İslamiyet’in ilk devrinden itibaren, ilmi çalışmalarda tedrici(aşamalı) bir sistemleşme ile ilim merkezlerinin ve ilim kurumlarının ortaya çıkışı birlikte gerçekleşmiştir. Müslümanlar, varlık ve bilgi nazariyeleri(teorileri) ile geliştirdikleri “kozmoloji” sayesinde ilmin, çok boyutlu olarak insanlığa faydalı ve gerçek hayata uyarlanabilir olmasına özen gösterdiler. İslam kültür ve medeniyetinde ilim, duyularla anlaşılabilen ahlaki yönünün yanı sıra, tarihi ve psikolojik boyutu ile gözlem ve tecrübeye dayanan yönleri bakımından ele alınarak insanı robotlaştırmayan, köleleştirmeyen, aksine gerçek özgürlüğe ulaşmasını sağlayan bir niteliğe ulaştırılmıştır
Abbasi halifeleriyle birlikte başlayan İslam kültür ve medeniyetinde derinleşen ilmi çalışmalar döneminde zamanının en muhteşem kenti Bağdat, entelektüel ve ilmi faaliyetlerin en önemli üssüne dönüşmüştü. Beytü’l-Hikme, o dönemde ilmi faaliyetlerin merkezi olma konumuyla, gerek kütüphanesindeki tercüme faaliyetlerinin hızı, gerekse El-Me’mun döneminde başlayan ilmi tartışmaların katkısı ile ilim adamlarının yoğun mesaisine sahne oldu.
Felsefe bu dönemde bilimlerin bilimi olarak kabul edilmiş.Özellikle El-Kindi’den itibarenyetişen filozoflar, Farabi, İbn-i Sina, Gazzali ve İbn-i Rüşt’ün yaptıkları çalışmalar ve ortaya koydukları eserler, ilmi seviyenin geldiği noktayı göstermektedir.
Matematikte Hint rakamlarının yaygın olarak kullanılışının ve günümüzün dispanser eczacılığı olarak bilinen kimyasal eczacılığın ilk kaşifleri Arap ulemasıdır.Kimyacı Cahiz,Matematikçi Harizmi,Ebu'l Kasım Zehravi cerrahi tıpta,Zehravi diş ve göz hastalıklarında Coğrafyacı ve seyyahlar Müslim b. Humayr (ö.845), Cafer b. Ahmed (ö.912), İbn Havkal (ö.976) ve El-Biruni ile tarihçiler İbn Haldun, Hemedani, Mesudi, Taberi, İbni Esir yüksek ilmi seviyede eserler ortaya koymuşlardır.
İslam kültür ve medeniyetinde ilimlerin disipline edilişi ve standartlaşması büyük ölçüde sağlanmıştır. Bunların başında ilk kez ilmü’l-heyet veya ilmü’l-felek diye anılan astronomi ile ululumu’r-riyaziyye (matematiksel bilimler) gelir. İlmü’l-heyet (astronomi), İlm-ü ahkâm en-nucūm (yıldızlardan hüküm çıkarma bilimi veya sanatı) diye anılan astrolojiden ayırt edilmiştir.
İlme izafe edilen her bilginin değerini bilen Müslüman ilim öncüleri, elde ettikleri bilgileri,
etik temeller üzerine inşa etme sorumluluğundan hareketle eserlerini, “Allah-u a’lem” (en doğrusunu
Allah (c.c.) bilir) ifadesiyle tamamlamışlardır. Bu ilmi adabın getirdiği; bilginin kaynağının belirtilmesi ile münazara ve tenkit metodolojisi, deney ve gözleme dayalı araştırmacılık anlayışını ortaya çıkarmıştır.
Günümüz dünyasının sahip olduğu bilimsel birikimde
Müslümanların ilmi çalışmalarının hem aktarıcı, hem de oluşturucu rolü, bilimler tarihçisi Prof. Dr. Fuat Sezgin’in eser ve çalışmalarında geniş şekilde ele alınmıştır