MALAZGİRT SAVAŞI ÖNCESİ SELÇUKLU VE BİZANS'IN ANADOLU POLİTİKASI
Abdülkadir YUVALI
Tarih boyunca birçok zaferler kazanmışlarsa da Anadolu'da yaşamak ve yurt tutmak için kazanılan iki büyük zafer, bunların en önemlisi olmalıdır. Birincisi Anadolu'yu Türk Vatanı haline getirmek için 26 Ağustos 1071 tarihinde kazanmış olduğumuz Malazgirt meydan savaşı, diğeri de Anadolu'yu düşman işgalinden kurtaran 26 Ağustos 1922 tarihli Başkumandanlık meydan muharebesidir.
Malazgirt savaşının bir diğer Özelliği de, M.Ö. IV. Yüzyıldan beri Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları üzerinde hüküm süren eski çağın en büyük imparatorluğu Roma'nın doğudaki mirasçısı Bizans'ın genç Selçuklu devleti karşısında bir gün içerisinde perişan olması, başta imparator olmak üzere maiyetinde bulunanlardan hemen birçoğunun esir edilmesi hadisesidir. Bu durumun daha iyi aydınlığa kavuşturulabilmesi için her iki devletin yani Bizans ve Selçuklular'ın savaştan önceki askerî, siyasî ve kısmen sosyal durumlarını bilmekte fayda vardır. Bizans İmparatorluğu'nun askeri ve siyasi durumu, yarımda Anadolu'nun Jeopolitik yapısı da savaşın neticesi ve doğurduğu sonuçlar üzerinde etkili olmuştur. Çünkü 3000 yıl Müslüman Araplara karşı başarı ile savunduğu Anadolu'yu, Türkler karşısında savunamamıştır. Ayrıca bu hadisenin Millî tarihimiz yönünden bir diğer önemi de, Türk millî bünyesinde meydana getirmiş olduğu değişmedir. Çünkü atlı-göçebe kültürden yerleşik şehir kültürüne geçişimiz de bu savaş ile yakından ilgili olmalıdır.
İlçenin ilk adı olan "Tabas" incelendiğinde, Taba sözcüğünün kaya anlamına geldiği, kayalık bir tepe üzerinde kurulduğundan, bu adı aldığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan Tabae'nin bir başka adı Türklerle birlikte, Davas veya Tavas olarak günümüze kadar söylenip gelmiştir. İlçe ilk olarak antik Tabas kentinin harabeleri üzerine kurulmuştur. Bu şehir, iki surlu bir kaledir. Kaleden dolayı, Kale Davaz olarak bilinir. 1950 yılından sonra ise, sadece Kale denilmeye başlanmıştır.
Denizli-Muğla karayolunun 78.km'sinde bulunan Tabae, doğal bir kale görünümündedir. Tabae, Büyük İskender'den sonra Anadolu'da kurulan kent devletlerindendir ve Helenistik dönemden günümüze kadar kesintisiz bir yerleşime sahne olmuştur. Antik dönemde kendi adına altın sikke bastırmıştır. Roma Hamamı ve Osmanlı ait Cevherpaşa Camii, günümüze kadar gelen kalıntılardır.
Milattan önce II. binyılda Hitit İmparatorluğu'nun çoğunda olmak üzere, özellikle güney ve güneybatı Anadolu'da Luvi dili konuşuluyordu; dilin yazılı arkeolojik buluntu kanıtlarıysa Anadolu'nun diğer bölgeleri de dāhil kuzey Suriye'de de bulunabilir. Luvi dilsel sâhasının kesin bir coğrafî sınırının belirlenmesi de zordur ve yeni bir sâha yapılanmasının tatbîki ise sadece yazıt buluntularının varlığına dayanaraktan mümkündür. Bu, varsayılan Hitit dilsel alanıyla da örtüşmelere neden olur ve Luvi dilinin Hitit İmparatorluğu içerisindeki kesin konumu da belirsizdir.
Hititler döneminde buğdayın atası Siyez (emmer), ilk olarak Karacadağ eteklerinde yetişmeye başladı.
Siyez neden bu kadar önemli idi?
Siyez ilk evcilleşen buğdaydır. Vahşi buğdayın daneleri küçük ve çok sert olduğu için öğütülüp un haline getirilip kullanılamıyordu. Siyez ilk defa öğütülmüş verimli bir şekilde gıda maddesi olarak kullanılmış buğday türüdür.
Urfa Karacadağ eteklerindeki Göbeklitepe’ de bulunan şu ana kadar yapılan kazılarda yabani buğday türü olarak (en ilkel 2n14 kromozomlu) siyez buğdayı taneleri bulunmuştur.
Siyez buğdayının yetiştirme yöntemleri İnsanlığın ilk yapısı olmuş ibadethanelerinden biri olan Göbeklitepe’ den Balkanlar’a ve Doğu Avrupa’ya hızla yayıldı.
• 12 000 yıl önce siyez buğdayını işlemeyi keşfeden atalarımızın İlk ekmeği de siyez ekmeği oldu.
• Atalarımızdan yadigar, en saf ve sağlıklı buğday olarak günümüze ulaştı.
• Günümüzde siyez buğdayı yıllardır Kastamonu topraklarında ekimi aralıksız yapılarak adaptasyonunu sağlamıştır.
• Coğrafi işaretini almıştır ve geniş alanlarda ekimi yapılarak ekim ve tüketimi yaygınlaştırılmaya devam edilmektedir.
Rus tarihçi Oleg Kuznetsov: Sözde Ermeni soykırımı iddiaları, kurgudan başka bir şey değil
Rus tarihçi Prof. Dr. Oleg Kuznetsov, 1915 olayları iddialarının kurgu olduğunu belirterek "Ermeniler, tarihi ve yasal belgelerle bu propaganda teriminin (soykırım) geçerliliğini doğrulamanın mümkün olmadığını biliyor." dedi.
Dmitri Chirciu |
23.04.2021 - Güncelleme : 23.04.2021
Moskova
Rus tarihçi Prof. Dr. Oleg Kuznetsov, 1915 olayları iddialarının kurgu olduğunu belirterek "Ermeniler, tarihi ve yasal belgelerle bu propaganda teriminin (soykırım) geçerliliğini doğrulamanın mümkün olmadığını biliyor." dedi.
Kilikya Ermeni Krallığı, Kilikya Ermeni Prensliği ya da kısaca Kilikya, 1080-1198 arası prenslik ve 1198-1375 arası krallık olan Çukurova bölgesinde bulunan bir devlettir. Bölgedeki I. Ruben adında olan bir Ermeni beyi tarafından Bizans İmparatorluğundan aldığı toprak üzerine kurulmuştur ve zamanla daha geniş bir alana yayılmıştır. 1375'de Memlük Sultanlığı tarafından varlığına son verilmiştir.
Anadolu Selçuklu Sultanı I. Aleaddin Keykubat'ın eşi Mahperi Hunat Hatun tarafından inşa ettirilen tarihi medrese, Kayseri’nin en önemli sembol eserlerinden birisidir.