Dersimiz Tarih: 9.Sınıf Temel Dinî Bilgiler
9.Sınıf Temel Dinî Bilgiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
9.Sınıf Temel Dinî Bilgiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Nisan 2019 Salı

Ahlak ile Terbiye İlişkisi

Öğretim, insana çevresindeki nesneler  ve olaylar hakkında doğru bilgiler kazandırmayı hedefler.
Öğretim faaliyetlerinin doğru sonuçlar vermesi için, terbiye ile yönlendirilmesi ve sınırlarının
belirlenmesi gerekir. Öğretim ile birlikte ahlakını ve karakterini de Rabbinin istediği biçimde
şekillendiren insan, hem çevresine faydalı hem de Rabbinin rızasına uygun davranışlar sergileyen
bir Müslüman haline gelir
Not:  Rab kelimesi sözlükte bir şeyi yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe
inşa edip geliştirmek manasına gelir.
Yüce Allah’ın güzel isminden biri olarak da “Terbiye eden, gözetip koruyan, nimet
veren, ıslah edip geliştiren.” gibi anlamlara gelir.
Din, bir anlamda güzel ahlaktır. Güzel ahlak da elbette ki güzel bir terbiyeyle mümkündür.
  ******
Eğitimin amaçlarından biri de ahlaklı bireyler yetiştirmektir.Nitekim Kur'an ve Sünnet'in temel amaçlarından biri de insanları eğitmek ve terbiye etmektir.
Terbiye ile ahlak, birbirini tamamlayan iki kavramdır. Güzel ahlaklı biri için “terbiyeli”, terbiyeli biri için de “ahlakı güzel” denmesinin sebebi budur.
Sadece öğretimle ahlaki değerlerden yoksun yetişen meslek erbabı, iş ahlakıyla örtüşmeyen davranışlar sergileyebilir. Onları bu tür davranışlardan alıkoyacak olan şey aldıkları terbiye ve bu terbiyenin kazandırdığı güzel ahlak olacaktır. Demek ki terbiye, eğitim ve öğretimi taçlandıran bir değerdir. 
  Eğitim ve terbiye ailede başlar, okulda devam eder. Ailenin bu sorumluluğunu, Peygamber Efendimiz birçok kez vurgulamıştır. Tirmîzî, Birr, 33'te yer alan bir hadisinde “Hiçbir baba, evlâdına güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermemiştir.” buyurarak terbiyenin değerini bizlere öğretmiştir.
   Bir insanı terbiye etmek, onu güzel ahlakla ahlaklandırmak ancak sevgiyle, merhametle ve sabırla mümkün olabilir. Bunu da en güzel şekilde anneler ve babalar başarabilir.Bunu başaran büyük bir iş başardığı için Kur'an-ı Kerim İsrâ suresi, 24. ayet'te geçen şu duayı hakketmiş olur: Rabb’im! Tıpkı beni küçükken koruyup terbiye ettikleri gibi sen de onlara merhamet et.”

15 Nisan 2019 Pazartesi

İslam Ahlakının Kaynakları

Dinimizde her konuda olduğu gibi ahlak alanında da temel kaynaklarımız Kur’an ve sünnettir.
Kur’an-ı Kerim’de ahlaki davranış olarak övülen ve önerilen güzel huylar yanında yerilen ve uzak durulması tavsiye edilen kötü huylardan da bahsedilir. Yüce kitabımızda  Kalem suresi, 4. ayet'te  “Şüphesiz ki sen, yüce bir ahlak üzeresin.” ifadesiyle övülen Peygamber Efendimiz adeta “Canlı Kur’an” olarak ahlaki güzelliklerin tamamını hayatında yaşamış ve bizlere bu konuda da örnek olmuştur. 
 Kur’an-ı Kerim’de ihlas, takva, doğruluk, adalet, cömertlik, sevgi, ana-babaya iyilik gibi güzel huylar emredilmekte; riya, yalan, gıybet, rüşvet, cimrilik gibi kötü huylar da mü’minlerin uzak durması gereken günahlar olarak anlatılmaktadır. Peygamber Efendimiz de Kur’an-ı Kerim’de anlatılan güzel ve çirkin huyları hadislerinde açıklayarak, nasıl anlaşılması gerektiği konusunda ayetlerdeki emir ve yasakları tefsir etmektedir.
Örneğin Hadis  kitaplarından Müslim'de ( Birr, 70) Peygamber Efendimiz de gıybeti “Kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmandır!” şeklinde tarif etmiştir. Sahabilerden birinin, “Ya kardeşimde o söylediğim durum varsa ne dersiniz?” sorusuna ise, “Söylediğin şey eğer onda varsa gıybet etmişsindir. Şayet yoksa ona iftira etmiş olursun.”cevabını vererek gıybeti açıklamıştır.
Bir mü’minin ahlaki bakımdan olgunlaşması ve imanını kemale erdirmesi için Kur’an-ı Kerim’deki emir ve yasaklara uyması gerekir. Bunu gerçekleştirebilmenin yolu ise sünnete uymayı  bir hayat prensibi olarak benimsemekten geçer. Peygamber Efendimizin sünnetine uymak ve onun yolunu takip etmek, ahlaki erdemlere ulaşmak isteyen Müslümanlar için en istikametli ve en kolay yoldur. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de  Âl-i İmrân suresi, 31. ayet'te  “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.’

1 Nisan 2019 Pazartesi

Hukuk ile Ahlak İlişkisi

Hukuk,terim olarak bireyin davranışlarını  ve toplumu düzenleyen gelenek, görenek, töre ve inanç gibi çeşitli kaynaklara dayanan ve yaptırım içeren kurallara denir. Ahlak ise bireyin fıtrat, huy, karakter gibi kişilik özelliklerinin tümünü kapsayan bir kavramdır.
Hukuk, toplumsal bir varlık olan insanın kendisine ve başkalarına zarar vermeksizin, toplum içerisinde insan olmanın gereğine göre yaşaması için sınırlar çizer.
 Hukuk, insanların ahlaki eylemlerde bulunmalarını vicdanlara bırakmayıp, herkesi toplum içerisinde yaşamanın gerekleri noktasında zorlar ve yaptırım uygular.
İslam hukuku, Allah’ın (c.c) emir ve yasaklarına uygun olarak bireysel ve toplumsal hayatı düzenlemeyi amaçlar. Kişiyi dünya ve ahiret hayatında iyiye, güzele ve doğruya ulaştırmayı hedefler. Ahlak ise bu hedeflere ulaşmayı öngörür.
Dinimizin emirleri, yapan ve buna muhatap olan kişiye iyilik ve güzellik sağlar; yasakları ise kötülükten ve çirkinlikten korunmayı sağlar.

26 Mart 2019 Salı

İslam Hukukunun Kaynakları

Hukukta bir hüküm vermek için delil gereklidir. Yani hâkimin hükme nasıl ulaştığını gösteren meşru bir dayanağının olması gerekir. Bu delilin de bir kaynağı olmalıdır. İslam hukukunun
dayandığı kaynaklara edille-i şer’iyye denir
Edille-i Şer'iyye:
1.Kur’an-ı Kerim, bizzat Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarını içerdiğinden, tabii olarak İslam hukukunun da temel kaynağı olmuştur.
2.Hz. Peygamberin söz, davranış ve onaylarını içeren sünneti
Kur'an-ı Kerim'den bu iki kaynağın delili şudur ki Nisâ suresi, 59. ayette “…Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve ahirete  gerçekten inanıyorsanız- onu Allah’a ve Resûl’e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. geçer.
3.İcma ;ümmetin  fikir birliği ettiği görüşler. Delili Kur'an-ı Kerim'deNisâ suresi, 115. ayet. :“Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygambere karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir.”
 Ve   Hz. Peygamberin İbn Mâce, Fiten, 8.de  yer alan bu hadisidir:“Ümmetim asla dalâlette birleşmez. Bundan dolayı (Müslümanlar arasında) ihtilâf gördüğünüzde çoğunluğa uyun.”
4.Kıyas; Kur’an, sünnet ve icmada doğrudan bir hüküm bulunmayan bir mesele hakkında; ilk üç kaynak doğrultusunda, mukayese (karşılaştırma ve benzetme) yöntemiyle akıl yürütülerek yeni bir hükme ulaşılmasıdır.Örneğin içkiye benzer uyuşturucu v.b. maddelerin de haram olduğu sonucuna (hükmüne) ulaşılması.

18 Mart 2019 Pazartesi

Kamu Yararının Gözetilmesi

Dinimiz dünya ve ahirette insanın mutluluğunu amaçlar. Bu mutluluğu gerçekleştirmek için kul hakkını gözetmek esastır. Toplum yararı anlamına gelen kamu yararını ihlal etmek kul hakkını zedeler.
Bireysel menfaat ile kamu menfaati çatıştığında, kişilerden kamu yararına göre hareket etmesi beklenir. Ancak bunu yaparken bireysel haklar da gözetilmelidir. 

Kamu yararı, toplumun faydasına bir durumu içermekle beraber; toplumun zararına olmayanı
da ifade eder.Örneğin kamu yararı düşünülerek inşa edilecek bir fabrikanın, o bölgeye sağlayacağı
istihdam ve üretimle ülkenin kalkınması amaçlanır. Bu faydalar elde edilirken çevreye zarar vermemek için gerekli tedbirlerin alınmasına da özen gösterilmelidir
x

12 Mart 2019 Salı

Suç ve Ceza Arasında Denge

Beşer, şaşar.İnsan , çeşitli etkenlere  bağlı olarak hata yapar.Bunun için bir suç; suçun niteliği, işleniş şartları ve sebepleri çerçevesinde   değerlendirilir.
Suçun niteliğini belirleyen bazı unsurlarvardır. Örneğin suç işleyen kişinin çocuk olması ile yetişkin olması; ruhsal sağlığının yerinde olması ile akli dengesinin bozuk olması gibidurumlar suçun karşılığı olan cezanın niteliğini değiştirir. Suç kabul edilen fiilin bir saldırı olması         ile bir müdafaanın gereği olması da yine suçun niteliğini belirleyen unsurlardandır. Suçtan doğan zararın boyutu da suç hakkında hüküm verirken önemlidir. Zararın boyutu, telafi edilebilirliği, bireysel veya kamusal boyutu suçun niteliğini etkiler. Örneğin bir suç, kamusal boyutta
bir zarara yol açmışsa cezası daha fazla olur. Yine suçu işleyen kişinin niyeti de suçun niteliğini belirlemek açısından göz önünde bulundurulması gereken hususlardandır. Kişinin, suçu kasıtlı olarak işlemesi ile dikkatsizlik veya  kontrolsüzlük sonucu gerçekleştirmesi, belirlenecek cezayı da değiştirecektir.

4 Mart 2019 Pazartesi

Suçun Şahsiliği

İslam hukukunda kişiye emir ve yasaklarla Allah (c.c.) tarafından çizilen sınırlara ve konulan ölçülere hudûd denir.İslam hukukunda had kavramı, Allah (c.c.) hakkı olarak yerine getirilmesi  gereken hususların aşılması durumunda uygulanan cezalar anlamında kullanılır.
Hak din olan dinimiz İslamiyette cezalar, bireysel olup kişi anne, baba veya herhangi bir yakınının işlediği  bir günah yüzünden kınanamaz veya cezalandırılamaz.
Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de Necm suresi, 38. ayette“Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez.”  buyurulur.
Dinimizin yaşamış örneği olan Peygamber Efendimiz de  Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 9.da geçtiği üzere “…Bilesiniz ki kişi ancak kendi suçundan ötürü cezalandırılır.Baba evladının suçundan, evlat da babanın suçundan dolayı cezalandırılamaz.” konunun önemine işaret etmiştir.

25 Şubat 2019 Pazartesi

Adaletin Gözetilmesi

         "Adalet mülkün temelidir.”

Adalet,hukukun öngördüğü  esaslara  göre  hakka  ve hukuka uygunluk,herkese kendine uygun olanı verme  anlamlarına gelir.
Toplumda  hak ve sorumlulukların yerine getirilebilmesi,bireyleri koruyan,eşitlikçi bir ölçüt olarak hukukun bulunmasına bağlıdır.Kişisel hevesler veya isteklerle toplumda düzen ve dirlik sağlanamaz.
İlk ilkemiz  böylece  kişisel heves ve isteklere  dayanmamak.
İkinci  ilkemiz  uygulamada  eşitlik ilkesidir. Aynı  suçu işleyenlerin hepsine aynı cezanın verilmesidir.
Hukukta  karar verilirken  birine duyulan sevgi veya  nefret  sonuç üzerinde etkili olmamalıdır.
Kur'an-ı Kerim' den  örnek  delil:
“Ey iman edenler!
Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah
için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar
Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği)
eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah
yaptıklarınızdan haberdardır."
                                              Nisâ suresi, 135. ayet.
Kur'an ahlakının  yaşamış örneği  Peygamber Efendimiz(sav)'den   örnek  delil:
Peygamberimiz  bir hırsızlık olayı karşısında
“Ey insanlar! (Allah) sizden önceki milletleri, içlerinden soylu birisi hırsızlık yaparsa onu bırakmaları,zayıf birisi hırsızlık yaparsa onu cezalandırmaları sebebiyle helâk etmiştir. Allah’a yemin olsun ki Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık etse mutlaka onun da elini keserdim.
                                            Müslim, Hudûd, 8.

18 Şubat 2019 Pazartesi

Helallerde Genişlik

                                      “Eşyada aslolan mübah olmasıdır.”

Yüce Allah’ın emrettiği şeyler iyi ve güzel, yasakladığı şeyler de kötü ve çirkindir.
Dinimizce yapılması serbest bırakılmış hususlara helal, yapılması yasaklanmış olanlara haram, yapılması sevap veya günah olmayanlara ise mübah  denir. Helaller ve haramlar; yeme, içme, giyim, kuşam ve kazanç gibi hayatın tüm alanlarını kapsar. Ancak dinimizde helal alanı, haram alanından daha geniştir. Örneğin, Allah’ın (c.c.) insanlara  bahşettiği birçok içecek helalken, sadece alkollü içecekler haram kılınmıştır. Yine yaratılan  pek çok yiyecek helalken, domuz eti, leş ve kanı akmadan ölmüş hayvan eti gibi belli başlı birkaç  yasak söz konusudur.
Normal şartlarda haram kılınmış fiiller dahi zaruret durumlarında, zaruret miktarı kadar   ve geçici olarak mübah olabilmektedir.
Giyim-kuşam konusunda ise temiz ve israfa kaçmadan giyinmek gibi genel kurallar konularak Kur’an-ı Kerim ve Onun yaşamış örneği olan Resulünün açık emirlerine  aykırı olmadığı müddetçe insanların kültürel, coğrafi ve milli  özelliklerinin gerektirdiği giyinme biçimlerine müdahale edilmemiştir.
Dinimizde kumar,şans oyunları ve canlılara zarar veren oyun ve eğlenceler dışındaki bütün eğlence etkinlikleri helal bırakılmıştır.
                                              “Helal dairesi keyfe kâfidir.”

10 Şubat 2019 Pazar

İslam Hukuku

Hukuk : Belli bir ülkede kişilerin birbirleriyle , toplumla ve devletle ilişkilerini düzenleyen , devlet gücüne dayalı, maddi zorlamaya kadar varan yaptırım araçları ile desteklenen kurallar bütünüdür.
Fıkıh : İslam’da bireysel ve toplumsal yaşama ilişkin düzenleyici kurallar bütününü ifade etmek için kullanılır.
 Dinde derin kavrayış sahibi olma anlamında da kullanılmaktadır. 
İslam Fıkhının Oluşum Tarihi:
Hz. Peygamber, sahabe, tabiun dönemlerinde hazırlık safhasının tamamlandığı; müctehid imamlar döneminde sistemleşmeye başladığı; mezhep merkezli dönemde ise sistemin olgunlaştığı ifade edilebilir
Fıkıh ” Kişinin haklarını ve sorumluluklarını bilmesi ” Ebu Hanife
Ebu hanife’nin eserleri

el-Fıkhul Ekber 
el-Fıkhul Ebsat
er- Risale

Ebu Hanife yanında diğer  amelî mezhep imamlarının hepsinin de mezheplerinin esaslarını ortaya koyan kitapları mevcuttur.

Dinde fıkıh , ahkamda fıkıhtan üstündür . 
                  Ebu Hanife
Fıkıh Usulü: İslam Hukukunun yapılış yöntemi anlamına gelir.
Fıkıh usulüyle oluşturulan fıkıh ise FÜRUAT olarak isimlendirilir.
Füruatın kısımları:
1) İbâdât(Namaz, oruç, zekât ve benzeri)
2) Münâkehât(evlenme, boşanma, nafaka v.s.)
3) Muâmelât (Kişiler ve kurumlar arası ilişkiler)
4) Ukûbât(Suçlar ve cezalar)
İslam Hukukunun Temel İlkeleri:
1. Kolaylık
İlahi iradenin mükelleflerin zorluk ve sıkıntı içinde değil bilakis kolaylaştırmayı hedeflediği bizzat Kur'an-ı Kerim'de açıklanmıştır. Peygamberimizde günah söz konusu olmadığı müddetçe her iki alternatifin en kolayını tercih ettiği nakledilmektedir. Örneğin ikrah, hastalık, yolculuk, hata, unutma ve benzeri hususlarda sağlanan kolaylıklar...
İslam Dininde İnsanlara takva yolu tavsiye edilmiş. fetva yolu ise uygulanmıştır. 

30 Aralık 2018 Pazar

İslamın Mülkiyet Anlayışı

Mal ve mülk edinme konusunda insanlar arasında farklılıklar vardır. Kur’an-ı Kerim bu konudaki fark şöyle ifade edilir: “Allah rızık hususunda kiminizi kiminizden üstün kıldı.” (Nahl suresi, 71. ayet) Bu farklılık insanların kabiliyet, çalışma ve gayretlerindeki farklılıklardan oluşmaktadır
İslamiyette özel mülkiyet olmakla birlikte sınırsız değildir. Alışverişlerde  fiyat noktasında devlet gerekirse alt ve üst limitler belirleyerek üreticiyi veya tüketiciyi koruma yoluna gidebilir.
İslam dini açısından ticaret ve miras yoluyla mülk edinmemiz helaldir. Hırsızlık, tefecilik, kumar, faiz ve rüşvet gibi yollardan mülk edinmek İslam dininde haramdır. Mülk edinmek haktır fakat bu mülkü savurmak veya israf etmek haramdır.
Müslümanların helal yoldan edindikleri mallardan nisap miktarına ulaştıklarında zekât vermeleri  ve yıllık olarak fıtır sadakasını da vermeleri üzerlerine düşen bir vazifedir.

16 Aralık 2018 Pazar

İşçi ve İşveren Hakkı

İslamiyet'te işçi-işveren ilişkisi her şeyden önce insani bir ilişkidir ve sadece maddi değil, manevi yönden de taraflara ağır sorumluluklar yükler. Zira burda karşılıklı haklar vardır.
İşçinin işveren üzerindeki hakları:
1.Ücret
İşçinin işveren üzerindeki haklarının başında ücreti gelir.
Çalışan kişinin ücretinin ne kadar olacağı önceden belirlenmeli ve zamanı gelince geciktirilmeden ödenmelidir. Peygamberimiz “İşçiye ücretini alın teri kurumadan ödeyiniz.” (İbn Mâce, Rühûn, 4.) buyurarak bu konunun önemini belirtmiştir.
2.İşçisinin beden ve ruh sağlığını  bozmayan bir iş ortamı.
3.İş güvenliğiyle ilgili tedbirlerin alınmasını ve ortamın oluşmasını  sağlamak.
İşçinin işverene karşı sorumlulukları:
1.İşi en iyi şekilde yapmaya gayret etmeli ve dürüst davranmalıdır.
Peygamberimiz
“Allah, kulunun bir iş yapacağı zaman onu sağlam yapmasını ister.” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, XXIV, 306.)buyurarak Müslümanların  işlerini düzgün ve özenle yapması gereğine işaret etmiştir.
2.Kendisine teslim edilen her türlü eşya ve malzemeyi emanet bilmeli ve onlara zarar vermemelidir.
3.İş güvenliğiyle ilgili tedbirlere uymak.
Peygamberimizin şu hadisi sadece işçi işveren ilişkilerini değil, bütün insani ilişkileri de düzenleyen temel bir ilkedir. “Sizden biriniz kendisi için sevip istediğini, kardeşi için de istemedikçe iman etmiş sayılmaz.” (Buhârî, İman, 7.)

Kul Hakkı

   Kul hakkı, insanlar arası ilişkilerden doğan karşılıklı hakları ve sorumluluklar anlamına gelir.
    Kul hakkı; insanların malı, mülkü gibi maddi varlıkları yanında kişilikleri, toplumdaki itibar ve saygınlıkları açısından da dikkate alınması gereken bir hak türüdür.Kişinin aynı vakitte topluma ve devlete karşı da sorumlulukları vardır. Vergi vermek, askere gitmek, kamu düzenine uymak ve asayişi ihlal etmemek vatandaşlık görevleri arasında yer alır.
Peygamberimiz hadislerinde Allah’ın (c.c.) kendisine karşı işlenen günahları affedebileceğini ancak karşısına kul hakkıyla gelinmemesi gerektiğini belirtmiştir.
   Nitekim, dünyada bir borcun ödenmesi, bir emanetin iade edilmesi gibi yollarla helalleşme sağlanamazsa kişinin, ihlal ettiği haklar sebebiyle ahirette  Rabbimizce sorgulanacağı  bildirilmiştir.
Zira insan, boş yere veya çürüyüp toprak olsun diye böyle üstün bir varlık olarak yaratılmadı.
Dünyadaki birçok kötülük, kavga ve cinayetler; insanlar arasındaki huzursuzluklar, kul haklarına saygı göstermemekten kaynaklanmaktadır.

9 Aralık 2018 Pazar

Karz-ı Hasen

Karz-ı hasen, bir Müslümanın sırf Allah Rızasını düşünerek borçlunun durumu iyileşince borcunu ödemesi koşuluyla gönüllü olarak bir başkasına faizsiz  borç vermesi anlamına gelir. 
Rabbimiz, dinimiz İslam yoluyla bizlerin dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmamızı istemektedir.  Karz-ı hasen de dinimiz İslamın bu yöndeki uygulamalarından biridir.
Meselenin diğer boyutunda ise güzel dinimiz İslamın borç konusundaki temel esasları yer alır. Bu esaslar  şunlardır:
1.Mecbur kalmadıkça borç almamak
Peygamber Efendimiz, Buhârî, İstikraz, 2.'de geçen bir hadisinde :‘’Ya Rab! Günahtan ve borçtan sana sığınırım.” dua etmesi bu durumu bize işaret etmektedir.
2.Borç alıp vermede yazılı sözleşme yapılması gerekir.
Kur'an-ı Kerim'de Bakara suresinin 282. ayetinde: “Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize
borçlandığınız zaman bunu yazın...” buyurulması bunu emretmektedir.
3.Borçlunun imkânı olduğunda borcunu hemen vermesi gerekir.
Peygember Efendimiz, Buhârî, İstikraz, 13'de geçen bir hadisinde:“Ödeme gücünde olan birinin borcunu geciktirmesi zulümdür.” demesi bunu bize ifade etmektedir.
4.Borçu kişi ödeme vakti geldiğinde hakikaten ödeyecek gücü yoksa ertelemeyi kabul etmek veya borcu tamamen affetmek.
5.Borç verenin, yaptığı iyiliğe herhangi bir karşılık beklememesi gerekir.
Not:İslam alimleri, “Allah’a (c.c.) ödünç vermek” anlamına gelen karz-ı hasen kavramını; Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak için ihtiyacı olanlara borç vermek, borcun tahsilinde kolaylık göstermek ve gerekirse borcu bağışlamak şeklinde açıklamışlardır.

2 Aralık 2018 Pazar

İnfak Kültürü

İnfak, Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu kazanmak amacıyla kişinin kendi malından harcama yapması, ihtiyaç sahiplerine yardım etmesi demektir. Bu yönüyle infak, farz olan zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her çeşit yardımı içermektedir.
Başkalarına yardımda bulunularak fakirler ve zenginler arasında gönül bağı kurulmuş olur.
Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de Bakara suresi, 261. ayette 
“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”
buyurarak infak ettikçe malın eksilmeyeceğini aksine artacağını beyan etmiştir.
İnfak yapılırken başa kakmadan, incitmeden yapılması  gerekir.
Peygamberimizin sahabileri kısıtlı imkanlarına rağmen infakta birbirleriyle yarışırcasına hareket ettikleri gibi örneğimiz Peygamber Efendimiz de sürekli infakta bulunmuştur. Böylece o güzel günlerde başlayan fedakarlık ruhu İslam’ın hâkim olduğu her toplumda çeşitli yansımalarıyla bir infak ve yardımlaşma kültürüne dönüşmüştür.
İnfak Kültürü,sadece maddî yardımı değil aynı anda meslek öğretme ve ilim öğretme gibi manevî yardımları da içine alır. Bunun bir yansıması olarak İslam toplumlarında pek çok sayıda vakıf kurulmuştur.Bunlar aşevlerini, medreseleri,camiileri,darüşşifaları ve benzeri çeşitli kurumları ayakta tutmuşlardır.
İnfak kültürünün kurumsallaşmış hali olan vakıflar, sadece insanlara değil aynı anda göçmen kuşlar gibi çeşitli hayvanlara da hizmet etmişlerdir. 
İslam dini, kıskanç ve bencil tutkulardan arındırarak insanı olgun bir Müslüman haline getirmeyi hedefler.
Toplumda zengin-fakir ayırımı yerine saygı ve sevginin; kin ve nefret yerine kardeşliğin oluşması, o toplumda infak kültürünün yaşatılmasıyla mümkündür.

25 Kasım 2018 Pazar

Helal Kazancın Önemi

İnsanın mutlu olabilmesi için yüce dinimiz, hayatımızın tüm boyutlarıyla ilgili düzenlemeler yapmıştır.
Helal kazanç ise; dinimizin meşru gördüğü çerçeveler içerisinde elde edilen gelir ve bu gelirle kazanılan rızık demektir. Eğer yaptığımız iş, davranış, söz, yenilen-içilen şeyler helal dairesinin dışında ise haramdır. Haram; yasak anlamına gelir. Dinimize göre yapılması kesin bir delille ve açık bir şekilde yasaklanan fiiller haram kapsamında değerlendirilir.
Dinimiz İslamın yaşamış örneği olan Peygamberimiz 
 “Hiçbir kimse kendi elinin emeğinden daha hayırlı bir lokma yememiştir. Allah’ın Peygamberi olan Davut da kendi elinin emeğini yerdi."                                                                                 
Kaynak: Buhâri, Büyu, 15.         sözleriyle kişinin helal yolda çalışmasının önemine işaret etmiştir.
Helalinden  kazanmak için çalışmak da ibadet olmakla birlikte bu durum farz olan namaz,
oruç ve hac gibi özel ibadetler ile karıştırılmamalıdır.Onlar da yapıldığında bu çalışma ibadet sevabı kazandırır. Nitekim Cenab-ı Allah , Nûr suresi, 37. ayette:
 “Onlar ne ticaret ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten   alıkoyamadığı insanlardır...”
 buyurarak bu duruma dikkat çekmiştir.
Helal olanın emredildiğini, haram olanınsa nehyedildiğini; helalin bolluğa, berekete,
rahmete, salih amellere ve cennete götüreceğini; haramın darlığa, yokluğa, sıkıntılara, günahlara
ve cehenneme sevk edeceğini unutmamalıyız.

18 Kasım 2018 Pazar

İslam Ekonomisinin Ahlakî Temelleri

İktisat kelimesi, orta yolu tutmak, aşırılıklardan uzak ve tutumlu olmak anlamına gelir. Ekonomik faaliyetin sınırsız bir şekilde yapılamayacağını, ahlaki esaslar çerçevesinde yapılması gerektiğini ifade eder.
Hiçbir  sınır tanımayan, bireyci, hazcı ve savurgan bir ekonomik tutum sergilemek özgür iradeyle açıklanamayacağı gibi tevhid inancıyla da bağdaşmaz.
İslam ekonomisinin ahlaki temelleri:
1.Tüm ekonomik faaliyetlerinde helal kazanç ilkesine göre hareket etmek.
2.Kişinin kazancından infak etmesi.
3.Kul hakkına  riayet etmesi.
4.İşçinin işini en güzel şekilde yapması.
5.İş verenin ise işçisinin haklarını gözetmesi.
6.Kanaatkârlık:Helal dairede kazancını yeterli görmek.
7.Cömertlik:kişinin sevgisini, şefkatini, bilgisini, zamanını ve servetini paylaşması.
8.Tasarruf:Bir şeyi idareli ve dikkatli kullanma anlamına gelir.
9.İhsan:İyi ve güzeli tercih ederek, Allah’ın (c.c.) onu her an gördüğü bilinciyle yaşayıp .davranışlarını, eylemlerini ve niyetlerini  devamlı olarak gözden geçirerek ve bunların sonuçlarını değerlendirmeye verilen isimdir.

Îsar: Müslüman kardeşini kendine tercih ederek fedakârlıkla vermek anlamına gelir.
Peygamberimiz “Müslüman olan, kendisine yetecek kadar rızık verilen ve Allah’ın
verdiklerine kanaat eden kimse kurtuluşa ermiştir.”Müslim, Zekât, 125. güzel sözüyle bize kanaatin önemini anlatmıştır.
Cenab-ı Allah Furkân suresi, 67. ayette “Onlar, harcadıkları zaman ne israf ederler ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” buyurarak harcamada dengenin nasıl olması gerektiğini belirtmiştir.

14 Ekim 2018 Pazar

Sosyal Hayatla İlgili Bazı Temel Ölçüler 2

3.HAK VE ADALETİ  GÖZETME

Bir toplumda işler, yapılması gerektiği gibi yapılmaz, iş bilenlere teslim edilmez ve hak edenin hakkı verilmezse o  toplumda birlik, beraberlik ve düzen bozulur.
Yüce Allah  şöyle buyurur: “Allah, size emanetleri mutlaka  ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz   zaman adaletle hükmetmenizi emreder…”
Nisâ suresi, 58. ayet
Peygemberimizin örnek hayatı da bu emrin uygulanışını bize göstermiştir.
Hakka riayet etmek ve adaletli olmak Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu ve sevgisini kazanmaya  vesiledir.
4.KARDEŞLİK
Aynı anneden ve babadan doğan çocuklara kardeş denilmekle birlikte bu sadece kan bağını ifade eder. Yüce Allah , Hucurât suresi, 10. ayette şöyle buyurmaktadır:
               "Müminler ancak kardeştirler…”
Bu kardeşlik aynı inanç etrafında buluşan insanların birlik ve dayanışma   ruhunu ifade eden bir kavramdır.
Peygamberimiz:
 “Müminin mümin  üzerinde altı hakkı vardır:
 Hastalandığında onu  ziyaret eder, 
öldüğünde cenazesinde bulunur,
kendisini davet ettiğinde davetine icabet eder,
onunla karşılaştığında selam verir,
aksırdığında ona hayır duada bulunur, 
yanında ve gıyabında  onun için samimi davranır.”
buyurarak bu kardeşliğin esaslarının bir açıklamasını yapmıştır.
5.YARDIMLAŞMA  VE DAYANIŞMA
Toplumu bir arada tutan kardeşliği fiilen gerçekleşir hale getiren yardımlaşma ve dayanışmadır. 
Cenab-ı Allah, şöyle buyurur:
“…İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Günah ve
düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının…”                                                                               (Mâide suresi, 2. ayet.)
          Yardımlaşma ve dayanışmanın sadece maddî değil, manevî alanda da olduğunu Peygamberimiz :
“Biriniz (din) kardeşine danıştığı zaman, danışılan kimse ona (yararlı gördüğü) görüşünü belirtsin."
(Müslim, Lukata, 18.)
diyerek bizlere öğretmiştir.


7 Ekim 2018 Pazar

Sosyal Hayatla İlgili Bazı Temel Ölçüler 1

Toplumu bir arada tutan sahip olduğu değerlerdir. İslam dininde bunlar : ilkelerin başında güven,
barış, hakkaniyet, adalet, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma gibi  değerlerdir.
1. Emniyet ve güven
Bir toplumda emniyet ve huzurun sağlanabilmesi için insanların can, mal, namus, akıl ve din gibi temel haklarının korunması konusunda  endişe duymamaları gerekir
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah şöyle buyuruyor: “...Birbirinize bir emanet bırakırsanız, emanet
bırakılan kimse emaneti sahibine versin ve (bu hususta) Rabbi olan Allah’tan sakınsın...”
Bakara suresi, 283. ayet
Sevgili Peygamberimiz de bu konuda “Müslüman, insanların elinden ve dilinden güvende olduğu
kimsedir.”
    Tirmizî, İman, 12. 
demektedir.
2.Sulh
Bireyler veya toplumlar arasındaki çekişmelerin, düşmanlıkların ve çatışmaların anlaşmayla sona erdirilmesidir.
Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Allah “Eğer müminlerden iki grup birbiriyle savaşırlarsa hemen aralarını düzeltin…”
 Hucurât suresi, 9. ayet
buyurarak savaşın ve anlaşmazlıkların sulh yoluyla çözümlenmesi gerektiğini  belirtmiştir.
İslam dininin amaçlarından biri de her türlü bozgunculuğa, çekişmeye ve çatışmaya son
verip yeryüzünde sulhu gerçekleştirmektir.
Peygamberimiz hayatı boyunca önce sulh yolunu aramıştır. Savaşa mecbur olunduğunda başvurmuştur.
Barışın önündeki engeller: sosyal ve ekonomik adaletsizlikler, huzursuzluk,karamsarlık, hırçınlık,kin,
nefret ve intikam duygularıdır.

30 Eylül 2018 Pazar

Boşanma, Boşanmanın Bireysel ve Toplumsal Etkileri

Kavram 
Talak: İslamda evlilik sözleşmesinin sona ermesine talak(boşanma) adı verilir.
"Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.”
1.Ailede devamlılık esastır.
2.İslamda boşanmadan önce sulh ( barış) yapılmanın çaresine bakılması esastır.
3. Sorunların giderilmesi için hakeme gidilmesi önemli bir uygulamadır.
4.“Allah’ın helal kıldıklarının en kötüsü boşanmadır.”  (Ebû Dâvûd, Talâk, 3.)
5. Boşanma olursa onun da maruf(iyi) bir şekilde olması gerekir.
6. Boşanmadan en kötü etkilenen çocuklardır.