20 Aralık 2019 Cuma

Peygamberimizin Talim Görevi

Sözlükte “bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, bir nesnenin şekli zihinde oluşmak, nesneyi gerçek haliyle bilmek” anlamındaki ilm kökünden türeyen ta‘lim “birine bilgi öğretmek, ders okutmak” demektir. İnsanların ilk öğretmenleri peygamberlerdir.
Resûl-i Ekrem Hz. Âişe’ye: “…Allah beni sıkıntı verip zorlaştırıcı olarak göndermedi. Beni ancak kolaylaştırıcı bir öğretmen olarak gönderdi.” (M3690 Müslim, Talâk, 29) buyurarak, kendisini eğitici ve öğretici olarak tarif etmişti.
Evet; Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), vahiyle donanmış, hikmetle bezenmiş bilge bir muallimdi. İbn Mes’ûd’un ifade ettiği gibi, o (s.a.s.), hayrın anahtarlarını da sonuçlarını da öğretmişti. (N1164 Nesâî, Tatbîk, 100; HM4160 İbn Hanbel, I, 438) Hayatın her alanında insanlara faydalı olan pek çok şeyi ashabına öğretirken: “Ben size, bir babanın evlâdına öğrettiği gibi öğretiyorum.” demekteydi. (İM313 İbn Mâce, Tahâret, 16; N40 Nesâî Tahâret, 36)
 “İlim talep etmek her Müslüman’a farzdır.” (İM224 İbn Mâce, Sünnet, 17) buyuran Hz. Peygamber, bir anlamda; eğitim ve öğretimin dönüştüren, değiştiren, geliştiren ve geleceğe hazırlayan özelliğine atıfta bulunarak, kadın-erkek bütün Müslümanları ilme teşvik ederdi: “Kim ilim tahsili için bir yola girerse, Allah ona cennete giden yolu kolaylaştırır. Allah’ın evlerinden bir evde, Allah’ın Kitabı’nı okuyan ve kendi aralarında onu araştırıp öğrenen bir topluluğun üzerine sekinet (ilahî yardım, bereket ve rahmet) iner, onları rahmet bürür, etraflarını melekler sarar ve Allah onları huzurunda bulunanlara anar. Kimin ameli kendisini geriletir ise soyu onu ileri götürmez.” (M6853 Müslim, Zikir, 38; T2945 Tirmizî, Kırâat, 10)
Eğitim ve öğretimin önemini çok iyi bilen Hz. Peygamber (s.a.s.), bunu gerçekleştirirken farklı yöntemler uygulardı. Her şeyden önce o, kendisinden tavsiye isteyen insanların her birinin durumunu, anlayış seviyesini, ruh hâlini ve ihtiyacını dikkate alarak farklı tavsiye ve muamelede bulunurdu. O, beşerî ilişkilerde ve eğitim öğretim faaliyetlerinde muhatapların durumunun daima göz önünde bulundurulmasını öğütlerdi. Allah Resûlü’nün gözettiği bu ilkeleri onun ashâbı da dikkate alırdı. Nitekim Hz. Ali: “İnsanlara anlayabilecekleri şeyleri rivayet edin! Allah ve Resûlü’nün yalanlanmasını ister misiniz?” (Buhârî, İlim, 49 -bâb başlığı-) uyarısını yapmıştı. Abdullah b. Mes’ûd da: “Şayet bir topluluğa akıllarının ermediği bir rivayette bulunursan, bu onların bir kısmı için ancak fitne olur.” (M14 Müslim, Mukaddime, 5) diyerek her bilginin her topluluğa nakledilmesinin zihnî kargaşaya sebep olabileceğine işaret etmişti.
Allah Resûlü bilginin peşinde koşan, ilim öğrenmek isteyen insanlarla yakından ilgilenilmesini, onların güzel bir şekilde karşılanıp ihtiyaç duydukları konularda bilgilendirilmelerini ister ve şöyle derdi: “Size doğu tarafından ilim öğrenmek için insanlar gelecektir. Size geldiklerinde onlara iyiliği tavsiye ediniz.” (T2651 Tirmizî, İlim, 4; İM249 İbn Mâce, Sünnet, 22)
Hz. Peygamber (s.a.s.), muhatabını mahcup etmez ve onu güç durumda bırakmazdı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder