Uhud Gazvesi’nin ertesi günü Kureyş ordusunu takip için gerçekleştirilen Hamrâülesed Gazvesi’nin sebebi hakkında farklı iki rivayet bulunur. İbn Hişâm Hamrâülesed Gazvesi’nin düşmanı korkutmak, Müslümanların Uhud’da verdiği kayıplardan dolayı zayıf düşmediğini göstermek amacıyla düzenlendiğini, Vâkıdî ise Resûl-i Ekrem’in bu gazveyi, Mekke’ye doğru yola çıkan Kureyş ordusunun geri dönüp Medine’ye baskın düzenleyeceğine dair haberlerin kendisine ulaşması üzerine tertip ettiğini söyledi. Müslümanlar Uhud Gazvesi’nden sonra şehitlerini defnedip aynı gün Medine’ye dönmüşler; Sa‘d b. Ubâde, Hubâb b. Münzir ve Katâde b. Nu‘mân başta olmak üzere ensarın ileri gelenleri, düşmanın Medine’ye âni bir baskın düzenlemesi ihtimaline karşı yaralı olan Hz. Peygamber’in kapısında nöbet tutmaya başlamışlardı. Bilâl-i Habeşî’nin sabah ezanını okuduğu ve Resûlullah’ın namaza çıkmasının beklendiği sırada gelen Abdullah b. Amr b. Avf el-Müzenî, Kureyş ordusunun Medine’ye baskın düzenlemeyi planladığını haber verdi.
Tarih derslerinde yer alan herşeyden öte tarihe dair aradığınız ne var ise hepsi burada.
İlk İslam Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İlk İslam Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
21 Haziran 2020 Pazar
Hamraül Esed Gazvesi
13 Aralık 2019 Cuma
Peygamberimizin Tezkiye Görevi
Tezkiye kelimesi temizlenme, arındırma anlamlarına gelir. Terim olarak ise inkar, isyan ve gafletten kalbi, ruhu ve nefsi arındırmaya; kendini veya başkasını kusurdan uzak tutup temize çıkarmaya, manevi kirlerden (cehalet, şirk, küfür, günah, çirkin düşünce gibi) temizlemeye denir.
Âyet-i kerîmede buyrulur:“(Ey insanlar!) Andolsun ki, kendi içinizden, size bir Peygamber gönderdik. O, size âyetlerimizi okuyor, sizi tezkiye ediyor (kötülüklerden arındırıyor), Kitâb’ı ve hikmeti tâlim edip bilmediklerinizi öğretiyor.” (el-Bakara, 151)
Bu âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak, Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in üç mühim vazifesine dikkat çekiyor:
- Allâh’ın âyetlerini okuyup dîni tebliğ etmek.
- İç âlemleri tezkiye etmek; duyguları temizlemek.
- Bu rûhî terbiye neticesinde Kitab’ın derinliklerini; kâinat, hâdisat ve vukuatta sergilenen ilâhî sır ve hikmetleri öğretmek
Bilindiği üzere, Peygamber Efendimiz’in ümmetini İslâm inancına dâveti; gelen vahyi okuyup tebliğ etmesiyle başlamıştır. Ancak bu vazife, insanları nihâî hedefe ulaştırmada ilk merhaledir.
İslamın tevhid dâvetinin asıl maksadına ulaşması ise, nefisleri küfür, şirk, nifak, riyâ, kibir ve haset gibi mânevî kirlerden tamamen arındırıp, ihlâs, takvâ, huşû ve huzûra erdirmekle mümkündür.
Location:
Halkkent, Türkiye
25 Ekim 2019 Cuma
Hazreti Osman
Peygamberimizin üçüncü halifesi, hayâ ve edep numunesi Hz. Osman, hayatta iken cennetle müjdelenen bahtiyarlardan biriydi. Hz. Ebû Bekir, ilk defa eski samimi dostlarını ziyaret ederek hak dini onlara anlatmaya başlamıştı. Bu dostlarından biri de Hz. Osman’dı. Hz. Osman yaradılıştan halim selim, iyi ahlaklı ve dürüst bir şahsiyetti. İslam’ı kabule müsait bir mizaca sahipti. Hz. Ebû Bekir’i dikkatle dinledi ve anlattıklarına büyük bir alaka duydu. Sonra da birlikte Resûlullah’ın huzuruna gittiler.
Peygamberimiz (a.s.m.), Hz. Osman’a:
“Allah’ın ihsanı olan cennete rağbet et. Ben sana ve bütün insanlara hidayet rehberi olarak gönderildim. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.” dedi. Kur’ân-ı Kerim okudu.
Hz. Osman İlahî kelamın cazibesine kapıldı. Hemen Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu. Hz. Osman, daha sonraları bu hissiyatını şöyle dile getirir:
“Resûlullah’ın lisanından duyduğum o ilk sözler, o kadar saf ve sade, o kadar tesirli idi ki, âdeta Kelime-i Şehadet ihtiyarsız olarak dudaklarımdan dökülüverdi.”
Hz. Osman, İslam’la şereflendiği sırada 34 yaşında idi. Genç, nüfuzlu bir tüccardı. Hâli vakti yerinde bir kimseydi. Müslüman olduğunu öğrenen amcası Hakem bin Ebi’l-As öfkesinden çıldıracak gibi olmuştu. Osman’ı bir direğe bağladı ve:
“Bu dini terk etmedikçe sana hiç yiyecek vermeyeceğim!” dedi. Fakat ölüm pahasına da olsa, onun dininden dönmeyeceğini anlayan diğer akrabası araya girerek serbest bıraktırdılar.
Hazreti Osman'ın Özellikleri
Güzel hâlleri ve fazîletleri çok, sıfatları mükemmel, kerâmet sahibi, tatlı dilli ve güzel konuşan şânı yüce bir zât idi.
Osman (r.a), eli açık, iffetli, yumuşak huylu, herkesle anlaşan, hilim ve şecaat sahibi, müsâmahalı ve cömert idi.
Zâhid, âbid, gözü yaşlı, her şeye ibret nazarıyla bakan, sabr-ı cemîl sahibi, çok şükreden, mütevâzı ve hayâ ehli idi. İnfak ve cömertlikle temâyüz etmiş, fukaraya bol bol ihsanlarıyla tanınmıştı. Evde olan her şeyi infak eder, sirke ile zeytinyağı yerdi. Yemeğin azını, amellerin ise büyük ve çoğunu severdi.
Kur'ân kıraati hususunda Allah Rasûlü'nden ilim alanların en üstünüdür. Kendi başına kıldığı namazlarda Kur'ân-ı Kerîm'i bir rekâtta hatmettiği olurdu. Cemaate namaz kıldırırken de uzun sûreler okurdu. Fürâfisa bin Umeyr (r.a) şöyle der:
"Ben Yûsuf Sûresi'ni, Osman ibn-i Affân'ın sabah namazlarındaki kırâatinden öğrendim. Çünkü o, bu sûreyi çok sık okurdu." (Muvatta', Salât, 35)
Labels:
Dört Halife,
Hazreti Osman,
İlk İslam Tarihi
20 Ekim 2019 Pazar
İslam Tarihi ve Medeniyeti( Uygarlığı)
- Coğrafi konumundan dolayı Güney Arabistan daha önce medeni hayata ve siyasi teşkilatlanmaya geçmiş; Main, Sebe ve Himyeri devletleri kurulmuştu. Kuzey Arapları ise çoğunlukla “bedevi” (göçebe) idiler. Orta ve kuzey Arabistan’da Nebati, Tedmür, Kinde, Lahmi ve Gassani devletleri kurulmuştu. Gassaniler Bizans’ın, Lahmîler ise Sasanilerin ileri karakolu niteliğindeydiler.
- Arabistan’ın dini çok tanrılı bir putperestlikti. Fakat, Hristiyanlık, Yahudilik ve Zerdüştlük de yayılmıştı. Ayrıca, kendilerine Hanif denen ve ” İbrahim dinine inananlar” olarak bilinen bazı kimseler de vardı.
- Şehirlerin servet kaynağı ticaretti. Yemen’den başlayıp Akdeniz limanlarına ulaşan Baharat Yolu, yol üzerindeki şehirleri zenginleştirmişti. Her yıl Mekke yakınlarında Ukaz Panayırı düzenlenirdi
- İslam öncesi Araplarda edebiyat denilince akla hitabet ve şiir Araplar vezinli, kafiyeli söz söyleme sanatında çok ileriydiler. Bir insanın mükemmel sayılabilmesi için üç şart aranırdı: Belagat (duygu ve düşünceleri açık ve etkili olarak anlatma), rimaye (silah kullanma) ve furusiye (binicilik).
İSLAMİYET’İN DOĞUŞU ve YAYILIŞI
HZ. MUHAMMED DÖNEMİ
- Muhammed, Haşimoğulları ailesindendi. Doğmadan önce babası Abdullah, doğduktan sonra da annesi Aminevefat etmişlerdi. Dedesi Abdulmuttalib Hz. Muhammed’i himaye etti. Hz. Muhammed gençliğinde, doğru sözlülüğü, ahlakı ve olgunluğu nedeniyle Araplar tarafından “El – Emin” (Güvenilir Kişi) sıfatıyla anılıyordu. Hz. Muhammed, Arapların zulüm ve ahlaksızlığa dayalı yaşam tarzından uzak dururdu.
- Muhammed İslam’a çağrıyı açıkça yapmaya başlayınca, Kureyşliler Müslümanlara eziyet ettiler. Çünkü, İslamonların köleci ve baskıcı düzenlerini temelinden sarsıyor; bunun yerine adalet ve doğruluğa dayalı bir düzen öngörüyordu. Eziyet ve işkencenin artması üzerine bazı Müslümanlar Habeşistan’a gittiler. Hristiyan Habeş Kralı Asmaha Müslümanlara iyi davrandı.
Akabe Biatları ve Hicret:
- Bazı Medineliler, Hz. Muhammed ile karşılaşarak Müslüman olmuş ve Medine’de İslam’ı yaymışlardı. Medineli Müslümanlar daha sonra Hz. Muhammed ile görüşerek; her zaman O’na bağlı kalacaklarına dair yemin ettiler. Buna İslam tarihinde “Birinci Akabe Biatı“ Heyet geri döndükten sonra İslam Medine’de hızla yayıldı. Kısa sürede Medine halkının çoğu Müslüman oldu.
- Medineli Müslümanlar tekrar Akabe’de Hz. Muhammed ile görüşerek, İslamiyet’in emirlerine uyacaklarına ve Hz. Muhammed’i canları gibi koruyacaklarına dair söz verdiler. Buna İslam tarihinde “İkinci Akabe Biatı“ Bu antlaşmadan sonra Hz. Muhammed Mekkeli Müslümanların Medine’ye göçmelerine izin verdi. Müslümanlar kafileler halinde Mekke’den Medine’ye göç ettiler. Bu olaya İslam tarihinde “Hicret” denir (622).
- Hicret, İslam tarihinde bir dönüm noktasıdır. Mekke Devri’ni kapatıp Medine Devri’ni açmıştır. Hicret ile “Medine İslam Devleti”nin temelleri atılmış; Hz. Muhammed’in peygamberliğinin yanı sıra “devlet kurucu siyaset adamı” vasfı da belirginleşmiştir. Müslümanlar güç kazanmış ve İslamiyet kısa sürede tüm Arabistan’a yayılmıştır.
Medine’deki İlk İcraatlar:
- Medine’de üç grup insan vardı: Muhacirler (göçmen Müslümanlar), Ensar (yerli Müslümanlar) ve Yahudiler.Muhammed, göçmenlerin mağdur olmalarını önlemek üzere “kardeşlik” ilkesini uyguladı. Buna göre, her Ensarbir Muhaciri kendi öz kardeşi gibi kabul ederek, tüm mal varlığını onunla paylaştı.
- Muhammed Medine’deki Yahudilerle bir anlaşma yaptı. Buna göre, Yahudiler Müslümanlara sataşmayacak; aralarında bir anlaşmazlık çıkarsa durumu Hz. Peygambere arz edeceklerdi. “Medine Sözleşmesi” de denen bu anlaşma, İslam Devleti’nin ilk anayasası olarak kabul edilmektedir.
Siyasi Gelişmeler:
a) Bedir Savaşı (624):
- Müslümanların Mekke kervanlarına yönelik akınlar düzenlemeleri üzerine harekete geçen Mekke (Kureyş) ordusu yenilgiye uğradı.
- Bedir, İslam tarihinin ilk ve en önemli Müslümanların kendilerine olan özgüvenlerini artırmıştır.
- İslam savaş hukukunun ilk çerçevesi çizilmiş, ganimetlerin nasıl paylaşılacağı belirlenmiştir.
- Esirlerin bir kısmı kurtuluş akçesi ödeyerek kurtulmuş; okuma yazma bilenler ise, her biri on Müslüman çocuğa okuma yazma öğretmek şartıyla serbest bırakılmıştır.
- Savaş sırasında Mekkelilerle işbirliği yapmış olan Kaynuka Yahudileri Medine’den çıkarıldı.
b) Uhud Savaşı (625):
- Müslümanların bir Mekke kervanını ele geçirmeleri, Bedir’in intikamını almak isteyen Mekkelileri harekete geçirdi. Okçuların, ganimet alma telaşıyla yerlerini terk etmeleri üzerine Müslümanlar yenilgiye uğradılar. Hz. Muhammed yaralandı. Bedir’in intikamını aldıklarına inanan Kureyşliler çekip gittiler. Savaşı kazanmalarına rağmen kesin sonuç alamadılar. Savaş sırasında Mekkelilerle işbirliği yapan Beni Nadir Yahudileri Medine’den çıkarıldı.
c) Hendek Savaşı (627):
- Müslümanlara kesin darbe vurmak isteyen Mekkeliler harekete geçtiler. Müslümanlar, Medine’de kalarak savunma savaşı yaptılar. Medine’nin saldırıya açık tarafına hendek kazıldı. Kureyş müttefikleri kısa sürede kuşatmayı kaldırdılar. Müslümanlar taarruz üstünlüğü elde ettiler. Kuşatma sırasında Mekkelilerle işbirliği yapmış olan Kureyza Yahudileri de Medine’den çıkarıldı. Böylece Medine’de Yahudi kalmadı.
d) Hudeybiye Antlaşması (628):
- Muhammed Hacc yapmaya karar verdi. Müslümanlarla savaşmak isteyen, fakat buna cesaret edemeyen Mekkelilerle bir antlaşma yapıldı:
- İki taraf on yıl boyunca savaşmayacaklardı.
- İki taraf da istedikleri kabilelerle anlaşma yapabilecekler; fakat onların kendi aralarındaki sorunlara karışmayacaklardı.
- Velisinin izni olmadan bir Kureyşli İslamiyeti kabul eder de Medine’ye sığınırsa velisine iade edilecek; ancak, bir Müslüman Kureyş’e sığınırsa iade edilmeyecekti.
- Müslümanlar o yıl haccetmeden geri dönecekler; ama ertesi yıl hac mevsiminde üç gün Mekke’de kalıp ibadetlerini yapabileceklerdi.
- Müslümanların varlığı resmen tanındı. Müslüman olup da Medine’ye giremeyenler, Mekke dışına çıkarak müşrikleri zor durumda bıraktılar.
e) Hayber’in Fethi (629):
- Fetih hareketinin ilk başarılı adımı atıldı. Arap yarımadasında, tehlike oluşturabilecek bir Yahudi yerleşimi kalmadı. Şam ticaret yolunun denetim ve güvenliği sağlandı.
f) Mute Seferi (629):
- İslam ordusu ilk kez Bizans’la karşı karşıya geldi. Müslümanların yenilgisiyle sonuçlandı.
g) Mekke’nin Fethi (630):
- Kureyş’in Hudeybiye Antlaşması’nı bozması üzerine, İslam ordusu Mekke’ye girdi. Uzlaşmaz birkaç İslam düşmanı hariç kimse öldürülmedi. İslamiyet’in Arap Yarımadası’nda yayılma süreci hızlandı. Mekke’nin fethinden sonraki iki yıl zarfında, bütün Arabistan kabileleri barış yoluyla İslam’a girdiler. Arap yarımadasında siyasi ve dini birlik
h) Taif Seferi ve Huneyn Savaşı (630):
- Taif şehri kuşatıldı, fakat alınamadı. Ertesi yıl Taifliler kendiliğinden Müslüman oldular.
k) Tebük Seferi (631):
- Bizans’ın Arabistan’a doğru harekete geçtiği haberi alınınca sefere çıkıldı. Fakat Bizans’tan herhangi bir hareket görülmeyince geri dönüldü.
Veda Haccı ve Hz. Muhammed’in Vefatı:
- Muhammed, Hac ibadetini ifa etmek üzere ashabının başında Mekke’ye doğru yola çıktı. Her vesileyle Müslümanlara hitap ederek, bir bakıma İslamiyet’in tüm prensiplerini özetledi. Kur’an-ı Kerim’in de nüzulü sona erdi. Böylece tebliğ vazifesi bitmiş, görev tamamlanmıştı. Hz. Peygamber, 8 Haziran 632 Pazartesi günü vefât etti.
DÖRT HALİFE DÖNEMİ (632 – 661)
1) Hz. Ebu Bekir Dönemi (632-634):
- Hilafeti, İslamiyet’ten dönenler ve yalancı peygamberlerle mücadeleyle geçmiştir. İç huzur sağlandıktan sonra, sıra fetihlere geldi. İslam ordularının düzenli olarak fetihle görevlendirildikleri ilk ülke Suriye’dir. Bizans ordusu yenilerek, Filistin ve Suriye’nin fetih kapıları açıldı.
- Kur’an ayetleri, tahta ve deri gibi nesnelerin üzerine yazılıyor ve hafızlar tarafından ezberleniyordu. Yalancı peygamberlerle yapılan savaşlarda birçok hâfızın şehid olması üzerine, Kur’an-ı Kerim “Mushaf” (Kitap) haline getirildi. Böylece Kur’an’ın ileride tahrif edilmesi tehlikesi önlenmiş oldu.
2) Hz. Ömer Dönemi (634-644):
- Bizans’la mücadele edilerek Suriye, Ürdün, Filistin ve Mısır alındı. Kadisiye Savaşı‘nda İran ordusu yenilgiye uğratıldı (636). Irak Müslümanların eline geçti. Nihavend Savaşı‘nda İran ordusu son kez yenilerek Sasani Devleti yıkıldı (642). İran’ın fethi tamamlandı. Müslümanların Horasan’a kadar ilerlemelerine ve daha sonraki yıllarda Türklerin Müslüman olmalarına ortam hazırlandı.
3) Hz. Osman Dönemi (644-656):
- Osman fetih siyasetini devam ettirdi. Kafkaslar aşılarak, Hazar ülkesine akın yapıldı. İslam orduları Anadolu cephesinde Toroslara kadar uzandı. Afrika’da Libya geçilerek, Bizans’a bağlı olan sahil şeridinde ilerlediler. Şam Valisi Muaviye, Suriye sahillerinde ilk İslam donanmasını kurarak Kıbrıs’a sefer düzenledi.
- Kur’an-ı Kerim çoğaltılarak illere gönderildi. Osman’ın önemli görevlere akrabalarını getirmesi iç karışıklıklara yol açtı. Yönetimden rahatsız olanlar Hz. Osman’ı şehid ettiler (656).
4) Hz. Ali Dönemi (656-661):
- Hilafeti iç çekişmelerle geçti. Bu nedenle fetih hareketi durdu. Suriye valisi Muaviye, Hz. Ali’nin hilafetini tanımadı. Cemel (Deve) Olayı ve Sıffin Savaşı çıktı. Muaviye, yenilmek üzereyken hile yoluna baş vurdu. “Hakem Olayı“ olarak bilinen bu gelişme sorunu iyice çıkmaza sürükledi. Hz. Ali taraftarları bölündü. Bir kısmı ordudan ayrıldı. Bunlara “Hariciler“ Böylece, ilk mezhep ayrılığı da ortaya çıktı. Hz. Ali bir Harici tarafından şehid edildi. Dört halife devri de böylece sona erdi.
EMEVİLER DÖNEMİ (661-750)
- Emevi Devleti’nin kurucusu olan Muaviye, devlet merkezini Şam’a taşıdı. Hilafeti, babadan oğula geçen bir “saltanat“ haline getirdi. Muaviye’nin oğlu Yezid, halifeliğini tanımayan Hz. Hüseyin ve taraftarlarını Kerbela‘da şehid ederek Müslümanları derinden yaraladı (680).
- Emeviler döneminde İstanbul kuşatıldı. Fas ve Cezayir Bizans Afrika’dan çıkarıldı. Tarık bin Ziyad, CebelitarıkBoğazı’nı geçerek İspanya’ya çıktı. Kadiks Savaşı‘nda Vizigotlar yenilgiye uğratıldı. Toledo ve Kurtubafethedildi. Arkasından Portekiz alındı. İslam ordularının Avrupa ilerleyişi, Puvatya Savaşı‘nda Franklara karşı alınan yenilgiyle durdu.
- Maveraünnehir ve Türkistan’ın fethi tamamlandı. Ömer bin Abdülaziz‘in bölge halkını vergiden muaf tutması üzerine İslam Türkler arasında hızla yayıldı. Semerkant ve Buhara şehirleri kısa sürede İslam kültür merkezleri haline geldi.
- Abbasilerin Emeviler aleyhindeki faaliyetleri ve Ebu Müslim isyanı sonucu Emevi Devleti yıkıldı.
Endülüs Emevi Devleti (756-1031):
- Abbasilerden kaçan, Emevi hanedanına mensup Abdurrahman, İspanya’da Endülüs Emevi Devleti‘ni kurdu (756). Abbasilerin Bağdat’ta, Emevilerin İspanya’da, Fatımilerin ise Mısır’da “halife” ünvanını kullanmaları üzerine, İslam dünyası X. yüzyılda üç ayrı siyasi güç tarafından temsil edilmeye başlandı.
- Endülüs Emevi Devleti’nin yıkılmasıyla yerine yirmiye yakın irili ufaklı devlet kuruldu. Bu devletler hristiyanların baskısı karşısında geri çekildiler. Böylece Hristiyanların Reconquista Devri (eski toprakları yeniden ele geçirmehareketi) başladı. Gırnata hariç, birçok şehir elden çıktı. Aragon Kralı Ferdinand ile Kastilya Kraliçesi İzabel’in evlenmeleriyle İspanya Krallığı kuruldu (1469).
Beni Ahmer (Gırnata) Devleti (1230-1492):
- Endülüs Emevilerinin mirası üzerinde kurulmuştu. Devlette iç karışıklıkların çıkması üzerine, Ferdinand Gırnata’yı işgal etti. Beni Ahmer Devleti yıkıldı (1492). İslam medeniyetine ait tüm eserler yakıldı. Engizisyonmahkemesi kurularak zulüm ve işkence makinesi devreye kondu. Müslümanlar ve kendileriyle aynı kaderi paylaşan Yahudiler öldürüldü. (Osmanlı Devleti bunlara yardım elini uzattı).
ABBASİLER DÖNEMİ (750-1258)
- Abbasi Devleti’nin kurulmasıyla Irak ön plana çıkarak, Suriye’nin nüfuzu sona erdi, Bağdat başkent yapıldı. Emeviler devrinde köle statüsünde görülen Arap olmayan milletler, Abbasiler devrinde Araplarla eşit hale geldiler. İranlıların ve Türklerin devlet idaresinde etkinliği arttı. Abbasiler, Emeviler gibi büyük fetihlerle değil, medeni ve ilmi faaliyetleri ile tanınmışlardır. Siyasi alanda ilk önemli zafer Çinlilerle yapılan Talas Savaşı‘dır (751). Bu savaşta Karluk Türkleri de Arapların yanında yer almışlar ve savaştan sonra da Müslüman olmuşlardır. Talas Zaferi, Çin’in batıya yayılma siyasetini durdurmuş, Müslümanların Çin bilim ve teknolojisi ile tanışmalarına ortam hazırlamıştır.
- Mu’tasım döneminde Samarra Şehri kurularak Türkler buraya yerleştirilmiş ve onların askeri ve siyasi yeteneklerinden faydalanılmıştır. Anadolu’da Bizans sınırında kurulan Avasım Eyaleti‘ne de Türkler yerleştirilmiştir. Abbasi Devleti’ndeki Türk tesiri IX. yüzyıldan itibaren zirveye ulaşmıştır. Türk komutanlar siyasi nüfuz kazanmış, uzak eyaletlerin valiliklerini aralarında paylaşmışlardır. Fakat, bu eyaletlerin başına bizzat gitmeyip güvendikleri komutanları vekil (naib) olarak göndermişlerdir.
- Halifelerin otoritelerinin zayıflaması, vilayetlerin “naibler” tarafından idare edilmesi ve iç isyanlar Abbasi Devleti’nin parçalanmasına sebep oldu. Devletin doğusunda ve batısında, şeklen Abbasilere bağlı devletçikler ortaya çıktı. Bunlar:
- İran, Irak ve Horasan’da: Tahiriler, Saffariler, Büveyhiler ve Samanoğulları.
- Mısır ve Kuzey Afrika’da: Ağlebiler, Tolun-oğulları, İhşidiler, Fatımiler.
- İslam aleminin içeriden bölündüğü ve halifelerin sadece birer sembol haline geldiği bu devirde ortaya çıkan yeni bir siyasi güç, hem halifeleri baskıdan korumuş, hem de durmuş olan fetihleri yeniden başlatmıştır. Bunlar Selçuklu ailesinin idaresindeki Oğuz Türkleridir. 1055’de Tuğrul Bey’in Bağdat’a girmesiyle İslam ve Yakındoğu tarihinde yeni bir sayfa açılmıştır. Oğuzlar, Anadolu’yu fethetmiş ve Yakındoğu’da istikrarı sağlamışlardır. Ancak, XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde Moğolistan’dan yükselen yeni bir güç Türk ve İslam alemi üzerine yuvarlanmış, bu arada Abbasi hilafetine son vermiştir (1258). Son Abbasi Halifesi Mutasım’ın Moğollar tarafından katledilmesinden sonra, aynı aileden biri Memluk Sultanı Baybars tarafından Mısır’da halife ilan edilmiştir. Mısır’daki Abbasi hilafeti, Osmanlı Devleti’nin Mısır’ı alması üzerine son bulmuştur.
İSLAM KÜLTÜR ve MEDENİYETİ
- İslam medeniyetinin temellerini teşkil eden ilkeler, Kur’an-ı Kerim’in hükümlerinden oluşur. Bu ilkeler dini, sosyalve iktisadi alanların tümünü kapsar. İslamiyet’in temel esaslarına göre devletin iki amacı vardır: İnsanlar arasındaadaleti sağlamak ve ülke kaynaklarının tamamının halkın yararına kullanılmasını temin etmek.
- İslam medeniyeti, Kur’an’da belirlenmiş temel ilkelerden sapmamak kaydıyla, İslamiyet’in ilk yıllarından günümüze kadar, Müslüman olmuş toplumların kültürel katkılarıyla oluşmuş ve bu gün de gelişimini sürdürmektedir. Bu açıdan İslam medeniyeti, İslamiyet’i kabul etmiş olan tüm milletlerin tarih boyunca katkılarıyla oluşturdukları bir ortak medeniyettir. Biz burada Abbasilerin yıkılmasına kadar geçen süre içindeki durumu inceleyeceğiz.
Devlet Yönetimi:
- Muhammed, Medine İslam Devleti’nin başkanıydı. Sadece İslam Dini’nin peygamberi değil, aynı zamanda siyasi, askeri, idari ve adli yetkileri elinde tutan kişiydi. Hz. Peygamber’den sonra halifeler devlete başkanlık yaptılar. İlk dört halife “seçim” ile belirlendi. Emevilerden itibaren hilafet babadan oğula geçen bir saltanat halini aldı. Devletin merkezi Medine’ydi. Hz. Ali Kufe’ye, Emeviler Şam’a, Abbasiler ise Bağdat’a taşıdılar.
- Ömer devrinden itibaren sınırların genişlemesi idarede yeni sorunlar ortaya çıkardı. Bu ihtiyacı karşılamak üzere ülke “yönetim birimlerine” ayrıldı. İllerin başına “valiler” atandı. Halifelerin bizzat davalara bakma uygulaması kaldırılarak, bu görev için “kadı”lar tayin edildi. Devlet hazinesi (Beytü’l-mal) kurularak, başına ”hazinedar”ünvanlı bir görevli atandı. Vergi sistemi yeniden düzenlendi. Hicri Takvim hazırlandı.
Ordu:
- Osman ilk donanmayı kurdu. Hz. Ebubekir maaşlı komutanlar tayin etti. Hz. Ömer düzenli orduların kurulması amacıyla “Divanü’l – Cünd“‘ü (Ordu Divanı) kurdu. Ordugah şehir uygulamasını başlattı. Daha sonra Basra, Kufe, Şam, Fustat ve Merv önemli ordugah şehirler haline geldiler.
- Emeviler Hassa Birliği, Abbasiler ise Avasım Şehirleri Ayrıca Emeviler, “Şurta” (Polis) ve “Berid” (Posta); Abbasiler ise “Vezirlik” teşkilatlarını kurdular.
Hukuk:
- İslamiyet bir inanç sistemi olduğu kadar Müslümanların dünyevi hayatını düzenleyen bir sosyal hukuk Çeşitli grup, toplum ve milletlerin İslamiyet’i farklı anlama ve yorumlamalarından dolayı Emeviler döneminde “fırka“laşmalar başlamış; Abbasiler devrinde ise felsefi, siyasi ve itikadi mezhepler ortaya çıkmıştır.
- İslamiyet Ehl-i Kitab’ın devamına izin vermiş; Hristiyan ve Yahudiler, “zimmet hukuku” çerçevesinde inançlarını sürdürmüşlerdir. Bunlar, devletin kendilerine tanıdığı himaye karşılığında cizye ödüyorlardı. İslam hukuku bunlara uygulanmıyordu.
İktisadi Hayat
- İktisadi hayat ticaret, sanayi, tarım ve hayvancılığa dayanıyordu. Bağdat, Basra, Kahire, İskenderiye gibi şehirler kara ve deniz ticareti merkezleri haline gelmişlerdi. Müslüman tüccarlar hurma, şeker, pamuklu ve yünlü kumaşlar, demir aletler ve cam eşya ihraç ederler; bunlara karşılık baharat, ipek, fildişi ve deri mamulleri ithal ederlerdi.
- Devletin başlıca gelir kaynakları zekat, ganimet, haraç, cizye ve öşürdü. Ayrıca maden, tuzla, gümrük gibi gelir kaynaklarından da vergi alınırdı. İlk resmi para Emevi Sultanı Abdülmelik tarafından bastırılmıştır.
Yazı, Dil ve Edebiyat:
- Abdülmelik, resmi yazışmalarda Arap alfabesinin kullanılmasını emredince bu alfabe yaygınlaştı. Zayıf kültürlü toplumlar zamanla Araplaştılar. Arapça, fetihlerle birlikte Arap yarımadasının dışına çıktı. Milletlerarası bir nitelik kazandı. Arapça’nın Kur’an dili olması da bu dilin yayılmasında ve uluslararası bir nitelik kazanmasında etkili oldu.
- Muhammed’in hayatını ve siyasi gelişmeleri konu alan eserlerin yazılmasıyla yazılı bir gelenek başladı. Bu çalışmalar İslam tarihçiliğinin de başlangıcı oldu.
Bilim ve Sanat:
- Emeviler döneminde Kufe ve Basra önemli kültür merkezleri haline geldiler. Kur’an’ın okunup açıklanması dil, hadis, akaid, fıkıh ve bibliyografya bilimlerini doğurdu. Hadis ilminde Buhari, fıkıhta Ebû Hanife aşılamayan eserler ortaya koymuşlardır. Taberi tarihçilikte çığır açmıştır.
- Abbasiler devrinde Yunanca, Farsça, Hintçe ve Süryanca dillerinden çok sayıda çeviri yapıldı. Bu çevirilerin yapıldığı“Beytü’l-Hikme” (Bilgi Evi) meşhurdur. Müslümanlar eski kültür ve bilgileri kendi düşünce tarzlarına uyarlayarak geliştirdiler.
- Tıp alanında İbn Sina zirveye ulaşmış, Tıbbın Kanunları isimli eseri 500 yıl Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Astronomi ve matematikte Biruni ve Harezmi zirveye çıkmışlardır. Cabir bin Hayyan İslam kimyasının babası sayılır. Felsefede Kindi, Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşd İslam düşüncesinin zirveleridirler.
- Mimari eserlerde, Suriye’de Roma ve Bizans, Mezopotamya’da Sasani ve Nasturi, Mısır’da eski Mısır sanatının tesirleri görülür.
- Emeviler camilere mihrap ve minareyi Elhamra Sarayı, Kubbe-i Sahra ve Ümeyye Camii Emevi mimarisinin başlıca örnekleridir. Emeviler döneminde İslam mimarisi Avrupa mimarisiyle boy ölçüşebilecek düzeye geldi.
- Muhammed döneminde, İslamiyet’i yeni kabul etmiş, puta tapmaktan henüz ayrılmış kişilerin anılarını canlandırmamak için resim ve heykel yasaklanmış; bu yasağa rağmen Müslümanların diğer kültürlerle etkileşimi sonucu, Emeviler döneminde Kasr-ül Hayr Sarayı, Abbasiler döneminde ise Balkuvara Sarayı resim,kabartma ve heykellerle süslenmiştir.
İslam Medeniyetinin Diğer Medeniyetlere Etkisi:
- İslam dini, getirdiği yüce insani değerlerle kendi dışındaki din , kültür ve medeniyetler üzerinde etkili olmuştur. İslam medeniyeti her Müslümanın gittiği yere kadar ulaşmıştır. En çok etki ettiği sahalardan biri Avrupa’dır.
- yüzyılda Endülüs’teki zengin İslam kültürü İspanya üzerinden Avrupa’ya taşmaya başladı. Bu faaliyette Toledoşehri önde gelmektedir.
- Endülüs’teki İslam bilginlerinin çok sayıda Hristiyan öğrencileri vardı. Bunlar hocalarını Avrupa’ya tanıttılar. Eski Yunan’dan, Hint’ten, İran’dan gelen ve İslam medeniyetinden süzülerek geçen bilimsel ve felsefi çalışmalar Latince’ye tercüme edildi. Böylece tıp, matematik, astronomi, kimya, felsefe gibi sahalarda insanoğlunun bilgi birikimi Avrupa’ya mal oldu. İslam medeniyeti, Ortaçağ Avrupa’sını aydınlatacak ışığı yaktı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)