Temel Dinî Bilgiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Temel Dinî Bilgiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mayıs 2019 Salı

Allah'a Karşı Vazifelerimiz

Vazife; bir kimsenin yapmakla yükümlü olduğu iş, ödev ve görevlerdir.
Yüce dinimiz İslam’da haklar genel olarak; Allah’ın (c.c.) hakları (hukukullah) ve kulların hakları (hukuk-u ibâd) olarak sınıflandırılmıştır. Her iki hak türüne de riayet etmek ve hak sahiplerine haklarını vermek Müslümanların temel vazifesidir.
Her şeyimizi borçlu olduğumuz ve üzerimizdeki bütün hakların sahibi olan Rabb’imiz Allah’a (c.c.) karşı vazifelerimiz:
1.Allah’ın (c.c.) varlığına ve birliğine iman etmek; hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak.
2.Allah’ı (c.c.) bilip, tanımak:O’na olan marifeti arttıkça kul olmanın zevkini tadar, ibadetlerinde ve davranışlarında samimi ve ihlaslı olur.
3.Sadece Allah’a (c.c.) kulluk etmek:Muhabbet,tazim,
4.Allah’a (c.c.) teslim olmak; emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmak:Teslimiyet,takva.


23 Nisan 2019 Salı

Ahlak ile Terbiye İlişkisi

Öğretim, insana çevresindeki nesneler  ve olaylar hakkında doğru bilgiler kazandırmayı hedefler.
Öğretim faaliyetlerinin doğru sonuçlar vermesi için, terbiye ile yönlendirilmesi ve sınırlarının
belirlenmesi gerekir. Öğretim ile birlikte ahlakını ve karakterini de Rabbinin istediği biçimde
şekillendiren insan, hem çevresine faydalı hem de Rabbinin rızasına uygun davranışlar sergileyen
bir Müslüman haline gelir
Not:  Rab kelimesi sözlükte bir şeyi yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe
inşa edip geliştirmek manasına gelir.
Yüce Allah’ın güzel isminden biri olarak da “Terbiye eden, gözetip koruyan, nimet
veren, ıslah edip geliştiren.” gibi anlamlara gelir.
Din, bir anlamda güzel ahlaktır. Güzel ahlak da elbette ki güzel bir terbiyeyle mümkündür.
  ******
Eğitimin amaçlarından biri de ahlaklı bireyler yetiştirmektir.Nitekim Kur'an ve Sünnet'in temel amaçlarından biri de insanları eğitmek ve terbiye etmektir.
Terbiye ile ahlak, birbirini tamamlayan iki kavramdır. Güzel ahlaklı biri için “terbiyeli”, terbiyeli biri için de “ahlakı güzel” denmesinin sebebi budur.
Sadece öğretimle ahlaki değerlerden yoksun yetişen meslek erbabı, iş ahlakıyla örtüşmeyen davranışlar sergileyebilir. Onları bu tür davranışlardan alıkoyacak olan şey aldıkları terbiye ve bu terbiyenin kazandırdığı güzel ahlak olacaktır. Demek ki terbiye, eğitim ve öğretimi taçlandıran bir değerdir. 
  Eğitim ve terbiye ailede başlar, okulda devam eder. Ailenin bu sorumluluğunu, Peygamber Efendimiz birçok kez vurgulamıştır. Tirmîzî, Birr, 33'te yer alan bir hadisinde “Hiçbir baba, evlâdına güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermemiştir.” buyurarak terbiyenin değerini bizlere öğretmiştir.
   Bir insanı terbiye etmek, onu güzel ahlakla ahlaklandırmak ancak sevgiyle, merhametle ve sabırla mümkün olabilir. Bunu da en güzel şekilde anneler ve babalar başarabilir.Bunu başaran büyük bir iş başardığı için Kur'an-ı Kerim İsrâ suresi, 24. ayet'te geçen şu duayı hakketmiş olur: Rabb’im! Tıpkı beni küçükken koruyup terbiye ettikleri gibi sen de onlara merhamet et.”

12 Mart 2019 Salı

Suç ve Ceza Arasında Denge

Beşer, şaşar.İnsan , çeşitli etkenlere  bağlı olarak hata yapar.Bunun için bir suç; suçun niteliği, işleniş şartları ve sebepleri çerçevesinde   değerlendirilir.
Suçun niteliğini belirleyen bazı unsurlarvardır. Örneğin suç işleyen kişinin çocuk olması ile yetişkin olması; ruhsal sağlığının yerinde olması ile akli dengesinin bozuk olması gibidurumlar suçun karşılığı olan cezanın niteliğini değiştirir. Suç kabul edilen fiilin bir saldırı olması         ile bir müdafaanın gereği olması da yine suçun niteliğini belirleyen unsurlardandır. Suçtan doğan zararın boyutu da suç hakkında hüküm verirken önemlidir. Zararın boyutu, telafi edilebilirliği, bireysel veya kamusal boyutu suçun niteliğini etkiler. Örneğin bir suç, kamusal boyutta
bir zarara yol açmışsa cezası daha fazla olur. Yine suçu işleyen kişinin niyeti de suçun niteliğini belirlemek açısından göz önünde bulundurulması gereken hususlardandır. Kişinin, suçu kasıtlı olarak işlemesi ile dikkatsizlik veya  kontrolsüzlük sonucu gerçekleştirmesi, belirlenecek cezayı da değiştirecektir.

25 Şubat 2019 Pazartesi

Adaletin Gözetilmesi

         "Adalet mülkün temelidir.”

Adalet,hukukun öngördüğü  esaslara  göre  hakka  ve hukuka uygunluk,herkese kendine uygun olanı verme  anlamlarına gelir.
Toplumda  hak ve sorumlulukların yerine getirilebilmesi,bireyleri koruyan,eşitlikçi bir ölçüt olarak hukukun bulunmasına bağlıdır.Kişisel hevesler veya isteklerle toplumda düzen ve dirlik sağlanamaz.
İlk ilkemiz  böylece  kişisel heves ve isteklere  dayanmamak.
İkinci  ilkemiz  uygulamada  eşitlik ilkesidir. Aynı  suçu işleyenlerin hepsine aynı cezanın verilmesidir.
Hukukta  karar verilirken  birine duyulan sevgi veya  nefret  sonuç üzerinde etkili olmamalıdır.
Kur'an-ı Kerim' den  örnek  delil:
“Ey iman edenler!
Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah
için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar
Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği)
eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah
yaptıklarınızdan haberdardır."
                                              Nisâ suresi, 135. ayet.
Kur'an ahlakının  yaşamış örneği  Peygamber Efendimiz(sav)'den   örnek  delil:
Peygamberimiz  bir hırsızlık olayı karşısında
“Ey insanlar! (Allah) sizden önceki milletleri, içlerinden soylu birisi hırsızlık yaparsa onu bırakmaları,zayıf birisi hırsızlık yaparsa onu cezalandırmaları sebebiyle helâk etmiştir. Allah’a yemin olsun ki Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık etse mutlaka onun da elini keserdim.
                                            Müslim, Hudûd, 8.

14 Şubat 2019 Perşembe

Eti Yenmesi Haram Olan Hayvanlar

Allah insana, istifadesine sunduğu hayvanlardan nasıl yararlanması gerektiğini de öğretmiş ve "temiz" olanların etinden yemeyi helâl kılmıştır. Ancak, yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerîm'de bildirdiğinin dışında Hz. Peygamber (s.a.s.) de Allah'ın kendisine bildirmesiyle bazı hayvanların etinin yenilemeyeceğini müslümanlara öğretmiştir. Kur'an-ı Kerîm'de;
"Size ölü hayvan etini, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanı haram kılmıştır. Fakat istek göstermeksizin ve ölçüyü aşmaksızın başı darda kalan kimse üzerine günâh yoktur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve rahmet sahibidir" (el-Bakara 2/173); ve "...Bir de henüz canı üzerinde iken yetişip kesmediğiniz boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından boynuzlanmış veya canavar tarafından parçalanmış hayvanlar..." (el-Maide 5/3) ayet-i kerimelerinde geçen yenilmesi haram olan şeyler dört oruçtan ibarettir:
1) Ölü hayvan eti: Boğazlanmadan veya av aletlerinden biriyle avlanmadan ölen hayvanların eti yenilmez. Kendiliğinden ölmenin değişik yolları vardır. Hastalık nedeniyle, zehirlenme, boğulma, bir darbeyle vurulma, yuvarlanma, bir başka hayvan tarafından boynuzlanma veya parçalanma sonucu ölen hayvan kendiliğinden ölmüş olur. Bu tür ölen hayvanın eti haram olduğu halde, domuz hariç bunların deri, kemik, kıl ve boynuz gibi kısımlarını kullanmak helâldir.
2) Kan: Kan içmek veya kurumuş olanını yemek haramdır. Ancak insanın dişi kanayıp da tükrükle birlikte isteği ve kontrolü dışında yutulan kan nedeniyle bir sorumluluk yoktur. Diğer bir istisna da kesilmiş hayvanların etlerinin arasında kalan az miktarda kan kalıntısını etle birlikte yemenin de günâhı yoktur. Başka birinden alınarak hastayadamardan kan vermek de helâldir.
3) Domuz eti: Domuzun eti yenmediği gibi derisi, kılı gibi hiçbir uzvundan yararlanılamaz, haramdır.
4) Allah'tan başkası adına kesilen hayvanlar: Bir hayvanın etinin helâl olabilmesi için boğazlamadan veya ava ateş etmeden önce "Bismillâh" Eti yenmeyen hayvanlardan kertenkele veya "Bismillâhi Allahu Ekber" diye besmele çekmek gerekir. Ama Allah, unutarak işlenen hatalardan insanı sorumlu tutmayacağı için bile bile olmadığı sürece besmele çekme unutulursa da o hayvanın eti yenilir. Ama kasden çekilmezse o kesilen hayvanın etini yemek haramdır.
Bir kişinin, bir büyüğün şerefine veya bir şahsı karşılamak üzere onun önünde kesilen bir hayvanın (kurbanın) besmele çekilse dahi eti haramdır. Her ne kadar "Bismillah" denmişse de Allah'ın adının yanında kendi adına veya şerefine kesilen kişiye adandığı içip kesime şirk karıştırılmış olur. Çünkü hayvan Allah'a değil o kişiye kurban edilmiştir ve kesinlikle haramdır. "Üzerlerine Allah'ın adı anılmadan yemeyin; Çünkü bu muhakkak ki fısktır." (el- En'âm, 6/121).
"O peygamber onlara temiz şeylerin helâl, pis şeyleri de haram kılar " (el-A'râf, 157) ayet-i kerimesi ile Hz. Peygamber (s.a.s.)e verilen "pis şeyleri haram kılma" yetkisi sonucunda Kur'an-ı Kerîm'de adı geçmeyen diğer eti yenmeyen hayvanlar da şunlardır:
I) Ayet-i kerimede geçen "pis" diye vasıflanabilecek tüm hayvanlar: Burada geçen "pis" olma vasfı insana zararlı olabilecek şekilde zararlı şeylerle beslenen hayvanları içine aldığı gibi tabiatı gereği insanın iğrendiği tüm hayvanları da içine alır. Yılan, fare, kaplumbağa, köstebek, kirpi, solucan, sinek gibi hayvanlar bu gruba girer.
2)Akar kanı olmayan böcekler: Çekirge dışındaki böcekler.
3) Pençesiyle avlanan yırtıcı hayvan ve yırtıcı kuşlar: Hanefi fıkhına göre "siba (yırtıcı hayvanlar)" kelimesi et yiyenler şeklinde kabul edilmiş ve bu gruba giren tüm etçil hayvanların eti haram sayılmıştır. (Aslan, kaplan, kurt, ayı, tilki, çakal, fil, gelincik, sansar, samur, sincap, maymun, köpek, kedi vs.) Şâfiîler ise bu kelimeye "insanlara saldıran ve parçalayan" anlamını verdikleri için tilki ve çakalı bunların dışında değerlendirip etlerini helâl kabul etmişlerdir. Mâlikilerde ise bu tür hayvanları yemek haram değil mekruhtur.
Yırtıcı kuşlar hakkındaki görüşler ise, Hanefilerde akbaba ve karga mekruh görülürken Malikilere göre tüm yırtıcı kuşlar mekruhtur. Şâfiîler ise zararı dokunup dokunmadığını ölçü almakta ve zararı dokunanlârı mekruh görmektedir.
Mezheplerin tümünün dayandığı delil ise şu hadis-i şeriftir: "Azı dişi olan her yırtıcı hayvanın ve pençesiyle avlanan her kuşun yenilmesi yasaktır"(Müslim, Sayd, 15, 16; Ebû Dâvûd, Atime, 32; Tirmizî, Sayd, 9, 11).
4) At, eşek ve katır: Eşek ve katırın yenmesi bütün mezheplerde haramdır. "Câbir'den şöyle rivâyet edilir. Resulullah (s.a.s.) Hayber gazasında eşek etini yasak etti, at etini yemeye izin verdi" (Buhâri, Zebâih, 28; Mey'azi, 38, Nikâh, 21; Müslim, Nikâh, 30; Sayd, 23, 25, 30, 37). Bu hadis-i şerifi ölçü alan Ebû Yûsuf, İmam Muhammed gibi Hanefi imamlar, Ahmed b. Hanbel ve İslâm hukukçularının çoğunluğu at etini helâl kabul ederken; Ebû Hanife, tenzihen mekruh (helâle yakın mekruh) hükmünü vermiştir. İmam Mâlik ise, "Resulullah at, katır, eşek etini ve azı dişi bulunan her yırtıcı hayvanın etini yasak etti " (Ahmed b. Hanbel, I, 147, 244, 289; IV, 89, 90, 127) hadisini esas alarak at etini haram saymıştır. Ebû Hanife ve İmam Mâlik'in at etini helâl kabul etmeyişlerine diğer bir delilleri de; "O, atı, katırı ve eşeği bunlara binmeniz ve süs için yarattı" (en-Nahl, 16/8) ayet-i kerimesidir.
5) Suda yaşayan hayvanlar: Hanefilere göre suda yaşayan hayvanlardan yalnız balık helâl, kurbağa dahil diğer tüm deniz hayvanları haramdır. Mâlikîlere göre deniz domuzu hariç bütün deniz hayvanları helâldir. Şafiîlerde ise deniz hayvanlarından tabiatları gereği pis olanlar haram, temiz olanlar helâldir.
Hastalık sonucu kendiliğinden veya zehirlenerek ölen deniz hayvanları yenmez. Bunun dışında taş, sopa gibi maddelerle darbe sonucu veya havasız, susuz kalma neticesinde ölenler helâldir. Kara hayvanlarında kanın akıtılması şart olduğu halde su hayvanlarında boğazlama veya yaralama gibi bir kan akıtma şartı aranmaz.
"...Fakat, istek göstermeksizin ve ölçüyü aşmaksızın başı darda kalan kimse üzerine (yenmesi haram olan şeyleri yemesinde) günâh yoktur. şüphesiz Allah, çok bağışlayıcı ve rahmet sahibidir " (el-Bakara, 2/173).