İstanbul’dan önce Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapan Edirne ile özdeşleşerek bu kentin simgesi haline gelen Selimiye Camisi dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ve dâhi mimarlarından Mimar Sinan’ın eseridir. Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün zirvesinde olduğu yıllarda yaşayan Mimar Sinan bu gücü adeta mimari ile şekillendiren bir deha olup, Selimiye Camisi ile imparatorluğun kudretini yansıttığı ve Osmanlı mimarisinin zirve noktasını meydana getirdiği söylenebilir. Hatta camiyi yalnızca Osmanlı’nın değil dünya mimarlık tarihinin en gözde eserlerinden biri olarak tanımlamak abartı olmaz. Selimiye Camisi ve Külliyesi’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alıyor olması da bu gerçeğin tüm dünyaca kabul edildiğinin kanıtı.
"Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir"
M.Kemal Atatürk
Cumhuriyet Döneminde Sanat dörde ayrılmıştır. Bunlar Mimari, Müzik, Resim ve Edebiyattır.
1.Cumhuriyet Döneminde Müzik
Yaklaşık 100 yıllık bir geçmişi olan saray orkestra ve bandosu Mızıka-i Hümayun, 1924'te Ankara'ya aktarılıp, Riyaseti Reisicumhur Musiki Heyeti'ne (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) dönüştürüldü.
Bu orkestranın üyelerinden bir bölümüne öğretmenlik görevi verildi ve Eylül 1924'de Musiki Muallim Mektebi (Müzik Öğretmen Okulu) açıldı. Musiki Muallim Mekteplerinin amacı sanatçıdan çok, orta öğretim için öğretmen yetiştirmekti. İkinci adım, bir 'milli musiki ve temsil akademisi' nin kurulmasıydı.
Devlet, ilkini 1925'te açtığı yarışmalar sonucunda başarılı olanları Paris, Berlin, Budapeşte ve Prag gibi kentlere öğrenim için gönderdi.
1917'de kurulmuş olan Doğu Musikisi Bölümü'nün adı 1926 sonlarında İstanbul Belediye Konservatuarı olarak değiştirildi. Burada öğrencilere viyolonsel, keman, gibi Batı enstrümanlarının eğitimi verilmeye başlandı.
İstanbul Belediyesi tarafından 1927 yılında kurulan Şehir Bandosu gibi bir çok kent ve kasabada belediye bandoları oluşturuldu. Bütün bunlara ek olarak, 19 Şubat 1932’den itibaren bütün ülkede kurulan Halkevleri'nde, Türk folklorunun hemen hemen bütün dallarında derleme, araştırma ve eğitim çalışmaları başarıyla yürütüldü.
Selçuklu Devleti ve Beylikler Döneminde önemli bir yere gelen Türk-İslam sanatı geliştirilmiştir. Ayrıca İran ve Bizans
sanatından da etkilenen Osmanlı sanatı, kendine has bir üslup oluşturarak dünya sanat tarihinde kendisine özel bir yer
edinmiştir. Bu dönemde sanat; genel olarak mimari, süsleme ve el sanatları (maden, halı, minyatür, çini, hat vb.) şeklinde
incelenebilir.
A) MİMARİ
Dini mimari :İlk dönem , klasik dönem ve geç dönem olmak üzere 3 bölümde incelenebilir.
İlk dönem Osmanlı eserleri İznik, Bursa ve Edirne de verilmiştir.Dini mimari kapsamında cami türbe ve medreseler
inşa edilmiştir.
Osmanlı klasik dönem mimarisi İstanbul’un fethinden ve 2. Beyazıt döneminden itibaren başlamış ve Osmanlı
Devleti kendine özgü bir uslub oluşturmuştur.
Klasik dönemde yalpan Külliyeler Osmanlı mimarisinin önemli örnekleri oldu.
Osmanlı mimari sanatının en önemli sanatçısı Mimar Sinandır.
Mimar Sinan tarafından yapılan ; Şehzadebaşı Camii ( çıraklık), Süleymaniye Camii ( kalfalık) ve Selimiye Camii
ve Mimar Sinan’ın Öğrencisi Sedefkar Mehmet Ağa tarafından yapılan Sultan Ahmet Camii klasik dönemin önemli
camileridir.
Türk-İslam sanatının temelleri KARAHANLILAR döneminde atılmıştır.Bu dönemin mimari eserleri diğer
dönemlere örnek teşkil etmiştir. Süslemelerde bitki ve hayvan motifleri kullanılmıştır.
KAVRAMLAR:
Revak : Yapının ön yüzünde bir kemer dizisi ile dışa açılan üstü örtülü uzunlamasına mekân.
Eyvan : Üç tarafı ve üstü kapalı, bir tarafı avluya ya da diğer bir mekâna açılan bölüm.
Portal : Ana kapı, taç kapı.
Kemer : İki sütun veya ayağı birbirine bağlayan mimari öge.
Avlu : Bir yapının veya yapı grubunun ortasında kalan üstü açık, duvarla çevrili alan
Orta Asya Türk sanatının temeli ilk Türk devletlerinde görülen altı göçebe kültürüne dayanmaktadır.Konargöçer bir
yaşam tarzını benimseyen Hunlarda ve Köktürklerde taşınabilir sanat eserleri öne çıkarken yerleşik hayata geçen
Uygurlarda farklı eser tipleri görülmüştür.
Türkler sabit ev kültüründen haberdar olmalarına rağmen konargöçer yaşam tarzından dolayı çadırda yaşamayı tercih
etmişler, buda çadır sanatının gelişmesine neden olmuştur.
Savaş, Belçika'nın Brüksel şehrinin 14,5 km ve Waterloo kasabasının 2 km uzağında gerçekleşti.
Savaşta İngiliz kuvvetlerine Dük Wellington, Prusyalılar'a ise Gebhard von Blücher komuta etti. Müttefikler, Fransa'nın kuzeydoğusuna doğru saldırmayı düşünürken Napolyon onlara Belçika'da bir engelleyici saldırıda bulundu, sonrasında bu Waterloo Savaşı'na dönüştü.
Öncelikle İngiliz ordusuyla karşılaşan Napolyon, üstün görünürken süvari birliklerinin yanlış bir manevrası hemen hemen savaşı İngilizler'in lehine çevirdi, daha sonra Prusyalılar'ın yetişmesi Fransızlar'ı bozguna uğrattı ve savaş neredeyse Fransız ordusunun tamamının imhası ya da esaretiyle sonuçlandı. Rus kralı'nın kendisi, savaş hakkında "Görebileceğiniz en berabere/yakın çatışmalardan biriydi." demiştir.
Sonuçları
Fransa monarşisinin yeniden kurulduğu bu muharebe sonrasında, Napolyon Saint Helena adasına sürgüne gönderildi ve orada 1821 yılında öldü.
Balkan bunalımını görüşmek üzere İstanbul Konferansı toplandığı esnada Avrupa devletlerinin iç işlerimize karışmasını engellemek için 23 Aralık 1876’da Osmanlıcılık fikrini savunan Jön Türklerin gayretleriyle 2.Abdülhamid tarafından Kanun-i Esasi ilan edilerek 1. Meşrutiyet dönemi başlamıştır.
Meclisi Ayan ve Mebusan olmak üzere iki tane meclis açılmıştır. Ayanlar meclisi üyeleri padişah tarafından seçilir ve ölene kadar üye kalırlar. Meclis-i Mebusan üyeleri 50.000 kişide 1 olmak üzere halk tarafından seçilir. Anayasaya göre yürütmeden padişah ve hükümet, yasamadan meclis sorumludur. Fakat son söz padişahındır. Hükümet padişaha karşı sorumludur. Padişahın meclisi açma kapatma yetkisi vardır.
Sonuçları:
Birinci Meşrutiyet ile halk ilk defa sınırlı olsa da seçme, seçilme ve temsil edilme haklarına kavuşmuş oldu.
İlk defa azınlıkların temsil edilme hakları olduğu kabul edildi.
Azınlık toplumlarının fikirleri gelişti, bağımsızlık istekleri hızlanmış oldu.
Osmanlılarda ilk defa rejim değişikliği yapılmış oldu. Mutlak Monarşi anlayışından Meşruti Monarşi sistemine geçilmiş oldu.
İlk anayasa yapılmış ve ilk meclis kurulmuş oldu.
Osmanlı Devleti’nde daha özgürlükçü bir hava hâkim olmaya başladı.
1877-1878 Osmanlı-Rus harbinden sonra II. Abdülhamit meclisi kapatmıştır.Böylece 1.Meşrutiyet sona ermiştir.
II.Meşrutiyet
Sultan II.Abdülhamit döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti en büyük muhalif hareket ve örgütlenme olarak ortaya çıkmıştı. Özellikle askerler içinde geniş bir taban bulmuştu. 1908 'de Rusya ile İngiltere arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşılmasına yönelik Reval Görüşmeleri oldu. İttihat ve Terakki bu durumda harekete geçti. Gelişen olaylar dizisi sonucunda II.Abdülhamit meşrutiyeti yeniden ilan etmek zorunda kaldı . Böylece II.Meşrutiyet dönemi başladı ( 23 Temmuz 1908).
Rus tarihçi Oleg Kuznetsov: Sözde Ermeni soykırımı iddiaları, kurgudan başka bir şey değil
Rus tarihçi Prof. Dr. Oleg Kuznetsov, 1915 olayları iddialarının kurgu olduğunu belirterek "Ermeniler, tarihi ve yasal belgelerle bu propaganda teriminin (soykırım) geçerliliğini doğrulamanın mümkün olmadığını biliyor." dedi.
Dmitri Chirciu |
23.04.2021 - Güncelleme : 23.04.2021
Moskova
Rus tarihçi Prof. Dr. Oleg Kuznetsov, 1915 olayları iddialarının kurgu olduğunu belirterek "Ermeniler, tarihi ve yasal belgelerle bu propaganda teriminin (soykırım) geçerliliğini doğrulamanın mümkün olmadığını biliyor." dedi.
Luleå, 13 ve 15. yüzyıllar arasında çok önemli bir İskandinav limanı olarak kuruldu. 1621 yılında kral Gustav II Adolf tarafından kent konumuna yükseltilen Luleå'nın eski kent kalıntıları, bugünkü Gammelstad adı verilen yörededir. Yeni kent merkezi 1649 yılında şimdiki alanına taşındı. Yeni kent merkezi büyük gemilerin yanaşması için gereken derinlikte bir limana sahipti.
Eski kent merkezi olan Gammelstad, UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi'nde yer almaktadır. 1887'de büyük bir yangın kenti baştan sonra yıktı. Sonrasında yeniden inşa edilen kentte, 1893 yılında katedral inşa edildi. Bu katedral 67 metre ile kentin en yüksek yapısıdır.
Nanking Katliamı, Japonya ve Çin arasındaki 1.Japon-Çin Savaşı bittikten sonra Japonya'nın yeni bir savaş açarak Çin'de gerçekleştirmiş olduğu bir katliamdır. Katliam, Japonya’nın daha sonra Çin’in başkenti olan Nanking’i kontrol ettiği 13 Aralık 1937’de başlayan altı haftalık bir süre içinde gerçekleşti. Bu dönemde 40.000 - 300.000 Çinli sivile veya askere tecavüz edildi ve / veya vahşice katledildi.
MÖ 550'de Persler Büyük Kiros önderliğinde birleşerek kuzeydeki Medler'i yıkmış ve bir devlet haline gelmişlerdir. Bundan sonra Kyros fetih hareketlerine girişmiştir. Bu fetihlerde ise Babil, Fenike gibi zengin yerleri fethedip ülkeyi zengin bir krallık haline getirmiştir. Urartu, Manna devletini, Lidya'yı ve Krezus'un servetini ele geçirip tüm Anadolu'yu hakimiyeti altında birleştirmiştir. Anadolu'yu ele geçirdikten sonra Babil'e saldırmış ve orayı da fethedip kendini Babil kralı ilan etmiştir. Bundan sonra ise Mısır'a saldırma hazırlıklarına başlamış, kuzeydoğuyu sağlamlaştırmak için İskit-saka imparatorluğu ile savaş yapmış ve bu savaşların birinde Kraliçe Tomris'in ordusuna mağlup olarak ölmüştür.
Faysal krallığı döneminde başarılı bir yönetim sergiledi. Suudi Arabistan’ın içte ve dışta birçok meselesini çözerek milletlerarası alanda sözü dinlenir bir devlet haline gelmesini sağladı. Komşu ülkelerle olan sınır anlaşmazlıklarını halletti. 1973 Arap-İsrail Savaşı’nda Mısır ve Suriye’yi malî yönden destekledi. Savaştan sonra petrol ihraç eden Arap ülkelerinin Batılı ülkelere karşı petrol ambargosu uygulamalarında aktif rol oynadı ve bu yolla hem petrolü bir silâh olarak kullandı, hem de yükselen fiyatlar sayesinde hazinenin gelirlerini arttırdı. Dış politikada Cemal Abdünnâsır’ın Arap birliği düşüncesine karşı İslâm birliğini savunan Kral Faysal bu hususta büyük gayretler gösterdi ve müslüman ülke liderleriyle görüşmeler yaparak ilk İslâm Zirve Konferansı’nın toplanmasına (Rabat 1969) ve İslâm Konferansı Teşkilâtı’nın kurulup faaliyete geçirilmesine önemli katkılarda bulundu. İslâm ülkelerinin birliği ve dayanışması yolunda attığı adımların kısa zamanda büyük başarılara ulaştığı görülür.
Enver Paşa liderliğindeki İttihat ve Terakki Partisi'nin yönettiği Osmanlı Devleti, yine Enver Paşa ve arkadaşlarının bir oldu bittisiyle I.Dünya Savaşı'na girdi.
1917 Yılında İngiltere Balfour Deklarasyonu ile İsrailin kurulması ve Filistin'in işgaline giden yolu açmış oldu.
I.Dünya Savaşı'nda Filistin Cephesinde Türk Komutanlarla kazanılan ilk 2 Gazze savaşından sonra komuta Almanya'nın isteği ve Enver Paşa'nın da onayıyla değişerek bir Alman General olan K.V.Kresenstein'in Osmanlı Ordusuna komuta etmeye başladı. Bunun ertesinde III. Gazze Muharebesini kaybettik. Bunun üzerine Filistin, İngilizlerin eline düştü ve İngilizlerce işgal edildi.
I.Dünya Savaşı'ndan sonra emperyalist Avrupa devletlerinin yenilenleri paylaştığı Paris Konferansında İngiltere, Filistini kendine aldı. Bunun sonrasında Balfour Deklarasyonunu uygulamaya başladı. Böylece İngilizlerin himayesi altında Filistinde azınlıkta olan Yahudi nüfusu gün geçtikçe artmaya başladı.
Siyonist Yahudiler sadece kendi nüfuslarını arttrmakla kalmadılar. Aynı zamanda Müslüman köylerine Deir Yasin katliamı gibi çeşitli katliamlar yaparak da korku ve terör yoluyla Müslüman nüfusu azaltma çalışmaları yaptılar. Diğer taraftan II.Abdülhamitin tahttan inmesinden sonra iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki döneminde Cemal Paşa bölgeyi yönetirken Filistine Yahudi göçünün üzerindeki sınırlandırmaları fiilen kaldırmıştı. Bölgeye 1908'den itibaren yoğun bir Yahudi göçü başlamıştı.
BM Genel Kurulu'nda 29 Kasım 1947'de Filistin'in, Yahudi ve Filistin devleti olarak bölünmesini öngören karar onaylandı.
Filistinliler için Nekbe (Büyük Felaket), 14 Mayıs 1948’de İsrail’in ilk başbakanı olan David Ben Gurion'un beraberindeki 25 kişiyle birlikte Tel Aviv Müzesi’nde İsrail’in Bağımsızlık Bildirgesi’ni dünya kamuoyuna ilan etmesiyle başladı .
Anti emperyalist olduğunu iddia eden SSCB ertesi gün,halkarın özgürlüğüne taraf olduğunu iddia eden ABD ise bu kararı hemen tanıdı.
Tiberius Gracchus İspanya'da iken düşmanın erzak sıkıntısı çektiğini öğrenince kampını her türden yiyecek ile donatıp terketti. Düşman kampı ele geçirip yiyecekler ile tıka basa doymak üzereyken Gracchus ordusunu geri getirdi ve onların icabına baktı.
Sami adı, kökenini Yahudi geleneğinde yazılmış olan Yaradılış'ın X. bölümündeki ünlü uluslar tablosunda bulur; burada Nuh'un Ham ve Yafes ile birlikte üç oğlundan biri olan Sam, Haber'in(İbranilerin), Elam'ın, Assur'un, Aram'ın, Arpad'ın ve Lut'un babası olarak gösterilir. Samiler Sam’ın soyundan, Sam dilini konuşan kavimler. Hazret-i Nuh’un, Tufandan sonra Ham, Sam ve Yafes adında üç oğlu vardı. Tufandan sonra bütün insanlar bu üç oğlundan türeyip, her tarafa dağıldılar. Sam’dan Araplar, Asuriler, Finikeliler, İbraniler, Rumlar ve Süryaniler türeyip, bütün Orta Doğu ve Doğu Akdeniz ülkelerine yayıldılar. Mezopotamya ve Doğu Akdeniz’e hakim olup, devlet kurdular. Sam’dan türeyen kavimlere Sami ırkları, dillerine de Sami dilleri denir.