. Fakat Sultan Sencer esir düştü. Bir süre sonra 1157’de öldü.
      5. Sultan Sencer’in ölümüyle Büyük Selçuklu Devleti yıkıldı (1157).
      Büyük Selçuklu Devleti’nin Yıkılma Sebepleri:
        1. Ülkenin hanedan üyeleri arasında paylaştırılması ve taht kavgaları.
        2. Atabeylerin, merkezi otoritenin zayıflamasıyla bağımsızlıklarını ilan etmeleri.
        3. Türkmenlerin küstürülmesi.
        4. Abbasilerin, eski güçlerine kovuşmak için Selçuklular aleyhine çalışmaları.
        5. Katvan Savaşı’nın yıkıcı etkisi
        6. Batınilerin yıkıcı çalışmaları
      Büyük Selçuklu Devleti’nin Yıkılmasından
       Sonra Kurulan Devletler
      1. Suriye Selçukluları
      2. Horasan Selçukluları
      3. Kirman Selçukluları
      4. Irak Selçukluları
      5.  Türkiye (Anadolu) Selçukluları

      DEVLET YÖNETİMİ

      Selçuklu Devlet Yönetimi  Türk Devlet Geleneğiyle birlikte Abbasiler, Sâmânoğulları, Gazneliler ve Karahanlılar devlet sistemlerinden yararlanarak oluşturdukları bir devlet sistemi olup Türk-İslâm  Devlet geleneğinin en üst zirve noktasını temsil eder. Selçuklulardan sonra gelen bütün Türk-İslâm Devletleri  Selçuklu Devlet Sistemini kendilerine örnek almışlardır.

       Selçuklularda, ülke hükümdar ve ailesinin ortak malı sayılırdı. Ülkeyi yönetme yetkisinin Allah  tarafından verildiğine inanılırdı. 
      Selçuklu devletinden ülkenin hükümdarın ve ailesinin ortak malı sayılması sık sık taht kavgalarına yol açardı. Şehzadeler/ Melikler eyaletlere atabeyler nezaretinde yetiştirilmek üzere melik olarak atanırlardı. Buradaki amaç hükümdar çocuklarının yönetim tecrübesi kazanmasıdır.
      Selçuklu Devletinde devlet işleri Divan-ı Saltanatta (Büyük Divan) görüşülürdü. Eğer divanda herhangi bir karar alınacaksa bu kararlar sadece Sultan onaylarsa geçerli olurdu. Sultan olmadığı zaman Büyük Divana vezir başkanlık etmekteydi.
      Divan-ı İstifa: Maliye ve ekonomi işleri ile ilgilenen birimdir. Müstevfi başkanlığında toplanır.
      Divan-ı İşraf: Askeri ve hukuk işleri dışında kalan diğer işleri denetlemekle görevi olan birimdir. Müşrif başkanlığında toplanır.
      Divan-ı Arz: Ülkenin asker ve ordu işlerini yürütmekle görevli olan birimdir. Ariz başkanlığında toplanır.
      Divan-ı Tuğra: Devletin iç ve dış yazı işlerini yürütmekle görevli olan birimdir.
      Büyük Selçuklu Devletinde halkın dilek ve şikayetlerinin dinlendiği ve hukuk işlerine bakıldığı sultan başkanlığında toplanan divana Divan-ı Mezalim adı verilmekteydi.
      Büyük Selçuklu Devletinde hükümdarlık alametleri hutbe okutmak, para bastırmak, taht, bayrak, çetr, asa, hilat, nevbet, tuğ ve tuğradır. Halife tarafından onaylanan Hükümdarlar adına hutbe okunurdu.
      Hükümdarlar sınırsız yetkiye sahip değillerdi. Törelere ve İslamiyet’e uygun hareket etmek zorunda olan hükümdarların çocukları da vilayetlere yönetici olarak gönderilmekteydi.


      Okuma Parçası Abdülkerim Satuk Buğra Han

      İlk Müslüman-Türk hükümdarı. Babası; bugün Doğu Türkistan sınırları dahilinde bulunan Kaşgar şehri civarında hükümran olan Karahanlı Devleti hükümdar ailesinden Bezir Arslan Han; onun da babası, Bilge Mangur Kadir Han idi. Soyları, Afrasiyab bin Besen vasıtasıyla Türk bin Yafes bin Nuh aleyhisselama ulaşmaktadır. 829 (H. 245) yılında bir Karahanlı şehzadesi olarak doğan Satuk Buğra Han, babası Bezir Han’ın ölümü üzerine, amcası Oğulcak Kadir Hanla evlenen annesinin himayesinde büyüdü. 12 yaşlarında iken müslüman olmakla şereflenip Abdülkerim ismini aldı. 25 yaşında iken islâm nimetine kavuştuğunu herkese ilan etti. 26 yaşında iken ilk Müslüman-Türk hükümdarı oldu. 70 yıl hakanlık yaptı. Güzel idaresi, kavminden binlerce kimsenin müslüman olmasına sebeb oldu. 955-956 (H. 344) senesinde, Kaşgar civarında bulunan Artuc kasabasında vefat edip oraya defnedildi.

      Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın müslüman olması hususunda, tarihçiler çeşitli bilgiler vermektedir. Bunlardan Müneccimbaşı, “Cami-ud-duvel” adlı eserinde; “Karahanlılardan ilk müslüman olan, Satuk Buğra Kara Han’dır. Onun müslüman olmasının sebebi şöyledir: O, rüyasında bir zat gördü. Bu zat ona; “Müslüman ol, dünyada ve ahırette selamete erersin” dedi. Bunun üzerine rüyasında müslüman oldu. Sabahleyin uyanınca, İslâmiyet’i kabul edip müslüman olduğunu açıkladı. Satuk Buğra Han, vefat edince, yerine oğlu Mûsâ bin Satuk geçti. Bundan sonra onun oğlu Ali bin Mûsâ, sonra bunun oğlu Nasr Arslan hükümdar oldu...” demektedir.


      Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın müslüman olması hususu, onun adına yazılmış olan “Tezkire-i Satuk Buğra Han” adlı eserde de yer almıştır. Bu eserin muellifinin Ahmed ibni Sa’d-ul-Erganî olduğu rivayet edilir. Farsça ve Türkçe pek çok nüshası bulunan bu esere, sonradan sıhhatli olmayan bilgiler ve efsaneler karıştırılmıştır. Bu bakımdan bu eserde verilen malumat, muteber kabul edilmemektedir.

      Abdülkerim Satuk Buğra Han hakkında bilgi veren en önemli kaynak Cemal Karsî’nin yazmış olduğu “Mulhakat-us-surah” adlı eserdir. Cemal Karsî de, Ebu’l-Fütuh Abdu’l-Gafîr ibni Şeyh Ebu Abdullah Hüseyn Fadlî’den rivayet etmektedir. Rivayete göre, Horasan ve Maveraünnehr’de hükümran olan Samanoğulları Devleti hükümdarlarından İsmail bin Ahmed, Nuh bin Esed’in vefatından sonra idareyi ele alınca, Türklerle olan önceki iyi münasebetlerine sadık kaldı. Bu sırada Türklerin başına Satuk Buğra Han’ın amcası Oğulcak Kadir Han geçmişti. Oğulcak Kadir Han’a, İslâm elçileri gelip gidiyordu. Fakat o, elçilerin söylediklerini ve İslâm’a davetlerini kabul etmiyordu. Samanîlerden Nasir bin Ahmed, kardeşleriyle giriştiği taht kavgasında mağlub olunca, Kaşgar’a gelerek Oğulcak Han’a sığındı. Oğulcak Kadir Han, onu hoş karşılayıp himayesine aldı. Yardım ve ikramda bulunup; “Sen evine geldin, ailene kavuştun” dedi. Sonra da Artuc nahiyesinin idaresini Nasir bin Ahmed’e verdi. Semerkand ve Buhara’dan gelen kafileler, Artuc’da yiyecek ve çeşitli mallar satıyorlardı. Nasir bin Ahmed, Artuc’da bulunduğu sırada, kendisini himaye eden Türk hakanı Oğulcak Kadir Han’a kıymetli hediyeler vererek, onun gönlünü kazanmaya çalıştı. O zaman müslüman olmayanlar, yiyecekleri ve giyecekleri memleketin bir yerinde topluyorlardı. Bunlardan istifade edebilmek, ancak onlarla yakınlık kurduktan sonra mümkün oluyordu. Nasir bin Ahmed, bir ara Oğulcak Kadir Han’a müracat edip, ondan, cami yapmak için öküz derisi genişliğinde bir yer istedi. Oğulcak Kadir Han bu isteğini kabul etti. Nasir bin Ahmed de, bir öküz kesti. Bu öküzün derisini ince ince dildi. Metrelerce uzunlukta sırım yaptı. Sırımın çevrelediği yer kadar toprağa sahib oldu. Sonra da kendisine verilen bu küçük yere bir cami yaptı. Bu yer Artuc Camii’nin bulunduğu yerdir. Onun bu zekasına, insanlar hayret ettiler.

      Bu sırada Oğulcak Kadir Han’ın yeğeni Satuk Buğra Han, güzel simalı, zeki, akıllı ve fasih bir lisan ile güzel konuşan on iki yaşlarında bir genç idi. Artuc’a gelip giderken Nasir bin Ahmed’le tanıştı. Zaman zaman onunla gizlice görüşüp, İslâmiyet hakkında bilgi aldı. Kalbinde İslâmiyet’e karşı sevgi ve muhabbet hasıl oldu. Arasıra Buhara’dan gelen kafileleri görmek için Artuc’a giderdi. Yine bir defasında Artuc’a gitmişti. Nasir bin Ahmed, Artuc’a gelen ticaret kafilesine gayet hoş muamele ve ikramda bulundu. Öğle vakti olunca, müslümanlar öğle namazını kılmak için abdest alıp namaza gittiler. Satuk Buğra Han, bu sırada henüz müslüman olmamıştı. Fakat, müslümanların namaz kılması hoşuna gitti. Niçin namaz kıldıklarını merak edip, sebebini Nasir bin Ahmed’den sordu. O da; “Bizim üzerimize her gün beş vakit namaz kılmak farzdır” dedi. “Bunu sizin üzerinize kim farz kıldı” deyince, Nasir bin, Ahmed; “Allahü teâlâ farz kıldı” deyip, Satuk Buğra Han’a îmanı, İslâm’ı anlatmaya başladı. Sevgili peygamberimiz Muhammed aleyhisselamm, Eshab-ı kiramın ve müslümanların üstün hallerinden bahsetti. Sonra da; “Allah’dan başka ilah yoktur. İbadet ancak O’na yapılır. Muhammed aleyhisselam emin ve sadık bir peygamberdir. İnsanların her bakımdan en üstünüdür. O’ndan başka tabi olunacak bir kimse yoktur. O’nun getirdiği din olan İslâmiyet’ten de güzel bir din yoktur” dedi. Satuk Buğra Han’ın kalbinde îman nuru parladı. İslâmiyet’i kabul ederek müslüman oldu ve Abdülkerim isrnini aldı. Bu hadiseye Oğulcak Kadir Han’dan gizlediler. Bu arada, Satuk Buğra Han, Kur’ân-ı kerirni ve İslâmiyet’i öğrendi. Amcası Oğulcak Kadir Han’ın, bu durumun farkına varmasından çekiniyordu. Bundan sonra, yakın akrabasından elli kişinin müslüman olmasına vesile oldu. İslamiyet’i kabul eden bu elli kişilik grup, genç Türk şehzadesi Satuk Buğra Han’a tabi oldu. Oğulcak Kadir Han ise Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın müslüman olduğundan şüphelenerek, durumu incelemeye başladı ve peşine adam taktı. Bunlar, Satuk Buğra Han’ı gizliden gizliye takib edip, durumu araştırıyor, ne yaptığını anlamaya çalışıyorlardı. Bir defasında onun abdest alıp namaz kıldığını gördüler. Durumu Oğulcak Kadir Han’a bildirdiler. Oğulcak da onun müslüman olduğunu çevresine ve annesine bildirdi. Oğulcak Kadir Han bu hadiseden sonra, Abdülkerim Satuk Buğra Han’ı bizzat kendisi de denemek istedi. Bg maksadla ona, puthaneyi tamir etme vazifesini vermeye karar verdi. Bu durumu annesi haber alınca, oğlu Abdülkerim Satuk Buğra Han’ı haberdar etti. Amcasının kendisini denemek istediğini ve herkesten çok çalışrnasını söyledi. Nihayet Oğulcak Kadir Han bu hususta emir verince, Abdülkerim Satuk Buğra Han derhal çalışmaya başladı. Zaten Nasir bin Ahmed ona bu hususta gerekli telkinlerde bulunmuş; “Şimdi puthane olarak yapılır, sen sonra orayı camiye çevirirsin” demişti. Abdülkerim Satuk Buğra Han, puthanenin tamir işinde gayretle çalıştı. Herkes birer birer kerpiç taşırken, o ikişer ikişer taşıyordu. Bu çalışması sırasında bir taraftan da dua ediyor; “Ey yüce Allah’ım! Eğer bana, din düşmanlarına ve sana iman etmeyenlere karşı yardım edersen, beni, İslâmiyet’in yayılmasına, senin isminin yüceltilmesine vasıta kılarsan; ben elbette bu puthaneyi mescid yaparım. Senin kulların, orada sana ibadet etmek için toplanırlar. Sana ibadet etmek için orada bir mihrab ve seni sena (yüce ismini anmak) için bir de minber yaparım. Bundan sonra sadece senin rızan için ezan okur ve kendim imam olurum” diyordu.

      Abdülkerim Satuk Buğra Han yirmi beş yaşına geldiği sırada, İslâm ilimlerini iyice öğrenmişti. Müslüman olduğunu açıkça etrafına îlan etti. Bundan sonra da, hâlâ müslüman olmak şerefine erişemeyen ve Karahanlı Devleti’nin başında bulunan amcası Oğulcak Kadir Han ile mücadeleye karar verdi. Bir gün, yanına inananlardan elli kişilik bir süvari grubu alarak ava gitmek maksadıyla yola çıktı. Yegag Balık adlı beldeye varınca, şehrin kalesini kuşattı. Bu kuşatma üç ay sürdü. Bunu haber alan Oğulcak Kadir Han, ona karşı derhal harekete geçti. Bu sırada, Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın etrafında üç yüz kadar Kaşgarlı süvari toplanmıştı. Oğulcak Kadir Han ile Fergana savaşını yaptı. Bunu takib eden günlerde, taraftarları bin kişiye yükseldi. İlk fethettikleri yer de Atbaşı oldu. Sahib olduğu üç bin kişilik atlı bir orduyla Kaşgar üzerine yürüyüp, orayı da fethetti. Amcası Oğulcak Kadir Han’ı öldürdü. Kaşgar’da kendisine karşı çıkan asîleri ağır yenilgiye uğrattı. Kaşgar halkını İslâm’a davet etti. Onlar da müslüman oldular. Kaşgar’dan sonra Bormekik şehrini de aldı. Memleketin idaresini ele geçirip, ülkesinde İslâmiyet’i sür’atle yaydı.

      Abdülkerim Satuk Buğra Han, müslüman olduktan sonra, Allahü teâlânın rızası için cihada başladı. Türk ülkelerinde İslâm’ı yaydı. Zaferler kazandı. Büyük bir mücahid ve cihangir oldu ve her tarafta tanındı. Doğru olarak öğrendiği İslâm dinini hiç saptırmadan Ehl-i sünnet alimlerinin bildirdiği gibi yaydı. Bu, onun en büyük meziyeti ve hizmeti oldu. Onun vesîlesiyle Türklere İslâmiyet saf bir şekilde; Peygamber efendimizin bildirdiği, Eshab-ı kiramın ve Tabiînin aynen naklettiği Ehl-i sünnet itikadına uygun olarak ulaştı.

      Abdülkerim Satuk Buğra Han, Türklere İslâmiyet’i anlatıp yaymakta fazla zorluk çekmedi. Türklerin bazı örf ve adetleri İslâmiyefe uygunluk gösteriyordu. Zaten Türkler, Nuh aleyhisselamın oğullarından müslüman olan Yafes’in neslinden geliyordu. Yafes, mü’min idi. Evladı çoğalınca, onlara reis oldu. Hepsi, dedelerinin gösterdiği gibi, Allahü teâlâya ibadet ederdi. Yafes nehirden geçerken boğulunca, Türk ismindeki küçük oğlu, babasının yerini tuttu. Bunun evladı çoğaldı. Nesline Türk denildi. Bu Türkler, ecdadı gibi müslüman, sabırlı, çalışkan insanlardı. Bunlar, zamanla çoğalarak Asya’ya yayıldı. Başlarına geçen bazı zalim hükümdarlar, semavî dini bozarak, puta taptırmaya başladılar. Bunlardan, bugün Sibirya’da yaşayan Yakutlar, hâlâ puta tapmaktadır. Dinden uzaklaştıkça, eski medeniyet ve ahlâklarını da kaybetmişlerdi. Hele Hunlar ve onların reislerinden Atilla, dinsizliği ve zulmü ile Allah’ın gadabı ismini almıştı. İslâm güneşi, Mekke-i mukerremeden doğarak, ilim, ahlâk ve her türlü fazilet ışıklarını dünyaya saçınca, Romalıların, Asya’ya kadar yayılan sefahat ve ahlâksızlıkları ve Asya’yı, Afrika’yı kaplamış olan dinsizlik, cahillik ve vahşet altında yetişmiş diktatörler, sömürdükleri insanların İslâmiyet’i işitmelerine, anlamalarına mani oldular. Bu engeller kılıc gücü ile ortadan kaldırıldı. Türk hakanları, asaletleri ve uyanık olmaları sebebi ile islamiyet’in işitilmesine mani olmadılar. Türk’ün asaleti ile İslâmiyet’in şerefi bir araya gelmeden önce, Asurîler Türkistan’a girerek, Türkleri, güneşe, yıldızlara tapınmaya alıştırmıştı. Tan yeri ağarınca, güneşe tapınırlardı. Bu sebepten, güneşin ismi, tanyeri ve nihayet tanrı oldu. Türkler sonradan tekrar iman ile şereflenip, büyük gruplar halinde müslüman oldular. Sapıklık zamanında uydurdukları tanrı ismini kullanmaz oldular. Kur’ân-ı kerîmde bildirilen; “Benim ismim Allah’dır. Beni Allah diye çağırınız. Allah diye ibadet ediniz. Allah diye yalvarınız!” meâlindeki muteaddid ayet-i kerîmelere uydular. Bu bakımdan Allahü teâlâya, kendi istediği ismi söylemeyip de, inanmıyanların, O’nun en sevmediği mabudlarına koydukları tanrı ismi ile O’nu çağırmanın yanlış ve uygunsuz olduğunun şuuruna vardılar.

      Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın müslüman olmakla şereflenmesi ve ülkesinde İslâmiyet’i yayması, Türk Tarihi’nin en büyük ve en güzel hadiselerinden biridir. Daha önceden, Oğuz ve Kalag Türkleri arasında müslüman olan gruplar olmuşsa da, devlet olarak İslâmiyet’i kabul eden ilk Türk boyları Karahanlılar ve İdil Türkleri olmuştur. Türkler devlet olarak müslüman olduktan sonra, İslâmiyet’in bayrakdarlığını yapıp dünyanın dört bir tarafına yaydılar. Eshab-ı kiramdan sonra tarihte nadir görülen hizmetler yapıp, din uğrunda cihad ettiler. Sevgili peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın bildirdiği İslâmiyet’i, Ehl-i sünnet îtikadını; Karahanlı Türkleri, Türkistan’da; Gazneli Türkleri, Hindistan’da; Oğuz, Selçuklu Türkleri, Anadolu’da ve tarihin en muhteşem müslüman Türk devleti olan Osmanlılar da üç kıtaya yaydılar. Böylece müslüman Türkler, İslâmiyet’e bin yıldan fazla bir zaman hizmet ettiler. Abdülkerim Satuk Buğra Han, Karahanlıların başına geçip hükümdar olduktan sonra, kendisinin müslüman olmasına vesile olan Samanîlere de yardımda bulunmuştur. İbn-i Haldun’un “El-iber” add eserinde ve Cemal Karsî’nin, “Mulhakat-us-Surşh” adlı eserindeki rivayete göre 915 (H. 303) senesinde Hasan ibni Kasım Ed-Daî tarafından Cürcan’a vali tayin edilen Leyla bin Nu’man, Samanîlere karşı isyan etmişti. Etrafına da şiîleri toplamıştı. Samanîler, Abdülkerim Satuk Buğra Han’dan yardım istediler. Samanîlerin kendi orduları Horasan’da başlayan isyanı bastıramamış, asilere yenilmişti. Şiîler, büyük bir ordu ile Horasan’ın merkezi olan Nişabur’u işgal etmişlerdi. Samanîlere yardım etmek üzere hareket eden Abdülkerim Satuk Buğra Han, 921 (H. 309) yılında Leyla bin Nu’man’ın karşısına çıktı. Bu sırada Amid şehrinde bulunan Leyla bin Nu’man’ı mağlub edip yakaladı ve idam etti.

      Abdülkerim Satuk Buğra Han, daha sonra yaptığı savaşlarda; Yagma, Çiğil, Oğuz kabilelerinin yerleşmiş bulunduğu Türkistan şehirlerini birer birer ele geçirdi. İslamiyet’i yayma hususunda, meşhûr alimlerden olan Ebu’l-Hasen Muhammed bin Süfyan Kalamati Horasanî’den çok istifade etti. Ayrıca Karahanlılar Devleti’nin doşu kısmına hakim olan Büyük Kağan, Çinlilerden yardım alarak 942 (H. 332) yılında Abdülkerim Satuk Buğra Han’a karşı savaş açtı. Abdülkerim Satuk Buğra Han müslümanların yardım ve desteğiyle, onunla Balasagun savaşını yaptı ve galib geldi.

      Abdülkerim Satuk Buğra Han’dan sonra, oğulları devrinde de ülkesine pek çok İslâm alimi gelip, İslâmiyet’i doğru olarak anlattılar ve yayılmasına çalıştılar. Kendisinden sonra Mûsâ Tunga adında bir oğlu yerine geçti. Bundan sonra da bunun oğlu Beytar Süleyman Arslan hükümdarlık yaptı. Başka oğulları ve kızları olduğu da rivayet edilmiştir.
      Kaynakça
        1) Mülhakat-üs-Surah (Cemal Karsî), (nşr. V. Bartold, st. Petersburg) sh. 130, 135

        2) Câmi-üd-düvel; sh. 240, 1030

        3) El-Kamil fit-tarih

        4) El-İber (İbn-i Haldun); cild-4, sh. 339

        5) Rehber Ansiklopedisi; cild-17, sh. 147 cild-9, sh. 249

        6) Kaşgar Tarihi (Mehmed Atıf), İstanbul 1300, sh. 52

      biyografya sitesi'nden yararlanılmıştır.

      Türk İslam Dünyasında İlk Edebi Eserler


      1- Kutadgu Bilig: Karahanlılar zamanında Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır. İyi bir devlet yönetiminin nasıl olması gerektiğinin anlatıldığı kitap, Türk-İslam edebiyatının ilk yazılı örneğidir.
      2- Divan-ı Lügati’t-Türk: Karahanlılar devrinde Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır. Ansiklopedik sözlük niteliğindedir. Araplara Türkçeyi öğretmek ve Türk dilinin güzelliğini anlatmak için yazılmıştır.
      3- Divan-ı Hikmet: Hoca Ahmet Yesevi tarafından yazılmıştır. Eserde dini ve ahlaki öğütler verilmiştir. İslamiyetin Türkler arasında yayılması amaçlanmıştır. İlk Türk tasavvuf kitabıdır.
      4.Atabetül Hakayık:Edip Ahmet Yükneki, Yusuf Has Hacib'in 'Kutadgu Bilig'i gibi aruz vezniyle ve Kaşgar diliyle yazmıştır.
      Atabetü'l Hakayık'ın  Uygur harfleriyle yazılmış ilk yazması İstanbul'da Ayasofya Kütüphanesi'nde bulunmaktadır.

      Atabetü'l Hakayık Özellikleri:

      • Gerçeklerin eşiği anlamına gelir.
      • Konusu din ve ahlaktır.
      • Didaktik (öğretici) bir eserdir.
      • Mesnevi tarzında yazılmıştır.

      İslamiyetin Türk Devlet ve Toplum Yapısına Etkisi



      1.Karahanlılar döneminde Türk-İslam  medeniyetinin temelleri  atılmıştır.
      2.Gazneliler , İslami dönem Türk devlet teşkilatının aktarılmasına köprü  oldular.
      3.İslamiyetten sonra eskiden kullanılan  "il" yerine "devlet" ve "mülk" kelimeleri kullanılmaya başlanmıştır.
      4.Türk Cihan hakimiyeti mefkuresi, cihat anlayışına dönüşmüştür.
      5."Kut"  anlayışı yerini   " Allah'ın nasibi veya takdiri" ne bırakmıştır.
      6.Hükümdar ünvanları olarak önce Karahanlılarda "Buğra Han" ve " İlig Han" , Gaznelilerden itibaren ise "emir" veya " sultan" gibi isim veya lakaplar  kullanılmıştır.
            Not: Sultan ünvanını ilk kullanan Gazneli Mahmut'tur.
      7.Hükümdarlığın halifece onaylanması,halife adına hutbe okutulması ve  paraların üzerine halifenin isminin yazılması İslami dönemle birlikte gelen değişikliklerdendir.
         8.Hükümdarlar tıraz adı verilen süslemeli elbiseler giymeye başladılar.
         9.Hükümdarlardan sonra en yetkili kişi vezirdir( Karahanlılar'da "yuğruş"; Gazneliler'de "hace").
        10.Divan kurumu oluşmuştur .
        11.Örfi ve Şer'i hukuk olarak iki hukuk vardır.
        12.İkili devlet teşkilatı Karahanlılardan sonra uygulamadan kaldırılmıştır.
        13.Türk milleti topyekûn Müslüman olmakla, kendi içinde ve diğer İslam milletleriyle kültür birliğini kazanmış oldular.
      14.Türkler,  yerleşik hayata genelde İslâmiyeti benimsedikten sonra geçmişlerdir.
      15.Türkler,İslâmiyeti benimsedikten sonra uzun soluklu devletler kurabilmişlerdir

      Gazneliler Devleti


      Hakimiyet Sahası: Afganistan, Hindistan ve İran.
      Kurucusu: Alp Tigin
      Başkenti: Gazne
      Tarih: 963-1187
      1.  Devletin en parlak dönemini yaşatan Gazneli Mahmut döneminde devlet en geniş sınırlara ulaştı.
      2.  Gazneli Mahmut Hindistan’a 17 sefer yaptı. Bu seferler sonucunda İslamiyet Hindistan’a yayıldı.
      3.  Abbasi halifeliğini Şii Büveyh oğullarının baskısından kurtardı. Halife, Gazneli Mahmut’a “Sultan” unvanını verdi.
      4.  Gazne Devleti, 1187 yılında Gurlular (Afganlı bir millet) tarafından yıkıldı.
      Gaznelilerin Yıkılış Sebepleri:
      A.Selçuklularla yapılan Dandanakan Savaşından sonra devletin zayıflamaya başlaması.
      B.Ülkede iç karışıklıkların çıkması.

      Karahanlılar (840 - 1212)


      Uygur Devleti'nin yıkılmasından sonra Karluk, Yağma,Çiğil ve Tuhsi Türkleri tarafından Türkistan'da kurulmuştur. 
      Kurucusu:Bilge Kül Kadir Han
      1.  932 yılında Satuk Buğra Han  Abdülkerim adını alarak müslüman oldu.Onun devrinde İslamiyet resmi din kabul edildi.
      -->2.Orta Asya'da kurulan ilk Türk-İslam devletidir.  
      -->3.İlk Türk İslam eserleri bu dönemde verilmiştir.
      4.Yusuf Kadir Han döneminde de en parlak dönemini yaşamıştır. 
      5.Taht kavgaları sonucu Doğu Karahanlılar ve Batı Karahanlılar diye ikiye ayrıldılar (1046). Doğu Karahanlılar 1130'da Karahıtaylar; Batı Karahanlılar ise 1211'de Harzemşahlar tarafından yıkıldılar.

      Tunus ve Mısır'ın Elden Çıkması


      TUNUS'UN FRANSIZLARCA İŞGALİ
      1830’da Cezayir’i Fransa almıştı.Fransa 1878’de Berlin Konferansı’nda Cezayir’in güvenliği için Tunus’u alması gerektiğini söyledi.Avrupalı devletler bunu uygun gördüler.Ayrıca İtalya’nın da burada gözü vardı.1881’de buradaki bazı sınır hareketleri bahane edilerek Fransa burayı işgal etti.Osmanlı Berlin Antlaşması’nın ihlal edildiğini öne sürerek bu duruma itiraz etti.Fakat Fransa diğer devletlerin desteğini önceden aldığı için sonuç çıkmadı. 
      MISIR'IN İNGİLİZLERCE İŞGALİ
      1869’da Süveyş Kanalı açılınca Mısır’ın önemi daha da arttı.Çünkü Hint yolu kısalmıştı.Bu da İngilizlerin Mısır’a daha çok önem vermelerini sağladı.Zaman içinde Mısır İngiliz ve Fransızlara borçlandı. Bu iki devlet borçlarını alamayınca Mısır maliyesine el koydular.Bu da Mısır’da isyana sebep oldu.İngilizler ise bu isyanı bahane ederek Mısır’ı işgal etti.Osmanlı bu duruma itiraz etti fakat yapacak başka bir şeyleri olmadığından İngilizlerle anlaşmak zorunda kaldı.
      Sonuçta
      ♦Mısır toprağı hukuken Osmanlı'nın sayılacak
      ♦Vergisini Osmanlı'ya verecek
      ♦Osmanlı ve İngilizler burada birer yüksek komiser bulunduracak.

       Mısır sadece görünüşte Osmanlıya bağlı kaldı.I.Dünya Savaşı’nda İngiltere Mısır’a el koyduğunu açıkladı. 


      KIBRIS’IN İNGİLİZLER'İN ELİNE GEÇMESİ
      1877-1878 Osmanlı Rus harbinden sonra Ayestefanos Barışı imzalanmıştı.Bu antlaşmaya göre Rusya Ege Denizi’ne Bulgaristan sayesinde inmiş Fırat ve Dicle’ye yaklaşmıştı.Bu durum İngiltere’nin işine gelmedi ve bu barışa itiraz etti.Osmanlıya bu barışı bozduracağını fakat Rusya’nın daha aşağıya inmesini engellemek için Kıbrıs’ı üs olarak alması gerektiğini söyledi.
      Böylece
      ♦Süveyş Kanalı’nı kontrol etmek
      ♦Doğu Akdeniz’e hâkim olmak.
      Neticede toprak bizim olması şartıyla ada İngilizlere verildi.İngiltere hedefine ulaşmış oldu.Osmanlı l. Dünya Savaşı’na girince İngiltere adaya el koyduğunu açıkladı.Osmanlı bu durumda hiçbir şey yapamadı.

      Osmanlı Devleti'nde Anayasal Düzene Geçiş Çabaları ve Siyasi Gelişmeler 1.Meşrutiyet (1876)



      Balkan bunalımını görüşmek üzere İstanbul Konferansı toplandığı esnada Avrupa devletlerinin iç işlerimize karışmasını engellemek için 23 Aralık 1876’da Osmanlıcılık fikrini savunan Jön Türklerin gayretleriyle 2.Abdülhamid tarafından Kanun-i Esasi ilan edilerek 1. Meşrutiyet dönemi başlamıştır. 

      Meclisi Ayan ve Mebusan olmak üzere iki tane meclis açılmıştır. Ayanlar meclisi üyeleri padişah tarafından seçilir ve ölene kadar üye kalırlar. Meclis-i Mebusan üyeleri 50.000 kişide 1 olmak üzere halk tarafından seçilir. Anayasaya göre yürütmeden padişah ve hükümet, yasamadan meclis sorumludur. Fakat son söz padişahındır. Hükümet padişaha karşı sorumludur. Padişahın meclisi açma kapatma yetkisi vardır.

      Sonuçları:

      1. Birinci Meşrutiyet ile halk ilk defa sınırlı olsa da seçme, seçilme ve temsil edilme haklarına kavuşmuş oldu.
      2. İlk defa azınlıkların temsil edilme hakları olduğu kabul edildi.
      3. Azınlık toplumlarının fikirleri gelişti, bağımsızlık istekleri hızlanmış oldu.
      4. Osmanlılarda ilk defa rejim değişikliği yapılmış oldu. Mutlak Monarşi anlayışından Meşruti Monarşi sistemine geçilmiş oldu.
      5. İlk anayasa yapılmış ve ilk meclis kurulmuş oldu.
      6. Osmanlı Devleti’nde daha özgürlükçü bir hava hâkim olmaya başladı.
      1877-1878 Osmanlı-Rus harbinden sonra II. Abdülhamit meclisi kapatmıştır.Böylece 1.Meşrutiyet sona ermiştir.

      1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı



      93 HARBİ SAVAŞ HARİTASI

















      Nedenleri:

      1-Almanya ve İtalya’nın siyasi birliğini kurmasıyla Avrupa’da meydana gelen gelişmelerden Rusya’nın faydalanmak istemesi
      2-Rusya’nın Kırım Savaşı’yla kaybettiği hakları elde etmek istemesi
      3- Rusya'nınKaradeniz kıyılarını silahlandırmak istemesi
      4-Rusya’nın Balkan devletlerini kışkırtması

      Bunun üzerine Hersek, Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan’da isyanlar çıktı.Yeni bir Osmanlı-Rus Savaşını istemeyen Avrupalı devletler İstanbul’da bir konferans topladılar (İstanbul Konferansı 1878). Bu konferansta Sırbistan ve Karadağ’dan Osmanlı askerlerinin çekilmesini, Bosna Hersek ve Bulgaristan’a da özerklik verilmesini istediler. Osmanlı bu istekleri iç işlerine müdahale sayarak reddetti.
      Bunun üzerine Rusya Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Ruslar Kafkaslarda Gazi Ahmet Muhtar Paşa’yı, Balkanlar’da ise Gazi Osman Paşa’yı yenerek, Osmanlı Devleti ile  Ayestefanos (Yeşilköy) Antlaşmasını imzaladı.

      Ayastefanos Antlaşması (1878)

      Bu Antlaşma ile Ruslar tarihi emellerine ulaşma yolunda önemli bir adım atmıştır. Rusya’nın büyümesini istemeyen İngiltere ve Avusturya yanlarına Almanya’yı da alarak savaşa itiraz etmiştir. Rusya bu devletler ile savaşı göze alamadığından Berlin Antlaşmasını hazırlamak zorunda kalmıştır (1878).


      Berlin Antlaşmasının Başlıca Maddeleri:

      1-Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsız olacak
      2-Batum, Kars, Ardahan ve Artvin Rusya’da, Doğu Beyazıt ve Eleşkirt Osmanlıda kalacak
      3-Bulgaristan üçe ayrılacak
      4-Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş tazminatı ödeyecek
      5-Yunanistan’a Teselya Bölgesi verilecek
      6-Ermeni ve Rum azınlıklara ayrıcalıklar verilecek
      7-Bosna-Hersek Osmanlıya ait olacak fakat yönetimi Avusturya’ya bırakılacak 

      Berlin Antlaşmasının Önemi:

      19. yüzyılda imzalanan en ağır antlaşmadır.
      ●Ermeni meselesi ilk defa Berlin Antlaşması ile gündeme gelmiştir.
      ●Bulgaristan’ın parçalanması ile Rusların Akdeniz’e inmesi önlenmiştir.
      ●Osmanlı Devleti’nin Berlin antlaşmasındaki en önemli kârı Doğu Beyazıt’ın geri alınmasıdır. Buna karşılık Kıbrıs İngilizlere üs olarak verildi.  

      TÜRKLERİN İSLAMİYETİ KABULÜ




      Türk-İslam Tarihindeki Başlıca Siyasî Gelişmeler

      751   Talas Savaşı
      840   Karahanlı Devleti'nin Kuruluşu
      963   Gazneli Devleti'nin Kuruluşu
      1040 Büyük Selçuklu Devleti'nin Kuruluşu
               Dandanakan Savaşı
      1048 Pasinler Muharebesi
      1071 Malazgirt Muharebesi
      1077  Türkiye Selçuklu Devleti'nin Kurulması
      1097 Harzemşahlar Devleti'nin Kurulması
      1157 Büyük Selçuklu Devleti'nin Yıkılması
      1187 Gazneli Devleti'nin Yıkılması
      1212 Karahanlı Devleti'nin Yıkılması
      1230 Harzemşahlar Devleti'nin Yıkılması

      Anahtar Kelimeler: Benzerlik,dostluk,Talas
      TÜRKLERİN İSLÂMİYETİ KABULÜNÜN NEDENLERİ
      1-Eski Türk dini ile İslamiyet arasındaki benzerlik: a-Tek tanrı inancı b-Ahiret inancı 
        c-Hac ve kurban ibadetlerine benzer ibadetlerin varlığı 
      2-Türklerde aile kavramına ,namusa,temizliğe verilen önem ile İslamiyetin değerler sisteminin benzeşmesi.
      3. İslamiyetteki cihat ve gaza anlayışı ile  Türk-Cihan hakimiyeti düşüncesinin benzeşmesi. 
      4-Eski Türk toplumunda sosyal sınıflar olmadığı gibi İslam dininde de böyle bir ayrımın yapılmaması ve  böylece iki  toplumsal düşüncede de halkın refah ve mutluluğunun gözetilmesi.
      5-Talas Savaşıyla birlikte Müslüman Araplarla  Türkler arasında başlayan dostluk 
                                         *

      Anahtar Kelimeler: Yayma,Birlik,Koruma,Nizamiye Medresesi,İlim İnsanları
      TÜRKLERİN İSLÂMİYETE  HİZMETLERİ

      1. İslamiyet’in Orta Asya’dan Balkanlara  kadar  yeni alanlara  yayılması.
      2.Müslümanlar arasındaki anlaşmazlık ve iç çekişmelerin sona erdirilmesi ve siyasi birliğin sağlanması.
      3. Abbasi Halifesi’ni Şii baskılarına karşı koruyarak halifeliğin devamını sağlamak.
      4. İslam aleminin kuzeyindeki en büyük tehlike olan Bizans Devleti’ne karşı İslam alemini savunmak
      5. İslam alemini Haçlı Seferleri’ne karşı savunmak.
      6.Bilim  ve sanat adamlarının yetişmesine zemin hazırlamak
       Not:Büyük Selçuklular zamanında vezir Nizamülmük’ün katkılarıyla medrese sistemi daha da geliştirilerek eğitime farklı bir bakış açısı kazandırdılar. Medreseler yüzyıllar boyunca Türk – İslam medeniyetinin gelişerek devamını sağlamıştır. Bağdat’ta kurulan Nizamiye Medresesi dünyadaki ilk üniversitedir.


      Talas Savaşı (751)

      Nedenleri:

      1)Çinlilerin Orta Asyaya  egemen olmak istemesi
      2)Türkler ve Müslümanların Çinin Orta Asya'ya hakim olmasını istememesi

      Çinliler ile Araplar arasında Talas Savaşı meydana gelmiştir (751). Talas Savaşında Karluk Türkleri Müslümanları destekleyince Talas Savaşı Türkler ve Müslüman Arapların zaferiyle sonuçlanmıştır.
       Sonuçları:
      1) Orta Asya, İslam devletinin egemenliği altına girdi.
      2) Orta Asya Çin egemenliğine girmekten kurtuldu.
      3) Türk-Müslüman Arap dostluğunun başlangıcı oldu.
      4)Türkler arasında İslamiyet yayılmaya başladı.
      5) Kağıt, matbaa, barut ve pusula gibi teknik buluşlar İslam dünyasında yayılmaya başladı.

      Türklerin İslamiyeti Kabulü Süreci

      Türkler ile Müslüman Araplar arasında ilk temas Hz.Ömer döneminde Sasanilerin yıkılmasından sonra başladı.
      Emeviler döneminde uygulanan İslama aykırı baskıcı ve ırkçı politikalar Türklerin İslama girmelerini geciktirmiştir. Bu dönemde Halife Ömer Bin Abdülaziz'in İslama uygun olarak yaptığı uygulamalar sonucu Türkler İslama girmeye başladılar. Onun ölümünden sonra eski politikalarına dönen Emeviler döneminde Türklerdeki İslamlaşma durmaya başladı.
      Abbasilerin iktidara geçme mücadelelerinde Türkler de Abbasilere yardım edince Türklerle Müslüman Araplar arasındaki ilişkiler düzelmeye başladı.
      751 yılındaki Talas Savaşı'nda başlayan silah arkadaşlığı Türkler ile Müslümanlar arasındaki dostluğu geliştirip pekiştirince Türkler arasında topluluklar halinde Müslüman olmalar başladı. Özellikle Karahanlı Hükümdarı Abdülkerim Satuk Buğra Han'ın Türkler arasında İslamiyetin yayılmasına çok büyük katkıları olmuştur.
      Bu dönemde Türkler arasında İslamiyet şu yollarla yayılmıştır:
      a)Abbasi halifelerinin gönderdiği davetçi elçiler
      b)Dürüstçe Ticaret yapan Müslüman Tüccarlar ve beraberlerinde gelen İslam alimlerinin çalışmaları
      c)Sınır boylarında kurulan Camii, medrese ve mescidlerdeki gazilerin ve sufilerin çalışmaları
      d)Mutasavvıfların çalışmaları

      1. Talas Savaşından sonra Oğuzların kitleler halinde Müslümanlaşması
      2.Kabil, Gazne ve Gur Bölgesindeki Halaç Türklerinin Müslümanlaşması
      3. 920 yılında Abdülkerim Satuk Buğra Han ve onu takiben Karluk, Yağma ve Çiğil Türklerinin  binlerce kitleler halinde Müslümanlaşması.
      İslamiyeti kabul eden İlk Büyük Türk Devleti olmuşlardır.
      4. 920 yılında İtil Bulgar Hanı Almuş Hanı takiben İtil Bulgarlarının Müslümanlaşması. İslamiyeti kabul eden ilk Türk Devleti olmalarını sağlamıştır.

      Dünyada İslamiyetin Yayılması
      İranlılar ( Sasaniler/Acemler) Dört Halife döneminde İranın fethinden sonra  Müslüman Araplardan İslamı görerek, onlarla akrabalık kurarak ve İslam Devleti'nin devlet yönetiminde yer alarak İslamı benimsediler.
      Kuzey Afrika'da Berberiler Müslüman Araplardan İslamı görerek ve İslamın  camiiler, medreseler v.b.leri yoluyla kendilerine güzelce anlatılmasıyla İslamı benimsediler. Berberilerin zayıf bir kültürel yapıları olduğu için zamanla Araplaştılar.
      Ortadoğuda yaşayan bir diğer toplum olan Kürtler de bölgedeki diğer Müslüman olmuş toplumlar gibi dört halife döneminde Müslümanlığı görüp severek Müslüman oldular.