Tayvan İkinci Dünya Savaşı’nda stratejik bir önem kazanırken, Tayvan halkı da Japonya saflarında savaşmak zorunda bırakılmış, savaşın sonlarına doğru ada ABD’nin ağır askerî bombardımanlarına maruz kalmıştır. Savaşın sona ermesinin ardından Tayvan’daki yaklaşık 300.000 Japon ülkesine geri gönderilmiştir.
Tayvan’da bu süreç yaşanırken Çin ana karasında yaklaşık 2.000 yıl devam eden hanedanlıklar dönemi 1911 yılındaki Xinhai Devrimi ile sona ermiş ve Çin Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Japon Savaşı, Çin İç Savaşı ve milliyetçi Kuomintang yönetimi altında geçen yıllardan sonra, İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle birlikte Çan Kay Şek (Chiang Kai-shek) liderliğindeki milliyetçi Kuomintang yönetimi ile Mao Zedong liderliğindeki Çin Komünist Partisi arasındaki mücadele ve iç savaş yeniden hareketlenmiştir. Mao liderliğindeki komünist kanadın hâkimiyeti ele geçirmesinin ardından 1 Mart 1949’da Pekin’de Çin Halk Cumhuriyeti ilan edilirken, milliyetçi kanat Taipei’ye çekilmiş ve 1951 yılına kadar Çin ana karasındaki bazı bölgeleri kontrolünde tutmayı başarmıştır. Tayvan’daki milliyetçi tek parti yönetimi devam ederken, ülkenin sanayileşmesi ve kalkınması yönünde adımlar atılmış, bu süreçte komünist yönetimle iş birliği içinde olduğu suçlamasıyla on binlerce insan hapse atılmış, bir kısmı da idam edilmiştir. Soğuk Savaş yıllarının ilk dönemlerinde, özellikle 1970’lerin başlarına kadar pek çok dünya devleti Tayvan’daki Çin Cumhuriyeti’ni Çin’in meşru temsilcisi olarak görmüş ancak Birleşmiş Milletler’in (BM) 1971 tarihli 2758 no.lu Genel Kurul Kararı’nın ardından Çin Halk Cumhuriyeti uluslararası alanda Çin ana karasının resmî temsilcisi olarak görülmeye başlanmıştır. Tayvan 1980’li yıllardan itibaren yönetimde demokratikleşme yolunda önemli adımlar atmış, aynı zamanda ekonomik kalkınmasını da güçlü biçimde sürdürmüştür. Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı yürütülen egemenlik söylemi ise resmî düzeyde hâlen devam etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder