Müslümanlar; Şam, Halep,Antakya ve İskenderiye ,Harran ve Cündîşâpûr gibi bilim merkezi olan şehirlerin halklarıyla iyi ilişkiler geliştirerek onların ilmive teknik seviyelerinden yararlanmasını bildiler. Halife Hz. Ömer döneminde İslam topraklarına katılan Cündîşâpûr’da kütüphane,
tercüme evi, rasathanesi bulunan Hintli ve Yunanlı doktorların görev yaptığı bir tıp okulu mevcuttu. Abbasiler bunlara ve diğer bilim ve teknoloji merkezlerindeki ilim insanlarına gerekli imkânları verdiler. Böylece bilim ve teknoloji bakımından seviyenin hızla yükselmesini sağladı. Emeviler Dönemi’nde başlayan tercüme hareketleri, Abbasiler Dönemi’nde hızla devam ederek büyük bir birikim oluşturmuştur.
Halife Me’mun’un Bağdat’ta 832 yılında kurduğu “Beytü’l-Hikme” adlı ilim merkezi tam bir inceleme araştırma kütüphanesi ve tercüme merkezi olarak faaliyet göstermiştir. Süryanice, Farsça, Hintçe ve Yunanca başta olmak üzere çeşitli dillerden çevrilen eserler sayesinde tıp, riyaziyat (matematik), hendese (geometri), astronomi, fizik, kimya, biyoloji, tarih, coğrafya ve felsefe gibi bir çok bilimde dünyanın o güne kadar sahip olduğu hafızanın neredeyse tümü İslam dünyasına aktarılmıştır. Tercüme edilen bilgiler yeniden değerlendirilmiş hayata ve güncele uygulanmasında başarı sağlanmıştır.Böylece 8-12. yüzyıllar arasında bilim ve teknolojide zirveye çıkılmıştır.
Avrupa'daki Rönesans,İslam Dünyasında Akdeniz dünyası üzerinden Anadolu, “Kuzey
Afrika- Sicilya-İtalya” ve “Kuzey Afrika-Endülüs” güzergahından gerçekleşen transferle mümkün olmuştur. Dolayısıyla medeniyetler arasındaki bilgi aktarımı, İslam kültür ve medeniyetinde ortaya çıkan bilimsel metodoloji sayesinde tüm insanlığın ortak mirasına dönüşmüş olmaktadır.