Dersimiz Tarih: Tarih 9 Yeni Müfredat
Tarih 9 Yeni Müfredat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tarih 9 Yeni Müfredat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Kasım 2019 Cumartesi

Devletler Doğuyor



İnsanlığın siyasi teşkilatlanmasının aşamaları 
1. Tarımsal üretime geçilmesiyle Köy benzeri 10-15 ailelik topluluklar oluştu.
2.Kabileler oluştu.
3.Coğrafi şartların mecbur etmesiyle şehir devletleri oluştu(Nom,site,polis vb.).
Yöneticisi: kral veya feodal yöneticilerdi bu şehir devletlerinde.
4.Hayat standartlarının iyileşmesi , daha iyi teşkilatlanma ve daha iyi silahlarla  Kabile konfederasyonları(Ör:Hititler,Urartular ) olan devletler oluştu.
5.Konar göçer kabilelerin yerleşiklere saldırması ve konar göçerlerin egemenliğiyle yerleşiklerin üstün kültürüyle birleşmesi yanında güçlü  silahlar ve teşkilatlanmasının  kullanılmasıyla devletler oluştu.
Yöneticisi:Büyük kral (İmparator).
6. Madenden silahlar ve atın evcilleştirilip at arabasının yapılmasıyla İmparatorluklar( Büyük devletler) oluşmuştur.
İlk Devletlerde Gücün Meşruiyet Kaynağı 

 

1.Hititler , Urartular ve benzerlerinde kralların güçlerini tanrıdan aldıklarına inanılır ve emirleri tanrı emri gibi görülürdü
2.Eski Yunan uygarlığında devleti soylular ve kral birlikte yönetirken din adına söz sahibi olarak yönetiyorlardı.
3.Sümerlerde ve diğer Mezopotamya uygarlıklarında her konuda tam yetkiye sahip rahip-krallar ülkeyi yönetirdi.Rahipler sınıfının da yönetimde etkisi vardı.
Hammurabi ise diğer sümer krallarından farklı olarak kendisini adaletin kralı ilan etmiştir.
4.Mısır da ise krallar önce diğer uygarlıklar gibi tanrının yeryüzündeki temsilcisiylen sonradan kendilerini tanrı-kral olarak görmeğe başlamışlardır.
5.Elamlar ve diğer İran uygarlıklarında kral ülkeyi tanrı adına yönetirdi.
Monarşi:siyasi gücün yönetme yetkisinin bir tek kişinin elinde olduğu ve bu yetkinin kan yoluyla aile bireylerine geçtiği yönetim biçimidir.
6.Büyük İskender'in babasının yerine Makedonya Krallığı'nın başa geçmesinden sonra Hindistan'ın Pencap Havzasına kadar ilerlemesi sonucu meydana gelen Büyük İskender İmparatorluğu vaktinde Helenizm kültürü ortaya çıktı.
Helenizm, doğu ve batı kültürlerinin sentezinden üretilen yeni bir kültürdür.
7.Roma İmparatorluğu vaktinde sırasıyla Krallık, Cumhuriyet ve İmparatorluk dönemleri yaşanmıştır. Krallık ve Cumhuriyet dönemlerinde aristokratlar yönetimde etkindi.İmparatorluk döneminde ise imparator, yönetimin başı, başyargıç,başkomutan ve başrahip olarak herşeyin başıydı.
İlk Çağ medeniyetlerinde meşruiyet kaynağı, din ve soyluluktu. Yönetme yetkisinin belirli soylara ait olduğuna inanılırdı ve yönetenler bir şekilde kendilerini onlara dayandırmaya çalışırlardı.
İlk Çağ Uygarlıklarında Siyasî Organizasyon Türleri
A-.Mezopotamya
Mezopotamyada hayvancılık ve maden eksikliği nedeniyle bunu gidermek için iyi organize olmaları gerekti.Bu durum Sümer Şehir Devletlerini doğurdu.Sümerler bu şekilde şehir devletleri kurdular.
Tuncun yapılmasıyla güçlü silahlar elde edildi. Bu durum Babil Devleti adlı merkezi devleti ortaya çıkardı.
Demirden silahlar ve savaş arabası olarak at arabasının yapılmasıyla Asurlar istilacı imparatorluk kurdular.
B.Yunan Uygarlığı
Dağlık dar sahillerle ayrık ülke olduğu için şehir devletleri oluştu.
Şehir Devletleri arası mücadeleler için Orduların güçlendirilmesi gerekiyordu. Onlarda bunun için halka siyasi haklar verdiler. Bu , demokratikleşmeye; o da meclisin yetkilerinin artmasına sebep oldu. Bu ise kralların seçimle işbaşına gelmesine yol açtı.
Bu uygarlıktaki meclis , soylular meclisidir.Bu yönetim aristokratikti. C.Hititler
1.Feodal krallıkla yönetildiler.
2.Pankuş Meclisi de yönetimde etkindi.
3.Tavanannanın da (Ana Kraliçe) bazı yetkileri vardı.
D.Urartular
Urartular dağlık bir ülke oldukları için feodal krallıkla yönetildiler.
E.İran
1.İmparatorlukla yönetildiler.
2.Satraplık adlı eyaletler vardı.
3.Şahgözü denetim teşkilatı kullanıldı.
4.Posta Teşkilatıyla iletişim ve denetim etkinleştirildi.
F.Mısır
1.Çöllerle ve denizlerle çevrili-olduğu için istilalardan uzak kaldılar.
2.Köylerden sonra Nom adlı şehir devletleri kuruldu. Kral Menes, bunları birleştirip Mısır Devletini kurdu.
İlk Devletlerde Hakimiyetin Maddî Kaynakları
A. Sümerler
1.Tarımdan elde edilen ürünler depo olarak da kullanılan tapınaklara teslim edilirdi. 2.Hayvancılık ve maden azlığından dolayı uzak bölgelere gitme ihtiyacı duydular. Bu gidişler sonucunda mezopotamya medeniyetinin yayılmış oldu. B.Lidyalılar
1.Tarım,madencilik ve ticaret yaptılar.
2.Ticaret sayesinde zenginleşip ekonomik refaha kavuştular.
C.Frigler
1.Tarım ve hayvancılık yaptılar.
2.Dokumacılıkta halı ve kilim yaptılar ve ilerlediler.
D.Yunan
1.Dağlık bir ülke olduğu için hububat ( buğday ve benzeri) sıkıntısı oluştu.
2.Bunu karşılamak için deniz koloniciliği yaptılar.
3.Bu deniz koloniciliği de onların ticarette gelişmesini sağladı.
E.Büyük İskender
1.Büyük İskender, ele geçirdiği yerlerde kendi adına şehirler kurmuştur.Misal;İskenderiye (Mısır).
2.Perslerin oluşturduğu yol ağlarını geliştirerek ticarete ve ulaşıma önem vermiştir.
F.Roma İmparatorluğu
1.Kurulduğu coğrafya gereği deniz ticaretine ve kolonizasyon faaliyetlerine yönelmiştir.
2.Ganimet,vergi ve insan gücü sayesinde madden güçlendi. 3.Yol ağları kurup onları güvenli hâle getirdiler.
4.Kolonizasyon ve uzun mesafeli ticaretyaptılar.
G.Mısır
1.Mısır da Nil ırmağı sayesinde tarım yapıldı. Yapılan tarımla zenginleşildi.
2.Tarımla ilgili ihtiyaçlardan dolayı astronomi ve geometri gibi pek çok bilimde geliştiler.
3.Silahlanmaları sonucu imparatorluk oldular.


22 Nisan 2019 Pazartesi

Mısır'da Kurulan İlk Türk İslam Devletleri





1) Tolunoğulları Devleti(868 - 905)
Mısır’a vali olarak atanan Tolunoğlu Ahmed Mısır'da ilk Türk - İslam devleti olan Tolunoğulları Devletini kurdu (868). Suriye'yi de egemenlik altına alan Tolunoğulları Mısır'da tarım, ticaret ve imar faaliyetlerine önem verdiler. Abbasilerce 905'te yıkıldılar.
2) İhşidiler Devleti (935 - 969)
Mısır’da Abbasilerce vali olarak atanan Muhammed b. Tuğc tarafından 935’te kuruldu.Muhammed b. Tuğc'dan sonra oğlu döneminde naib olarak kölesi Ebu Kafur devleti başarılı şekilde yönetti. Onun ölümünden sonra çıkan iç karışıklıklardan faydalanan Fatimiler bu devlete 969'da son verdiler. Kutsal Beldelere hakim olan ilk Türk devletidir.
3)Eyyûbiler Devleti (1174 – 1250)
Fatımî Devleti Haçlı işgali tehlikesi üzerine Musul Atabeyi Nureddin Mahmut Zengi’den yardım istediler. Mahmut Zengi Şirkuh komutasında bir orduyu yardıma gönderdi. Şirkuh'un ölümünden sonra yerine geçen Selahaddin Eyyubi, Fatımî Devleti’ndeki iç karışıklıklara son vererek Eyyûbi Devleti’ni kurmuştur.
Selâhaddin Eyyûbi kısa sürede Suriye, Lübnan ve Hicaz’ı kontrolü aldı. Haçlılarla yaptığı 1187 Hıttin Savaşı'yla kutsal şehir Kudüs’ü kurtardı. Haçlıların bunun üzerine yaptığı III. Haçlı Seferi’nde de İslam dünyasını başarıyla savundu.
Onun ölümünden sonra hanedan üyeleri arasındaki çekişmeden dolayı olan iç karışıklıklarda Memluklerin komutanı Aybey Eyyûbi Devleti’ni yıktı ve Memlûkler Devleti'ni kurdu (1250).
4)Memlükler Devleti (1250 – 1517)
Aybey, Eyyûbi Devleti’ne son vererek Memlük Devleti’ni kurdu. Memlükler 1260 yılında Ayn Calut Savaşı‘nı kazanarak Moğolların ilerleyişini durdurmuşlardır.
Memlükler, Suriye'deki Haçlılarla da başarılı mücadeleler ettiler.
Abbasilerin 1258'de yıkılmasından , Osmanlılarca yıkıldıkları 1517 yılına kadar halifeliği korumaya devam ettiler.

15 Nisan 2019 Pazartesi

ÖMER BİN ABDÜLAZÎZ

61’de (680) Medine’de doğdu. Babası Mısır Valisi Abdülazîz b. Mervân, annesi Hz. Ömer’in torunu Ümmü Âsım’dır. Çocukluğunun ilk yıllarını Medine’de dayılarının yanında geçirdi. Babası, küçük yaşta Kur’an’ı ezberleyen Ömer’i Medine’nin tanınmış âlimlerinden Sâlih b. Keysân’a emanet etti. Medine’de Enes b. Mâlik ve dayısı Abdullah b. Ömer başta olmak üzere pek çok sahâbîyi dinleme imkânı buldu. Ubeydullah b. Abdullah ile Saîd b. Müseyyeb ve Urve b. Zübeyr gibi tâbiînin ilk tabakasına mensup âlimlerin derslerini takip etti. Daha sonra babasının yanına Mısır’a gitti ve ergenlik çağına ulaşıncaya kadar orada kaldı. 

Babasının vefatı üzerine (86/705) Halife Abdülmelik tarafından Dımaşk’a çağrıldı. Burada halifenin kızı Fâtıma ile evlendi. 87 (706) yılında Hicaz valiliğine tayin edildi. Valilik merkezi Medine’deki ilk icraatı, şehrin on meşhur fakihiyle görüşüp meseleleri kendileriyle istişare ettikten sonra karara bağlayacağını bildirmek oldu. Yaklaşık yedi yıl süren valiliği sırasında beş defa hac emirliği yaptı. Halife I. Velîd’in tâlimatıyla Mescid-i Nebevî’yi genişletti ve Resûlullah’ın namaz kıldığı diğer mescidleri yeniletti. Irak Valisi Haccâc’ın uygulamalarını sert bir şekilde eleştirmesi görevinden azliyle neticelendi (93/712). 

Valilikten alındıktan sonra Dımaşk’a giden Ömer zalim valileri eleştirmeyi Halife Velîd’in meclislerinde de sürdürdü. Velîd’in ardından halife olan Süleyman, kardeşi Velîd’in kendisini veliahtlıktan azletme teşebbüsüne karşı direnen Ömer’i danışmanları arasına aldı, oğulları ve kardeşleri bulunduğu halde son hastalığı sırasında onu kendisine veliaht tayin etti. Ömer b. Abdülazîz 99 (717) yılında Süleyman’ın ölümü üzerine halife ilân edildi. Bu önemli görevin kendisine bilgisi dışında verildiğini söyleyerek affını istediyse de biat merasimine katılanların ısrarları üzerine görevi kabul etti (10 Safer 99 / 22 Eylül 717). Halifeliği İslâmî kurallar çerçevesinde yürütmeye çalışan Ömer b. Abdülazîz, uygulamalarında esas almak için Hz. Peygamber’in ve anne tarafından dedesi Hz. Ömer’in yönetimle ilgili karar ve icraatları hakkındaki belgeleri topladı. Meşhur âlimleri kendisine danışman seçti. Ayrıca çeşitli vilâyetlerdeki âlimlere mektuplar yazarak onların tavsiyelerini istedi. 

Ömer b. Abdülazîz’in ilk icraatı İstanbul’u kuşatmakta olan Mesleme b. Abdülmelik’in ordusunu geri çağırmak oldu. Darende’yi tahliye edip halkını Malatya’ya yerleştirdi. 100 (718-19) yılında Bizans tarafından tahrip edilen Lazkiye şehrini yeniden inşa ve tahkim ettirdi. Bu arada Mâverâünnehir bölgesindeki fetih hareketini de durdurdu. Bununla birlikte sınırların korunması ve Bizans’a saldırı fırsatı verilmemesi için geleneksel yaz ve kış seferlerini devam ettirdi. Azerbaycan’a saldıran Türkler hezimete uğratıldı. Pireneler’i aşıp Güney Fransa içlerinde ilerleyen ordular Toulouse şehrine kadar ulaştı. 

Halife Ömer saraydaki lüks eşyaları beytülmâle koydurması, köle ve câriyeleri âzat etmesi, halktan biri gibi yaşaması ve hutbelerde sadece halifeler için yapılan duayı halk için okunan umumi duaya çevirmesi gibi uygulamalarıyla Emevîler’in geleneksel saltanat görüntülerine son verdi. İlk dört halifeyi örnek alan bu davranışları sebebiyle Hulefâ-yi Râşidîn’in beşincisi sayılan Ömer idarî, iktisadî ve içtimaî sahalardaki icraatlarıyla da aynı çizgiyi devam ettirdi. İdarî alandaki icraatlarına halka zulmeden ve yolsuzluklara adı karışan valileri ve diğer memurları görevlerinden almakla başladı. Onların yerine hangi kabileden olduklarına bakmaksızın dindar ve dürüst yeni memurlar tayin etti. Valilik, kadılık, vergi memurluğu görevlerini halifelikle birlikte dört temel esas kabul ederek özellikle kadılık görevine hukuk bilgisi yanında takvâsıyla temayüz etmiş âlimleri getirdi. Kötülüklerinden emin olunamayacağı gerekçesiyle çeşitli devlet dairelerinde çalışan gayri müslimleri görevlerinden uzaklaştırdı. Valilerin ticaretle uğraşmasını ve hediye almasını yasakladı. Halka mazlumun yanında olduğunu, memurlardan şikâyetçi olanların doğrudan kendisine başvurabileceğini bildirdi. Cuma gününü mezâlim mahkemesi duruşmalarına ayırdı. İdam ve el kesme cezalarının kendisinden izin alınmadan uygulanmasını, suçlulara dayak atılmasını yasakladı. Hapishaneleri ıslah ederek suçluları işledikleri suçlara göre ayrı koğuşlara yerleştirdi. 

Muâviye’den itibaren Emevî hânedanı mensuplarının ve devlet adamlarının gasbettikleri malların tesbitini ve hak sahiplerine iade edilmesini sağlamaya çalıştı. Muâviye tarafından Mervân’a iktâ edilen ve zamanla kendisine miras kalan Fedek arazisini sahipleri olan Ehl-i beyt mensuplarına iade etti. Önceki halifeler tarafından kendisine verilmiş diğer gayri menkulleri ve kıymetli eşyayı beytülmâle devretti. Hanımının mücevherlerini ve evindeki fazla eşyayı da beytülmâle koydurdu. Halifelik görevi karşılığında maaş almayı reddetti. Emevî hânedanı mensupları ve diğer devlet adamlarının haksız kazançlarının tesbiti için geniş kapsamlı bir çalışma başlatması ellerindeki malların alınmasına tahammül edemeyen yakınları tarafından tepkiyle karşılandı ve ölümle tehdit edildi. Ancak o bu tehditlere aldırmadan bu uygulamayı ısrarla sürdürdü. Onun bu uygulamaya karşı çıkan yakınlarını Medine’ye gidip halifeliği şûra sistemine çevirmekle tehdit ettiği rivayet edilir (İbn Sa‘d, V, 344). 

İç barışa büyük önem veren Ömer b. Abdülazîz idareye muhalif gruplara karşı âdil bir yönetim uyguladı. Hulefâ-yi Râşidîn’in anlayışını ihya ederek din âlimlerinin ve halkın sevgi ve desteğini kazandı. Hz. Ali evlâdı ve Hâricîler’in de yönetimle barış içinde yaşamasını sağladı. Muâviye devrinden beri devam eden, hutbelerde Hz. Ali’nin lânetlenmesi âdetini kaldırdı; onun evlâdına ve taraftarlarına karşı çok iyi davrandı, ellerinden alınan emlâki geri verdi. Hâricîler’le mücadelede de ikna yolunu benimseyip mecbur kalmadıkça silâh kullanılmasına izin vermedi. Kendileriyle çeşitli konuları tartışarak Yezîd b. Abdülmelik’in veliahtlığı hariç diğer bütün meselelerde görüşlerini onlara kabul ettirdi. Kaderiyye görüşünü benimseyenlerle ilmî münazaralara girişip liderleri Gaylân ed-Dımaşkī’yi ikna etmeyi başardı. Mutaassıp Kaderiyye taraftarlarını ülke dışına çıkarmakla yetindi. 

Ömer b. Abdülazîz, Emevîler’in ilk dönemlerinden itibaren ikinci sınıf müslüman muamelesi gören mevâlîyi Arap asıllı müslümanlarla eşit kabul etti. Gayri müslimlerin idare ve müslümanlar aleyhindeki şikâyetlerine kulak vererek haksız yere ellerinden alınan kiliselerini, evlerini ve diğer mallarını iade etti ve mağduriyetlerini giderdi. Yaşlı ve muhtaçlara hazineden tahsisat ayırdı. Ülkesindeki gayri müslimlerin ihtidâsı için büyük gayret sarfetti, davet mektupları ve tebliğ heyetleri göndererek onları İslâm’a çağırdı. Berberî kabilelerinin tamamı onun gayretleriyle müslüman oldu. Horasan ve Mısır halkı kitleler halinde İslâm’a girdi. Mâverâünnehir’de bazı mahallî hükümdarlar halklarıyla birlikte İslâmiyet’i kabul ettiler. Hindistan hükümdarlarından birkaçı onun davetine uyup halklarıyla birlikte müslüman oldular. 

Malî alanda yaptığı düzenlemelerle de dikkat çeken Ömer b. Abdülazîz başarılı bir vergi reformu gerçekleştirdi. Fethedilen toprakların müslümanların ortak mülkü olduğu düşüncesinden hareketle 100 (718-19) yılından itibaren haracî arazilerin satışını yasakladı. Önceden müslümanlara satılmış olan bu nevi araziler için toprak vergisi olarak haraç, mahsulünden de öşür vergisi olmak üzere iki vergiyi birden aldı (Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, s. 169-176). Cizye ile ilgili önemli bir düzenleme yaptı. Emevî valileri, zimmîler arasında ihtidâ hareketinin hızlanması üzerine devletin cizye geliri azaldığı için mevâlîden de cizye almaya başlamışlardı. Ömer b. Abdülazîz müslüman olmanın cizyeyi düşürdüğünü vurgulayarak mevâlîden alınan bu vergiyi kaldırdı. Ayrıca zimmîlerden ruhban sınıfını ve cizye ödemekte zorlananları geçici süreyle cizyeden muaf tuttu. 

Bunun yanı sıra dinî bir esasa dayanmayan bütün vergileri kaldırdı. Mandaların ve madenlerin zekâtı ve gümrük vergisiyle ilgili yeni düzenlemeler yaptı. Deniz ticaretini ve tarımı teşvik etti, sulama işlerine önem verdi. Ziraatı geliştirmeleri için zimmîlere cizye muafiyeti tanıdı. Vergilerin öncelikle mahallî ihtiyaçlarda harcanmasını sağladı. Yeterli geliri olmayan bölgelere yardımda bulundu. Malî sistemde yaptığı düzenlemelerle güçlenen devlet hazinesini savaş yapmak veya isyanları bastırmak için değil halkın refah düzeyini yükseltmek için kullandı. İlk İslâm tarihçileriyle bazı şarkiyatçılar, sadece iki buçuk yıl sürmesine rağmen onun döneminde büyük bir maddî kalkınma olduğu konusunda birleşirler. Kendisine karşı sevgi ve güven duyan mükellefler zekâtlarını ve vergilerini ödemede duyarlı davrandıkları için halkın refah seviyesi yükseldi. Ticaretle uğraşanlar dışında herkese yeterli miktarda maaş bağlandı ve böylece ülkede muhtaç kimse kalmadı. Zekâta muhtaç müslümanların sayısının azalması sebebiyle artan zekât ve vergi gelirlerinin bir kısmı esirleri kurtarmak, borçlulara yardım etmek, fakir bekârları evlendirmek için kurulan yardım fonlarına aktarıldı. Fakirler ve yolcular için aşevleri, işlek yollar üzerinde yolcuların bir gün ücretsiz olarak kalabilecekleri konaklar inşa edildi. Aden’de bir cami, Misis’te bir cami ve bir sarnıç yaptırıldı. Emevîler döneminin başında terkedilen İslâmî yönetim anlayışını yeniden uygulamaya koyan Ömer b. Abdülazîz, 20 veya 25 Receb 101 (5 veya 10 Şubat 720) günü Humus’a bağlı Deyrsem‘ân’da vefat etti. Bazı kaynaklarda Abdülmelik evlâdı tarafından zehirletilmesi sonucu öldüğü kaydedilir (Taberî, VI, 556). Abdülmelik’in kızı Fâtıma dışında üç hanımla daha evlendiği ve yirmi civarında çocuk sahibi olduğu rivayet edilir. 

Adaletiyle Hz. Ömer’e, zühd ve takvâsıyla Hasan-ı Basrî’ye, ilim bakımından Zührî’ye benzetilen Ömer b. Abdülazîz halifeliği sırasında çok sade bir hayat sürmüş, saraylarda oturmayıp Halep civarındaki Hunâsıra’ya yerleşerek zamanının çoğunu orada geçirmiş, resmî ve sivil heyetleri genellikle orada kabul etmiştir. Kamu mallarını yetim malına benzetir ve beytülmâli kendisine bırakılan bir emanet kabul ederdi. Hazineden maaş almadığı gibi şahsî işlerini yürüttüğü sırada devlete ait mumu dahi kullanmadığı kaydedilir. 

Ömer b. Abdülazîz aynı zamanda çok hadis rivayet eden güvenilir bir hadis râvisi, seçkin bir fakih, dirayetli bir kelâm âlimidir. İbnü’l-Bâgandî onun rivayet ettiği hadisleri Müsned’inde derlemiştir. Abdülkāhir el-Bağdâdî, Ömer’in tâbiîn neslinden Ehl-i sünnet kelâmcılarının ilki olduğunu ve Kaderiyye’ye reddiye mahiyetinde bir risâle yazdığını söyler (Mezhepler Arasındaki Farklar, s. 289). Ebû Nuaym onun bu konudaki bir mektubunu nakletmektedir (Ḥilye, V, 346-353). Ömer b. Abdülazîz sahih hadislerin tedvîni yolundaki faaliyetleri resmen başlatarak sünnetin derlenmesinde de önemli bir görev ifa etmiş, Zührî onun emriyle derlediği hadis mecmualarını çoğaltıp çeşitli bölgelere göndermiştir. Süryânîce bazı tıp kitaplarını Arapça’ya tercüme ettirdiği de bilinmektedir. 

Ömer b. Abdülazîz’in hayatı ve faziletlerine dair birçok eser yazılmıştır (bk. bibl.). Nusayb b. Rebâh da onun için methiye ve mersiyeler kaleme almıştır. Barthold 1920’de yayımlanan makalesinde onun şahsiyeti hakkında yeni fikirler ortaya atmıştır (“Chalif Omar II: Protivorečivyje izvestija o jego ličnosti”, Christianskij Vostok, VI, 203-234). Mevlüt Koyuncu İkinci Hazreti Ömer (İstanbul 1996), Mervân Ali Muhammed el-Kaddûmî es-Siyâsetü’l-idâriyye fî ʿahdi ʿÖmer b. ʿAbdilʿazîz (1403, Câmiatü’l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye [Riyad]) ve Muhammed b. Sa‘d b. Şukayr Fıḳhu ʿÖmer b. ʿAbdilʿazîz (1407, Câmiatü’l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye [Riyad]) adıyla birer doktora tezi hazırlamışlardır. 

Kaynak:TDV İslam Ansiklopedisi
İlgili olduğu ders:Tarih 9

29 Eylül 2018 Cumartesi

ZAMANIN TAKSİMİ




Tarihin incelenmesi için çağlara,konulara veya mekanlara ayrılması zorunludur. Ne var ki günümüzde baskın çağlara ayırma sistemi Avrupalı tarihçilerce belirlendiği için Avrupa merkezli bir bakış açısına sahiptir.Bu durum tarihçilerce eleştirilmektedir.
Takvim: zamanı günlere, aylara, yıllara bölme metodudur. İnsanlar zamanı ölçerken ölçü aracı olarak Güneşi ve Ay’ı kullanmışlardır.
Güneşi kullananlar dünyanın güneş etrafında bir tam dönüşünü esas almışlardır. Bu şekilde oluşturulan takvimlere güneş takvimi diyoruz. 1 yıl 365 gün ve 6 saat olarak hesap edilmiştir.
Ay’ı kullananlar ise Ay’ın Dünya etrafında 12 kez dönmesini (12 x 29.5 =354) esas almışlardır. Bu şekilde oluşturulan takvimlere ay takvimi diyoruz.
Tarihte ilk güneş takvimini Mısırlılar, ilk ay takvimini Sümerler oluşturmuşlardır.
Her toplum kendi takvimini oluştururken kendileri için önemli saydıkları bir günü başlangıç olarak kullanmışlardır. Örneğin; Romalılar Roma’nın kuruluşunu, Müslümanlar Hicreti, Hristiyanlar Hz. İsa’nın doğumunu...
TÜRKLERİN KULLANDIĞI TAKVİMLER VE ÖZELLİKLERİ
Türkler tarihinden bugüne çeşitli takvimler kullanmışlardır. Güneş ve ay yılını esas alan bu takvimler Türklerin tarihte yaşadıkları büyük dönüşümlerden sonra şekillenmiştir.
Türklerin tarih boyunca kullandığı takvimler :
I. On iki hayvanlı Türk takvimi
II. Celali Takvim
III. Rumi Takvim
IV. Hicri Takvim
V. Miladi Takvim
Türklerin tarih boyunca kullandığı takvimler ve özellikleri kısaca şu şekilde özetlenebilir:
12 Hayvanlı Türk Takvimi:
12 Hayvanlı Türk takvimi, Türklerin kullandığı ilk takvimdir. Bu takvimde güneş yılı esas alınmıştır. 1 yıl 365 gün ve 5 saat olarak hesap edilmiştir. Takvim 12 yılda 1 devir yapmaktadır. Yıllar sayı ile değil hayvan adları ile isimlendirilmiştir. Aylar ise sayılar ile belirtilmiştir. 12 Hayvanlı Türk Takvimini Türklerin haricinde Tibetliler ve Çinliler de kullanmışlardır.
Hicri Takvim:
Hicri takvim, Türklerin İslamiyet'i kabul etmelerinden sonra kullanmaya başladığı takvimdir. Hicri Takvimde ay yılı esas alınmıştır. 622 yılı Hicri Takvimde başlangıç olarak kabul edilmiştir. Hz. Ömer döneminde oluşturulan Hicri Takvim ülkemizde 1 Ocak 1926 tarihine kadar kullanılmış olup, günümüzde dini ay ve günlerin belirlenmesinde halen kullanılmaktadır.
Celali Takvim:
Celali Takvim, Büyük Selçuklular döneminde Sultan Melik Şah tarafından ekonomik amaçlarla hazırlatılmış ve kullanılmıştır. Celali Takvimde güneş yılı esas alınmıştır.Celali Takvimin başlangıç tarihi olarak 1079 yılı esas alınmıştır. Celali Takvimi Türkler haricinde Babür Devleti de kullanmıştır.
Rumi Takvim:
Rumi Takvim, Osmanlı Devleti'nde ekonomik amaçlarla 1839 yılından itibaren Hicri Takvime ilave olarak kullanılmaya başlamıştır. Rumi Takvimde güneş yılı esas alınmıştır.
Miladi Takvim:
Miladi Takvim ülkemizde 1 Ocak 1926 tarihinden itibaren kullanılmaya başlamıştır. Miladi takvimde güneş yılı esas alınmıştır. Başlangıç olarak Hz. İsa'nın doğumu(Milat) 1 Ocak tarihi kabul edilmiştir. Miladi takvim ilk olarak Mısırlılar tarafından şekillendirilmişse de Romalılar ve Papa XIII. Gregorious tarafından geliştirilmiştir.
Not:1917 tarihinde ise Takvim-i Garbi adıyla Miladi Takvime yakın bir takvim kullanılmışsa da 1 Ocak 1926 dan sonra Miladî takvime geçilmiştir.

23 Eylül 2018 Pazar

TARİH ÖĞRENMENİN YARARLARI




  1. Milletlerarası ilişkileri aydınlatır ve bunların düzenlenmesine yardımcı olur. Devletlerarası anlaşmazlıkların barış yolu ile çözümlenmesine katkıda bulunur.
  2. Vatan ve millet sevgisini artırır. Milli birlik ve bütünlük duygusunun gelişmesine katkıda bulunur.
  3. İnsanların  analizlerinin ve düşüncelerinin gelişmesine katkıda bulunur.
  4. Bir millet, tarihinin dünya tarihindeki yerine bakarak, karşılaştığı sorunların çözümünde yeni yorumlar geliştirebilir.
Günün kavramı 
Anakronizm:  
Türk Dil Kurumuna göre “tarihlendirmede yanılgı içerisinde bulunma” demek olan anakronizm, bir olayın tarihi ve çağı üzerinde yanılma, tarih ve çağları birbirine karıştırma şeklinde tanımlanmaktadır. 
   Misal 1: 1308 yılında yıkılan Türkiye Selçuklu Devleti vaktinde olan Babailer isyanını 1789 'da olan Fransız İhtilalinden sonra dünyaya   yayılan kavramlarla açıklamak.  
    Misal 2 :  Köleliğin son derece yaygın olduğu ve her ülkede köleliğin olduğu bir dünyada herhangi bir devleti veya toplumu köleliğin varlığı dolayısıyla suçlamak.      

    
TARİHÎ OLAYLARIN DEĞİŞEBİLİR ÖZELLİĞİ
      Tarih mutlak doğru bilgilerden oluşmaz. Yeni belgeler ortaya çıktıkça tarih yeniden değerlendirilmelidir. Bulunacak her yeni kaynak (belge) bu bilgileri güçlendirebilir veya değişikliğe uğratabilir.