Türk Dünyasında Yetişmiş Bazı Bilim İnsanları



Akşemseddin (1390 -1459)
Küçük yaşta Hafız oldu.Dinî ilimler yanında iyi bir tıbb eğitimi de aldı. Eğitimini tamamladığında hem tıbb açısından hem de dinî ilimler açısından zamanının en iyi alimlerinden biri oldu.
Hacı Bayram-ı Veli'nin müridi ve Fatih Sultan Mehmed'in ise lalasıdır( hocasıdır). Aynı zamanda öğrencileri ve müritleriyle birlikte İstanbul'un fethine katıldı.
Tıbb alanında "Maddet'ül Hayat" adlı eseriyle mikroplara, kalıtsal hastalıklara ve ruhsal hastalıklara değindi ve uygulamalarında başarılı sonuçlar elde etti.Kalıtsal hastalıklara Pasteur'den önce değinerek öne geçmiştir.
 Eserleri:1) Risalet-ün-Nuriyye: Tasavvufa ve tasavvuf ehline dil uzatanlara cevab mahiyetindedir. Arabça olup, kardeşi Hacı Ali tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir. 2) Def'ü Metain, 3) Risale-i Zikrullah, 4) Risale-i Şerh-i Ahval-i Hacı Bayram-ı Veli, 5) Malumat-ı Evliya, 6) Maddet-ül-Hayat, 7)Nasihatname-i Akşemseddin.

Uluğ Bey(1394-1449)
Uluğ Bey, Timurlenk´in torunlαrındαn biridir. Αsıl αdı Mehmet Torgαy olαn Uluğ Bey’in bαbαsı Muînüddin Şαh Ruh´tur.
 1446’dα bαbαsının ölümü üzerine hükümdαr oldu. Hükümdαrlığı yıllαrındα mαtemαtik ve αstronomi ile yαkındαn ilgilendi. Astronomiye dair eserler (Zeyc Gürgani ve Zeyc Cedit Sultani ) verdi.
ALİ KUŞÇU (1403-1474)
Ali Kuşçu, küçük yaşlarda matematik ve astronomi bilimleri ile ilgilenmeye başlamıştır ve böylece o dönemin en iyi eğitimcilerden bu alanlarda eğitimler almıştır. Uluğ Bey’in yardımcılığını yapan Ali Kuşçu aynı zamanda rasathane müdürlüğü görevlerinde de yer almıştır. Fatih’in daveti üzerine İstanbul’a geldi.Türkiye'deki   ilk  gerçek astronomdur. Pek çok eser vermiştir.
Ali Kuşçunun Astronomi Türündeki  Eserleri

Şerh-i Zîc-i Uluğ Bey

Risâle fî Halli Eşkâli Mu‘addili’l-Kamer li’l-Mesîr (Fâide fî Eşkâli ‘Utârid)
Risâle fî Asli’l-HâricYumkin fî’s-Sufliyyeyn
Şerh ‘ale’t-Tuhfeti’ş-Şâhiyye fî’l-Hey’e
Risâle der ‘İlm-i Hey’e
El-Fethiyye fî ‘İlmi’l-Hey’e
Risâle fî Halli Eşkâli’l-Kamer



Ali Kuşçunun Matematik Eserleri:

er-Risâletu’l-Muhammediyye fî’l-Hisâb
Risâle der ‘İlm-i Hisâb
Kelâm ve Usûl-i Fıkıh Eserleri:
eş-Şerhu’l-Cedîd ‘ale’t-Tecrîd
Hâşiye ‘ale’t-Telvîh
Mekanik Aletleri Hakkındaki Eseri:
et-Tezkire fî Âlâti’r-Ruhâniyye
Ali Kuşçunun Dil ve Belagat Eserleri:
Şerhu’r-Risâleti’l-Vad‘iyye
el-İfsâh
el-‘Unkûdu’z-Zevâhir fî Nazmi’l-Cevâhir
Şerhu’ş-Şâfiye
Risâle fî Beyâni Vad‘i’l-Mufredât
Fâ’ide li-Tahkîki Lâmi’t-Ta‘rîf
Risâle mâ Ene Kultu
Risâle fî’l-Hamd
Risâle fî ‘İlmi’l-Me‘ânî
Risâle fî Bahsi’l-Mufred
Risâle fî’l-Fenni’s-Sânî min ‘İlmi’l-Beyân
Tefsîru’l-Bakara ve Âli ‘İmrân

Osmanlı Eğitim Kurumları



Osmanlı Devleti, her devlet  gibi kendi varlığını sürdürmesi için gereken insan gücünü yetiştirmek için eğitim sistemine  büyük önem verdi. Bu konuda kendisinden önceki Türk İslam eğitim sistemini örnek aldı.
Osmanlı eğitim sisteminde temel kurum, medreselerdi. Medreselerde dinî bilimler yanında matematik ve coğrafya  gibi bilimlerin de eğitimi verilmekteydi. Burda  yetişenler ilmiye sınıfı içinde yer almaya başlayarak yükselirlerdi.
A.Medreseler
İlk Osmanlı medresesini Orhan Gazi kurmuştur. Müderrisliğine Davud-ı Kayserî  atanmıştır.Giderleri için ise vakıf kurulmuştur. 
Kuruluş sırasıyla medreseler:
1.Orhan Gazi Medresesi
2.Lala Şahin Medresesi
3.Hüdavendigâr Medresesi (I.Murad)
Bunları diğer medreseler takip etmiştir.
Medrese mezunları eğitimlerine göre müderris(öğretmen), doktor(hekim) ve benzeri meslekleri yapmaya başlarlardı.
B.Tekke ve Zaviyeler
Tarikatların mensuplarına (bağlılarına) dinî ve ilmî eğitim verdikleri ve ibadet yaptıkları yerlerdi. Tekke büyük ve tam teşkilatlı olan, zaviye ise küçük olan tarikat eğitimi ve ibadet yapma yeriydi.

İslam Hukuku

Hukuk : Belli bir ülkede kişilerin birbirleriyle , toplumla ve devletle ilişkilerini düzenleyen , devlet gücüne dayalı, maddi zorlamaya kadar varan yaptırım araçları ile desteklenen kurallar bütünüdür.
Fıkıh : İslam’da bireysel ve toplumsal yaşama ilişkin düzenleyici kurallar bütününü ifade etmek için kullanılır.
 Dinde derin kavrayış sahibi olma anlamında da kullanılmaktadır. 
İslam Fıkhının Oluşum Tarihi:
Hz. Peygamber, sahabe, tabiun dönemlerinde hazırlık safhasının tamamlandığı; müctehid imamlar döneminde sistemleşmeye başladığı; mezhep merkezli dönemde ise sistemin olgunlaştığı ifade edilebilir
Fıkıh ” Kişinin haklarını ve sorumluluklarını bilmesi ” Ebu Hanife
Ebu hanife’nin eserleri

el-Fıkhul Ekber 
el-Fıkhul Ebsat
er- Risale

Ebu Hanife yanında diğer  amelî mezhep imamlarının hepsinin de mezheplerinin esaslarını ortaya koyan kitapları mevcuttur.

Dinde fıkıh , ahkamda fıkıhtan üstündür . 
                  Ebu Hanife
Fıkıh Usulü: İslam Hukukunun yapılış yöntemi anlamına gelir.
Fıkıh usulüyle oluşturulan fıkıh ise FÜRUAT olarak isimlendirilir.
Füruatın kısımları:
1) İbâdât(Namaz, oruç, zekât ve benzeri)
2) Münâkehât(evlenme, boşanma, nafaka v.s.)
3) Muâmelât (Kişiler ve kurumlar arası ilişkiler)
4) Ukûbât(Suçlar ve cezalar)
İslam Hukukunun Temel İlkeleri:
1. Kolaylık
İlahi iradenin mükelleflerin zorluk ve sıkıntı içinde değil bilakis kolaylaştırmayı hedeflediği bizzat Kur'an-ı Kerim'de açıklanmıştır. Peygamberimizde günah söz konusu olmadığı müddetçe her iki alternatifin en kolayını tercih ettiği nakledilmektedir. Örneğin ikrah, hastalık, yolculuk, hata, unutma ve benzeri hususlarda sağlanan kolaylıklar...
İslam Dininde İnsanlara takva yolu tavsiye edilmiş. fetva yolu ise uygulanmıştır. 

DİĞER TÜRK TOPLULUKLARI



1.Avarlar
Türklerin İlk İstanbul'u kuşatmasını yaptılar.
Hem Asya hem Avrupa’da devlet kurdular.
Avrupa Avarları Hristiyanlığı kabul eden ilk Türklerdir. Zamanla asimile olmuşlardır.
Avrupada Germen ve Slav sanatlarını etkilediler
2.Türgişler
Orta Asyada Emevilere ve Karahanlılara karşı savaşlar yaptılar.
Kendi adlarına para bastırdılar ( Baga Tarkan Dönemi) 

3.Bulgarlar
Tuna ve İdil diye ikiye ayrıldı. Tuna Bulgarları Hristiyan; İtil (Volga) Bulgarları Müslüman oldular.
İstanbul’u kuşattılar. 
4.Hazarlar
Museviliği ( Yahudiliği) benimseyen tek Türk topluluğudur. Egemen oldukları geniş sahada ticaretin serbestçe yapılmasına ve gelişmesine ortam hazırlamışlardır. Karada olduğu gibi denizlerde de ticaretin gelişmesini sağlamışlardır.
5.Oğuzlar (Uzlar)
Türk tarihinde en etkili ve kalabalık boydur.
İlk devletleri Oğuz Yabgu Devletidir ( X.Yüzyıl)
Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlıyı kurdular.
6.Karluklar
Talas Savaşı’nda Abbasilere yardım ettiler.
İlk Müslüman olan Türk boyudur.
Orta Asya'da İslamiyetin yayılması için Türgişlere karşı savaştılar
Karahanlı Devletinin kurulmasında etkili oldular
7.Kırgızlar
Ötüken Bölgesinde kurulan son Türk devletidir. Manas Destanı Kırgızlara aittir.
Uygur Devletini yıkarak kurulan bir devlettir.
Kırgız Devleti yıkılınca önce Moğol Egemenliğine, ardından Rusların egemenliğine girmişlerdir. 1991 de yeniden bağımsızlık kazanmışlardır. 
8.Macarlar
Fin-Ugor kavimlerinden olan Türklerdendirler.Karadenizin kuzeyinden bugünkü yurtlarına gelmiş . Orda Hristiyanlığı kabulden sonra asimile olmuşlardır.
9.Peçenekler
Orta Asya’dan batıya doğru göç etmişler .Balkanlarda yaşamış.Fakat devlet kurmamış bir Türk topluluğudur.
10.Kumanlar (Kıpçaklar)
Ruslarla mücadele eden Kumanlar, Balkanlarda ve Karadeniz'in kuzeyinde yaşamışlardır.İslamiyetin benimsenmesinden sonra İslam devletleri için önemli bir asker kaynağı olmuşlardır.Özellikle Memluklar Devletinde önemli roller oynamışlardır.
11.Sibirler (Sabirler)
Bizanslılar ve Sasanilerle mücadele etmişlerdir. Avarların baskısı sonucu bir kısmı Doğu Avrupa’ya göç etmişlerdir. Hazarların atalarıdırlar. Ayrıca atayurtlarıSibiryaya isimlerini vermişlerdir.
12.Akhunlar/Eftalitler
Büyük Hun devleti yıkıldıktan sonra, Çin baskısına dayanamayıp Afganistan’ın kuzeyine yerleşmişlerdir.Sasaniler ve Köktürklerce İpek yolu hakimiyeti için yıkılmışlardır.
13Başkırtlar
Ural Dağları çevresinde yaşayan Başkırtlar,XIII. yüzyılda İslamiyeti kabul ettiler.Tarihlerince önce diğer Türk Boylarının ardından Moğolların,sonrada Rusların egemenliği altına girmişlerdir.Günümüzde Rusya'ya bağlı bir özerk cumhuriyettirler.

Osmanlı Devlet İdaresini Oluşturan Unsurlar








İLMİYE

Osmanlı Mahkemesi

KALEMİYE





Anadolu'nun İslamlaşması

























Ahmet Yesevi
  • Fikirlerinin temeli hikmet, sohbet ve ahlak olmak üzere üç esasa dayanır.
  • Eserlerinde millî ve manevî  birliğin önemi üzerinde durmuştur.
Yunus Emre
  • Farsça ve Arapçanın yaygın olarak kullanıldığı dönemde Türkçe eserler vermiştir.
  • Öğretileri İslamın insan sevgisi, iyilik ve dostluğa dayalıdır.
Mevlânâ Celâleddîn-î Rûmî,
  • İslamdan aldığı fikirleriyle   tüm insanlığa seslenmiştir.. Verdiği mesajlar asırlar boyu etkisini sürdürmüştür.
Hacı Bektâş-ı Velî
  • Ahmet Yesevi'nin kurduğu Yesevilik tarikatının Anadolu'daki uygulayıcılarındandır.
  • Fikirlerini "Makalat" adlı eserinde toplamıştır.
  • Balkanların ve Rumeli'nin İslamlaşmasında önemli rol oynamıştır.
Ahî Evran
  • Esnaf ve zanaatkarların maddî ve manevî dayanışma teşkilatı olan ahiliğin lideridir.
  • Ahiler, Anadolu Selçukluları Dönemi'nde etkili olmuşlar, Osmanlı Devleti'nin kuruluşuna önemli katkı sağlamışlardır.
Hacı Bayrâm-ı Velî
  • Bilim ve tasavvufu birleştirmiştir. Önce müderrislik yaparak birçok öğrenci yetiştirmiş daha sonra tasavvufa yönelmiştir.
  • Anadolu'ya gelen konargöçer Türkmenlerin yerleşik yaşama geçmelerinde önemli  rol oynamıştır.
Türk İslam düşüncesindeki sufiler, gittikleri yerlerde tekke ve zaviyeler kurarak  halka manevi destek sağladıkları gibi  yıkılan yerleri imar etmişler, dinî ve ilmî çalışmalar yapmışlardır. Bununla birlikte gerektiğinde devletin savaş gücüne de katkı sağlamışlardır

İslamın Mülkiyet Anlayışı

Mal ve mülk edinme konusunda insanlar arasında farklılıklar vardır. Kur’an-ı Kerim bu konudaki fark şöyle ifade edilir: “Allah rızık hususunda kiminizi kiminizden üstün kıldı.” (Nahl suresi, 71. ayet) Bu farklılık insanların kabiliyet, çalışma ve gayretlerindeki farklılıklardan oluşmaktadır
İslamiyette özel mülkiyet olmakla birlikte sınırsız değildir. Alışverişlerde  fiyat noktasında devlet gerekirse alt ve üst limitler belirleyerek üreticiyi veya tüketiciyi koruma yoluna gidebilir.
İslam dini açısından ticaret ve miras yoluyla mülk edinmemiz helaldir. Hırsızlık, tefecilik, kumar, faiz ve rüşvet gibi yollardan mülk edinmek İslam dininde haramdır. Mülk edinmek haktır fakat bu mülkü savurmak veya israf etmek haramdır.
Müslümanların helal yoldan edindikleri mallardan nisap miktarına ulaştıklarında zekât vermeleri  ve yıllık olarak fıtır sadakasını da vermeleri üzerlerine düşen bir vazifedir.

İşçi ve İşveren Hakkı

İslamiyet'te işçi-işveren ilişkisi her şeyden önce insani bir ilişkidir ve sadece maddi değil, manevi yönden de taraflara ağır sorumluluklar yükler. Zira burda karşılıklı haklar vardır.
İşçinin işveren üzerindeki hakları:
1.Ücret
İşçinin işveren üzerindeki haklarının başında ücreti gelir.
Çalışan kişinin ücretinin ne kadar olacağı önceden belirlenmeli ve zamanı gelince geciktirilmeden ödenmelidir. Peygamberimiz “İşçiye ücretini alın teri kurumadan ödeyiniz.” (İbn Mâce, Rühûn, 4.) buyurarak bu konunun önemini belirtmiştir.
2.İşçisinin beden ve ruh sağlığını  bozmayan bir iş ortamı.
3.İş güvenliğiyle ilgili tedbirlerin alınmasını ve ortamın oluşmasını  sağlamak.
İşçinin işverene karşı sorumlulukları:
1.İşi en iyi şekilde yapmaya gayret etmeli ve dürüst davranmalıdır.
Peygamberimiz
“Allah, kulunun bir iş yapacağı zaman onu sağlam yapmasını ister.” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, XXIV, 306.)buyurarak Müslümanların  işlerini düzgün ve özenle yapması gereğine işaret etmiştir.
2.Kendisine teslim edilen her türlü eşya ve malzemeyi emanet bilmeli ve onlara zarar vermemelidir.
3.İş güvenliğiyle ilgili tedbirlere uymak.
Peygamberimizin şu hadisi sadece işçi işveren ilişkilerini değil, bütün insani ilişkileri de düzenleyen temel bir ilkedir. “Sizden biriniz kendisi için sevip istediğini, kardeşi için de istemedikçe iman etmiş sayılmaz.” (Buhârî, İman, 7.)

Kul Hakkı

   Kul hakkı, insanlar arası ilişkilerden doğan karşılıklı hakları ve sorumluluklar anlamına gelir.
    Kul hakkı; insanların malı, mülkü gibi maddi varlıkları yanında kişilikleri, toplumdaki itibar ve saygınlıkları açısından da dikkate alınması gereken bir hak türüdür.Kişinin aynı vakitte topluma ve devlete karşı da sorumlulukları vardır. Vergi vermek, askere gitmek, kamu düzenine uymak ve asayişi ihlal etmemek vatandaşlık görevleri arasında yer alır.
Peygamberimiz hadislerinde Allah’ın (c.c.) kendisine karşı işlenen günahları affedebileceğini ancak karşısına kul hakkıyla gelinmemesi gerektiğini belirtmiştir.
   Nitekim, dünyada bir borcun ödenmesi, bir emanetin iade edilmesi gibi yollarla helalleşme sağlanamazsa kişinin, ihlal ettiği haklar sebebiyle ahirette  Rabbimizce sorgulanacağı  bildirilmiştir.
Zira insan, boş yere veya çürüyüp toprak olsun diye böyle üstün bir varlık olarak yaratılmadı.
Dünyadaki birçok kötülük, kavga ve cinayetler; insanlar arasındaki huzursuzluklar, kul haklarına saygı göstermemekten kaynaklanmaktadır.

Kapıkulu Ocakları




















Adından anlaşılacağı üzere bunlar kapının kullarıdır. Devletten maaş alırlar, sürekli ordudur ve merkezde padişaha bağlı olarak bulunurlar. Selçuklularda görülen “hassa ordusunun” Osmanlıdaki karşılığıdır. Kendi arasında Kapıkulu Piyadeleri ve Kapıkulu Süvarileri olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
Kapıkulu Piyadeleri
Acemioğlanlar Ocağı: Bu ocağın temelleri I. Murat Dönemi’nde Çandarlı Kara Halil ile Karamanlı Kara Rüstem’in tavsiyeleri ile atılmıştır. Bu ocağın asker ihtiyacı önceleri savaş esirlerinden (pençik oğlanı) karşılanırken daha sonra devşirme usulü ile karşılanmaya başlamıştır.
Devşirme  Sistemi
Osmanlı Devletinde I.Murattan itibaren uygulanmaya başlanan fethedilen yerlerdeki  hristiyan ailelerden  belirli şartları taşıyan  erkek çocukların öncelikle gönüllü ailelerden alınıp asker veya devlet adamı olarak yetiştirilerek devlet hizmetine verilmesi sistemine devşirme sistemi denir.
Devşirme Sisteminin Özellikleri:
  1. Padişahın emri ile devşirme yapılacak bölge belirleniyordu. Bu bölgeye memurlar gönderiliyordu.
  2. Bölgede bulunan kadı, sancak beyi ve rahipler çocukların belirlenmesinde çalışan başlıca memur ve görevlilerdi. 
  3. Devşirme her zaman değil; ihtiyaca göre yapılırdı.
  4. Üç beş yılda bir yapılır ve kırk haneden ancak bir kişi devşirilirdi.
  5. Ailenin tek çocuğu varsa devşirilmezdi.
  6. Yüz kızartıcı suç işleyen (hırsızlık, zina) aileden devşirme çocuk alınmazdı.
  7. Şımarık olabileceğinden köy kethüdasının çocuğu devşirilmezdi.
  8. Vücudunda herhangi bir kusuru olan çocuklar alınmazdı.
  9. Bir aileden sadece bir çocuk alınırdı.
  10. Devşirilen çocuklardan zeki olanlar Enderun Mektebi’ne gönderilirdi.
    Devşirmeye tabi tutulan bu çocuklar önce Anadolu’da  Müslüman Türk ailelerinin yanına verilirdi. Burada iyi bir İslamî bilgi ve Türk kültürünü öğrenen bu çocuklar daha sonra temel bilgileri öğrenmeleri için “Acemi Oğlanlar Ocağı”na gönderilirdi.
    Bu arada iyi bir eğitime tabi tutulan bu çocuklardan çok zeki olanlar bir nevi saray okulu olan Enderun Mektebi’ne gönderilir ve devlet adamı ihtiyacı giderilmiş olurdu. (Örneğin, Sokullu Mehmet Paşa) Diğer kısım ise asker olmak üzere Yeniçeri Ocağı’na gönderilirdi.
    Yeniçeri Ocağı: I. Murat Dönemi'nde Edirne’de kurulan bu askeri ocak İstanbul’un fethinden sonra buraya taşınmıştır. Osmanlı Devleti'nin en gözde askeri ocağıdır. 
    Özellikleri:
    1. Meslekleri askerliktir.
    2. Savaş zamanı askerdiler; barış zamanında ise İstanbul ve padişahı korumakla görevliydiler.
    3. Devletten üç ayda bir ulûfe adında maaş alı­yorlardı.
    4. Askerlikten başka işle uğraşmaları yasaktı.
    5. Emekli olana kadar evlenmeleri yasaktır.
    6. Bu ocağın başında bulunan kişi Yeniçeri ağasıdır. Ocakla ilgili meseleler ağa divanı adıyla görüşmelerle yapılıyordu.
    Kapıkulu Süvarileri
    Enderun ve Yeniçeri Ocağı’ndan terfi ile seçilir­lerdi. Atlı askerler olup terfi ve maaş bakımın­dan Kapıkulu Piyadelerinden daha üstünlerdi. Altı bölükten meydana geldiklerinden Altı Bölük Halkı denmiştir.
    Sipahi ve silahtar : Savaş sırasında hüküm­darın sağında ve solunda bulunuyorlardı. Padişahın çadırını korumakla görevliydiler.
    Sağ ve sol ulûfeciler : Savaş sırasında sal­tanat sancaklarını korurlardı.
    Sağ ve sol garipler : Ordunun tüm ağırlık ve malzemeleri ile hazineyi korurlardı.
    Not:Kapıkulu Süvarileri kıdem ve maaş ba­kımından Kapıkulu Piyadeleri’nden daha yük­sek olsalar da devlet yönetiminde piyadeler daha etkiliydi.


    Karz-ı Hasen

    Karz-ı hasen, bir Müslümanın sırf Allah Rızasını düşünerek borçlunun durumu iyileşince borcunu ödemesi koşuluyla gönüllü olarak bir başkasına faizsiz  borç vermesi anlamına gelir. 
    Rabbimiz, dinimiz İslam yoluyla bizlerin dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmamızı istemektedir.  Karz-ı hasen de dinimiz İslamın bu yöndeki uygulamalarından biridir.
    Meselenin diğer boyutunda ise güzel dinimiz İslamın borç konusundaki temel esasları yer alır. Bu esaslar  şunlardır:
    1.Mecbur kalmadıkça borç almamak
    Peygamber Efendimiz, Buhârî, İstikraz, 2.'de geçen bir hadisinde :‘’Ya Rab! Günahtan ve borçtan sana sığınırım.” dua etmesi bu durumu bize işaret etmektedir.
    2.Borç alıp vermede yazılı sözleşme yapılması gerekir.
    Kur'an-ı Kerim'de Bakara suresinin 282. ayetinde: “Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize
    borçlandığınız zaman bunu yazın...” buyurulması bunu emretmektedir.
    3.Borçlunun imkânı olduğunda borcunu hemen vermesi gerekir.
    Peygember Efendimiz, Buhârî, İstikraz, 13'de geçen bir hadisinde:“Ödeme gücünde olan birinin borcunu geciktirmesi zulümdür.” demesi bunu bize ifade etmektedir.
    4.Borçu kişi ödeme vakti geldiğinde hakikaten ödeyecek gücü yoksa ertelemeyi kabul etmek veya borcu tamamen affetmek.
    5.Borç verenin, yaptığı iyiliğe herhangi bir karşılık beklememesi gerekir.
    Not:İslam alimleri, “Allah’a (c.c.) ödünç vermek” anlamına gelen karz-ı hasen kavramını; Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak için ihtiyacı olanlara borç vermek, borcun tahsilinde kolaylık göstermek ve gerekirse borcu bağışlamak şeklinde açıklamışlardır.

    Tımarlı Sipahiler


    Tımarlı Sipahiler Eba Video
    Not: Kıymetli zeki ve çalışkan öğrencilerim şekilleri dersten önce deftere çizmiş olarak derse gelmeniz gerekiyor.
    GİRİŞ
    Osmanlı  Devleti'nde yönetenlere verilen isim beraya.  Vergi vermezler.
    Osmanlı Devleti'nde yönetilenlere verilen isim reaya.  Vergi verirler.
    Dikey geçiş mümkün olduğu için sınıflı bir toplum yapısı yoktur.


    Osmanlı Toplum Yapısı

    BEYLİKTEN DEVLETE GEÇİŞ DÖNEMİ  OSMANLI ORDUSU





    TIMAR SİSTEMİ
    Fethedilen arazileri ikta sistemine dirlik sistemi adını vererek devlet arazisi olarak tapu tahrir defterlerine kaydettirdi.
    Arazilere mirî adını verip dirlik adlı bölümlere ayırıp savaşlarda devlete yararlılığı görülen kişilere ve diğer devlet görevlilerine karşılığında belirli sayıda asker  besleyip yetiştirmek üzere verdi. Bu sisteme tımar sistemi adı verilmiştir.
    Tımar Sisteminin özellikleri:
    1.Has,zeamet ve tımar olmak üzere üç kısmı vardır.
    2.Görevini yerine getirmeyenlerin tımarları ellerinden alınırdı.
    3.Savaşlarda yararlılık gösterenlerin dirliğine zam yapılırdı.
    4.Orhan Gazi döneminde başlayan tımar sistemi,I.Murad döneminde  tam olarak kurulmuştur.
    5.XVI.Yüzyıl ortalarında   en iyi seviyesine ulaşmış olup bu dönemde imtiyazları da artmıştır.



    Tımar Sisteminin Yararları
    A.İdari:
    1. Ülkenin en ücra köşelerinde bile devlet otoritesi kurulmuş ve merkezi otorite güçlü tutulmuştur.
    2.Tımarlı sipahiler bulundukları bölgede güvenlik  görevi yaptıkları için ülke genelinde güvenlik sağlanmıştır.
    3.Konar-göçer Türkmenlerin yerleşik hayata geçmeleri sağlanmıştır.
    B.Askeri: Devlet, hazineden para harcamadan, her an savaşa hazır büyük bir ordu kurulmuştur.
    C.Ekonomik:
    1.Devlet, hazineden para harcamadan, askeri bir güç oluşturmuş, hazinenin yükü hafiflemiştir.
    2.Ülke topraklarının boş kalması engellenerek üretimin sürekliliği sağlanmıştır.
    3.Aynı toprak üzerinden köylü, tımar sahibi ve yetiştirdiği askerlerin ihtiyaçları karşılanmıştır.



    Tımarlı Sipahilerin Özellikleri
    1.Cebelüdür adları.
    2.Maaş almazlar.
    3.Her sancakta bölükleri vardır.
    4.Subaşı adlı komutanları ile bayrakdar ve çavuşları vardır.
    5.Her on (10) bölük bir alaybeyi komutasındadır.
    6.Sefer sırasında emirler padişahtan beylerbeylerine , ondan sancak beylerine,onlardan da alay beylerine ulaştırılır. Alaybeyleri de beylerbeyileri veya "Çelebi Sultan"denen şehzadelerin komutası altında seferlere katılırlardı.Böylece belirlenen yer ve zamanda hızla toplanılmış olurdu.
    7.Tımarlı sipahilerin onda biri sefer sırasında nöbetçi olarak tımar toprağında bırakılırlardı.
    8.Sefer (savaş) kışa uzarsa savaşan sipahilerden bazıları harçlık almak için tımar toprağına harçlık alıp gelmek için gönderilirlerdi. Bunlara harçlıkçı denilmiştir.
    9.Türklerden ve Müslümanlardan oluşurdu.
    10.Barış zamanı subaşılar asayiş ve huzurdan sorumluydular.

    Geniş bilgi için kaynak