2 Mayıs 2020 Cumartesi

OSMANLI DEVLETİ'NDE EKONOMİYİ DÜZELTME ÇABALARI



Osmanlı sanayisine zarar veren gelişmeler:
1.Baltalimanı Ticaret Antlaşması
2.Sanayi Devrimine Ayak Uydurulamaması
Baltalimanı Ticaret Antlaşması ve Sanayii Devrimine ayak uydurulamamasının sonuçları:
1.Yabancı Sermaye giderek güçlenmiştir.
2.Dış ticaret dengeleri bozulduğu için bütçe açık vermiştir.Bu sebeple de  ülke dış borçlanmaya mecbur kalmıştır.

Bütçe açıklarının nedenleri:
1. Fetihlerin durması
2.Artan savaş maliyetleri
3.Vergi gelirlerinin azalması
XVIII.yüzyılın ikinci yarısından itibaren  sanayileşmiş zengin Avrupa devletleri faizle borçlandırıp kontrol etmek ve kâr etmek yolunu kullanmaya başlamışlardır. Fransa ve İngiltere bu stratejiyi Osmanlı Devleti üzerinde uygulamak için ona da borç alması için baskı yapmaya başlamışlardır.
XVII.yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı Galata Bankerlerinden borç alırken , bu tarihten sonra yönetimin ve ordunun modernleştirilmesi ihtiyacı nedeniyle  bu borç kaynağı yetmez olmuştur.
 Dış Borçlar Tarihi
1.  Kırım Harbi'ne girerken Fransa ve İngiltere'den ilk dış borç (24 Ağustos 1854 )
2. 1855'te İngiltere'den ikinci borç
3. 1881 yılına kadar 16 defa borç alınmıştır.
Her borç alışta devlet, gelir kaynaklarını teminat olarak göstermiş ve bu durum ülkeyi ipotek altına sokmuştur. Ayrıca verilen borçların nereye harcanacağı da verenler tarafından belirleniyordu.
Dış borçların verimsiz kalmasının sebepleri:
1.Verilen borçların nereye harcanacağının borç verenlerce belirlenmesi
2.Borcun borçla kapatılmaya çalışılması
3.Alınan borçların sadece %7.8 'inin Rumeli demiryolu yapımına haracanması
4.Borcun plansız ve kontrolsüz kamu harcamalarında kullanılması
5.Borcun sarayların yapımına harcanması
6.Borcun orduya harcanması
7.Borcun memurların maaşların harcanması

Dış borçlar, Osmanlı Devleti'nin bütçe açıklarını gidermeyince "Esham-ı Cedide" denilen iç borçlanma hazine bonosu olan kağıt parayı çıkardı.
Abdülmecit, sorunu çözmek için komisyon kurulmasını emrettiyse de kamu maliyesinde israflar devam ettiği için istenen sonuç alınamadı. Bu nedenle dış borçlar alınmaya devam etti.Bu borçların sonunda Osmanlı Maliyesi iflas etti.
 Abdülaziz döneminde borç alınmaya devam edildi. 1875'de borçların ödenmesi beşyıllık vadeye yayıldı.
1876'da iktidara gelen Sultan II.Abdülhamit, devletler yerine bizzat borcu veren kişilerin temsilcilerine görüşme talebinde bulundu (1880). Bu talep üzerine temsilcilerle görüşme yapıldı. Görüşme sonucunda  20 Aralık 1881’de “Muharrem Kararnamesi” yayımlanmıştır. Bu kararnameye göre Maliye Bakanlığı dışında bağımsız bir Düyûn-ı Umûmiye yönetimi kurulmuştur. Bu yönetim; İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya, Osmanlı ve Galata bankerlerini temsil eden yedi kişilik bir konseyden oluşmuştur.
Düyun-u Umumiye idaresi kendisine ayrılan  altı kalem vergi (Rüsum-u Sitte); tuz tekeli gelirleri, tütün tekeli gelirleri, damga vergisi, pul gelirleri, içkiler üzerinden alınan vergiler, balık avı vergileri ve kararnamede isimleri yazılı vilayetlerin ipek gelirlerini toplamaya başlamıştır.
Osmanlı Devleti'nin dış borçları ve iç borçları bunlarca ödenmeye başlamıştır. Hatta ülke içinde sanayi ve ticaret yatırımları yapmışlar. Bununla daha da zenginleşmişlerdir. Yabancı yatırımcılar ülkeye gelmeye başlamıştır.
Abdülhamit döneminde bütçe dengesi için dış borçlar alımına da devam edilmiştir.
Millî İktisat Politikası
Osmanlı ekonomisinin dışa bağımlı olmasının sebepleri:
1.Yapılan ticarî antlaşmalar ( Baltalimanı v.b.)
2.Kapitülasyonlar
Dış borçların giderek artmasıyla yabancı sermaye ülkenin ekonomisine egemen olmuştur. Yabancı sermaye yanında ülke içindeki gayrimüslimlerin zenginleri ( Galata Bankerleri) ülkenin ekonomisine hakim hale gelmişlerdir. Tanzimatla  birlikte hukuki olarak canlarını ve mallarını güvence altına alan gayrimüslimler ülkenin ekonomisine egemen hale gelmişlerdir.
Not:1912 yılında İstanbul’daki özel bankacılardan hiçbiri Türk değildir. Bunların 12’si Rum ve Ermeni, 8’i Yahudi, 5’i Levanten veya Avrupalıdır. XIX yüzyılın başlarında devletin Avrupa ile ticaretini çoğunlukla Rumlar ve Levantenler yürütürken 1820’lerden itibaren Ermeniler, ticaretteki etkinliklerini artırmıştır.
Böylece toplumun çoğunluğunu oluşturan Müslüman ve Türk nüfus, sermaye ve üretimin ancak %15’ini elinde bulundurmuştur. Geri kalan %85’lik sermaye ve üretim ise Rum, Ermeni ve Musevilerin eline geçmiştir.
Yeni kurulan sanayi tesisleri İstanbul ve İzmir'de kurulurken , Anadolu şehirleri tarım ,hayvancılık ve küçük esnaflık ve askerliğe mahkum kalmıştır.
II.Meşrutiyet'ten sonra iktidara gelen İttihatçılar ekonomiye gayri müslimlerin  ve yabancıların egemen olmasından rahatsızlık duyarak Müslüman Türk nüfusun zenginleştirilmesi / Müslüman Türk nüfustan zenginler çıkarılması şeklinde bir anlayış olan Millî İktisat Politikası uygulamaya başlamışlardır.
Millî İktisat Politikası için yapılanlar:
1.Yerli burjuvazinin sanayi yatırımlarını desteklemek amacıyla Teşvik-i Sanayi Kanunu’nu çıkartmışlardır.
2.Serbest dış ticaret politikasından vazgeçmiş ve koruyucu bir dış ticaret politikası uygulamışlardır.
3.Müslümanlara ait birikimlerle bankalar kurulmuştur.
4.I.Dünya  Savaşı sırasında kapitülasyonlar tek taraflı olarak kaldırılmıştır.
5. İttihat ve Terakkinin taşra örgütleri, kredi ve satış kooperatifleri kurmuşlardır.
6.Halkı bu konuda eğitmek için  1915 yılında “millî iktisada doğru” anlayışıyla İktisadiyat Mecmuası yayınlamaya başlamışlardır.
Not: İttihatçılar bu politikayı I.Dünya Savaşı'nın savaş şartlarında uygulamış olup daha önce böyle bir uygulamaya gitmemişlerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder