Bir Gece

On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî’î:
Bir kerre, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kerre de, ma’mûre-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkına sarmıştı zemînin,
Salgındı, bugün Şark’ı yıkan, tefrika derdi.

Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma’sûm,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin ki ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere, rahmetti, evet, Şer’-i Mübîn’i,
Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünyâ neye sâhipse, onun vergisidir hep;
Medyûn ona cem’iyyeti, medyûn ona ferdi.
Medyûndur o ma’sûma bütün bir beşeriyyet...
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.

Hilvan, 11 Rebîülevvel 1347
(28 Ağustos 1928)

Mehmet Akif Ersoy


Klasik Osmanlı Siyaset Düşüncesinin Temelleri

İslam devlet geleneği hâkim olmuştur. Bu dönemde, Osmanlı devletinin kuruluşunda siyasi düşünce olarak Selçuklu siyasi görüşü ve İslam Devlet geleneğinden etkilenmiştir. Devlet yönetimi için Selçuklu dönemindeki devlet şekli örnek alınarak Osmanlı devlet anlayışı üç temel esastan oluşmuştur.

 Bu üç temel esas şu şekildedir; 

1. Devlet-i Ebed Müddet (Devletin sonsuza kadar yaşatılması) 

2. Nizam-ı Âlem (Dünya düzeninin sağlanması adalet ve barışın sağlanması) 

3. Kanun-ı Kadim (Kamu hukuk kurallarının üstünlüğü, büyük kanunlar) dir. 

Pertek Kalesi Tarihi




2800 yıllık tarih Pertek Kalesi

Milattan önce 8’inci yüzyılda Murat Nehri’nin kıyısındaki sivri bir tepenin üzerine Urartular tarafından inşa edilen Pertek Kalesi, 1974 yılında Keban Barajı’nın kurulmasıyla sular altında kalarak ada görünümüne kavuştu.

Urartulardan Perslere, Helenlere, Roma’ya, Selçuklulara ve Mengüceklilere ev sahipliği yapmış, Osmanlılar zamanında da onarımı yapılan kale, iç içe iki surdan oluşuyor ve surlar arasında yapı kalıntıları bulunuyor. Kalenin güney cephesindeki yontma taşların arasına kondurulmuş kırmızı sert tuğlalar ve serpiştirilmiş mavi çiniler içinde ise sarnıç ve yapı kalıntıları mevcut.

Kaynak : kolayyolculuk 
📸: @ymirnam 

#kolayyolculuk #seyahat #travel #tatil #bestdestinations #destination #traveling #travelinspiration #gezi #vacation 


Fatih Döneminde Devlet Yönetiminde Yapılan Değişiklikler

 a)Fatih , padişahın divana başkanlık etme uygulamasına son vererek veziriazamları etkin kıldı. Diğer taraftan onların kararlarını padişaha sunmaları esasını getirerek padişah otoritesinin üstünlüğünü yine devam ettirdi. Hem de divan daha işlevsel hale gelmiş oldu.

b)Müsadere uygulamasını üst düzey devlet memurlarının hepsine ölümleri halinde de uygulamak üzere genişletti. Böylece onların hem dürüst davranmalarını sağladı, hem de merkezi otorite karşısında başka güç odakları oluşmasının önüne geçmiş oldu.
c)Haremden evlenme geleneğini başlattı. Böylece nüfuzlu ailelerin Osmanlı içerisinde etkin olmasının önüne geçerek bu açıdan da merkezi otoriteyi güçlendirmiş oldu.

Osmanlı Devleti Klasik Dönemi Ekonomi Tarihi ve Sonrası

  Merkez Maliyesi ve Hazine Yönetimi

 İlk kez II. Murat zamanında Çandarlı Kara Halil Paşa ve Karamanlı Rüstem Paşa tarafından oluşturulan Osmanlı Devleti Maliye Teşkilatı’nın başında defterdar bulunurdu.
Defterdarın idaresindeki Osmanlı hazinesi, iç hazine ve dış hazine olmak üzere iki kısma ayrılır, hazinede para ve çeşitli kıymetli eşyalar saklanırdı.
İç hazine (Hazine-i hassa): Padişaha ait hazineydi ve gerektiği zaman devlet hazinesine buradan para aktarılabilirdi.
Dış hazine (Devlet hazinesi): Örfî ve şerî vergilerin, ganimet gelirlerinin ve diğer gelirlerin toplandığı hazineydi.

XVII. Yüzyıl Sonrası Osmanlı Devlet Ekonomisi

 XVII. Yüzyıl Sonrası Osmanlı Devlet Ekonomisi


- XV. yüzyıla kadar ticaret yolları büyük ölçüde Osmanlı Devleti’nin kontrolü altındaydı.
,
- Coğrafî keşifler sonucu Osmanlı’nın Akdeniz ve Karadeniz’deki ticaret limanları önem kaybederken Atlas Okyanusu’na kıyısı olan Avrupa limanları önem kazanmaya başlamıştır.

- Amerika’nın altın ve gümüşünün Avrupa’ya girmesiyle birlikte Osmanlı akçesi değer kaybetmiş, bu durum Osmanlı ekonomisini olumsuz etkilemiştir.

Osmanlı Devleti’nin Klasik Dönem Ekonomik Yapısı

 Osmanlı Devleti’nin Klasik Dönem Ekonomik Yapısı

1.Ahilik

      Fiskalizm, iaşecilik ve gelenekçilik  ilkeleri etrafında şekillenen Osmanlı ekonomisinde Ahiler önemli bir rol oynamışlardır.
  Osmanlı Devleti’nde Ahi örgütlenmesine lonca teşkilatı denilmiştir. Esnaflar birbirleriyle yardımlaşmayı ve dayanışmayı sağlamak amacıyla esnaf birlikleri kurmuşlar ve kurdukları bu esnaf birlikleriyle teşkilatlanmışlardır.
      Lonca Teşkilatı’nın geçmişte yaptığı görevlerin bir benzerini, günümüzde Esnaf Odası, Pazarcılar Odası ve Şoförler Odası gibi kurumlar üstlenmiştir.
      Osmanlı şehirlerindeki ekonomik faaliyetler her ülkede olduğu gibi belirli şartlara bağlandığı için her isteyen zanaata ve ticarete atılamazdı. Şehirlerde plansız iş yeri açmayı önlemek ve bölgeler arasında ekonomik dengeyi sağlamak için çeşitli tedbirler alınmıştır.  Bu tedbirlerden biri de gedik hakkıdır. Gedik hakkı, ihtiyaç duyulduğunda gerekli mesleki yeterliliğe sahip olan kişilerin dükkân açma hakkıdır.  Gedik hakkı sayesinde ticaret, ziraat ve sanayide dengeler korunmuş, ekonomik düzenin devamlılığı sağlanmıştır.

Osmanlı Ekonomisi Ana İlkeler

 OSMANLI EKONOMİSİ

 Osmanlı ekonomisinde klasik dönemde üç ana ilke etkili olmuştur. 

Bunlar; iaşecilik, fiskalizm ve gelenekçiliktir.

 İaşecilik: Bu ilkeye göre reayanın refahını sürekli kılmak için öncelikle piyasada istenilen kalitede, uygun fiyatta yeteri kadar mal bulunmalıdır. Bu nedenle Osmanlı’da üretime önem verilmiştir. 

Gelenekçilik: Bu ilke sosyal ve ekonomik ilişkilerde mevcut dengeleri(üretim-tüketim dengesi) korumayı ve var olan düzeni bozacak değişme eğilimlerini engelleme eğilimlerini ifade etmektedir. 

Fiskalizm: Bu ilke hazineye ait gelirleri mümkün olduğunca yüksek tutma ve ulaştığı düzeyin altına indirmemeyi hedefliyordu. Devletin bir yandan gelirlerinin yükseltmesi, diğer yandan harcamaların kısılması olarak özetlenebilir. 

Ülke toprakları hanedana aitti ancak bu toprakların kullanımı reayaya(halk) bırakılmıştı. Devlet, her köylüye geçimini sağlayacak kadar toprağı kullanmasına özen göstermişti. Tarımsal teşkilatlanmayı da tımar sistemiyle gerçekleştirmişti.

TÜRK-İSLAM DEVLETLERİNDE EKONOMİ

 TÜRK-İSLAM DEVLETLERİNDE EKONOMİ

       Türk-İslam devletlerinde ekonomi tarım, hayvancılık ve ticarete dayanırdı. Karahanlılardan başlamak üzere hemen tüm Türk-İslam devletleri İpek ve Baharat yolunun kontrolüne önem vermişlerdir. Özellikle Karahanlılar ve Selçuklular bu yollar üzerinde Ribat(hem güvenlik hemde ticaret için oluşturulan sınır ve yol üzerindeki yapılar) ve kervansaray inşasına önem vermişlerdir. Özellikle Selçuklular paraya da önem vermişler Altından yapılan Dinar ile gümüşten yapılan Dirhem önemlidir.

Osmanlıda Kardeş Katli Meselesi

 Kardeş katli,  Osmanlı padişahlarının "devletin bekası" için kardeşlerini öldürmeleri olayıdır. Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılan “Fatih Kanunnamesi” ile resmiyet kazanmıştır.

Fatih Kanunnamesi’ne dayanan kardeş katli yaklaşık 150 yıl boyunca geçerliliğini sürdürdü. Bu süre içinde 61 şehzadeden 22’si devlete isyan ettikleri için, diğerleri ise Fatih Kanunnamesi’ne dayanılarak öldürüldü. 1603 yılında Osmanlı tahtına geçen I. Ahmet kardeşi Mustafa’yı öldürmedi ve hanedan ailesinin aklı başında olan en büyük üyesinin tahta çıkması sistemini getirdi (ekberiyet ve eşrediyet). Nitekim 1617’de öldüğünde, oğulları olduğu halde, Osmanlı tahtına 22 Kasım 1617’de hanedanın en yaşlı üyesi olarak kardeşi I. Mustafa çıktı. Böylece Osmanlı tahtına ilk kez bir padişahın oğlu değil, padişahın kardeşi geçmiş oluyordu.

"Devletin Toprakları Padişahındır" Anlayışı

 Devletin Toprakları Padişahındır anlayışı eski Türk devletlerin kut anlayışına dayanmaktadır. Eski Türk devletlerinde Gök Tanrı inancına göre ülkeyi yönetme yetkisi boylara verilmiştir ve ülke o hanedanın ortak malı anlayışı gelmiştir.

Bu anlayışa göre ülke toprakları gerekirse hanedan arasında paylaşılırdı. Fakat yönetici olarak kağana bağlı kalırlardı. Hanedandan bir kişi öldürüleceği zaman hiç bir zaman kanı akıtılmamıştır. Boğularak öldürülmüştür.

Anlayış gereği eski Türklerde ülke kağana ve ailesine aittir. Çünkü hiç bir zaman kağanın soyundan gelmeyen bir kişi kağan olamamıştır.

I. Murad Dönemi’nde kabul edilen “Devletin toprakları padişah ve oğullarınındır.” ilkesinin yerine Fatih Devri’nde “Devletin toprakları padişahındır.” anlayışı getirilmiştir.

Bu durum, padişahın ülke üzerinde mutlak otorite sahibi olmasını sağlamıştır. Böylece merkezi otorite güçlenmiş ve devletin otoritesi de artmıştır.

Şair Sultanlar

 Şair Sultanlar

İyi bir eğitimden geçen Osmanlı şehzadeleri ve sultanları, müziğe ve şiire de  ilgi göstermişlerdir.

Fatih Sultan Mehmet, güzel sanatların çeşitli dallarıyla ilgilendi. Özellikle şiire  büyük önem vermiş olup  Avnî mahlasıyla şiirler yazdı.

Hiç kimse yok kimsesiz
Herkesin var bir kimsesi
Ben bugün kimsesiz kaldım
Ey kimsesizler kimsesi
*******
Kimse aradığım yollarda
Kimsesizlik kimsem oldu
Dinsin artık hicranın cana
Kimse aradığım yollar
Kimsesiz kimselerle doldu
  Avnî

II. Bayezid, büyük bir âlim ve sanatkâr olup  Çağatay Türkçesini ve Uygur Alfabesini de bilen bir padişah olup Adlî mahlasıyla şiirler yazmış ve bir “Divân” tertip etmiştir.

Ey kemân-ebrû n’ola kurbân idersen cân sana
Bin benüm gibi ider her lahza cân kurban sana

Mihrüni canda ezelden saklar idüm sanma kim
Dâr-ı dünyâda görüp hayran olupdur cân sana

Adlî


Yavuz Sultan Selim, Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen ve bir Farsça divan tertip edecek derecede şiirler yazabilen şiirlerinde Selimi mahlasını kullanan büyük bir şairdi. 

Sanma şahım herkesi sen,sadıkhane yar olur

Herkesi sen dostum sandın,belki ol ağyar olur

Sadıkhane belki ol alemde,dildar olur

Yar olur,ağyar olur,dildar olur,serdar olur
 
Selimî


Osmanlı padişahları arasında en çok şiir yazan Muhibbî mahlasını  kullanan  Kanuni Sultan Süleyman olup iki  divan yazmıştır.

Allah Allah diyelim sancak-ı şâhî çekelim
Yürüyüp her yaneden şarka sipâhî çekelim

Muhibbî

II.Murad Dönemindeki Kültürel Gelişmeler

 II. MURAD DÖNEMİ’NDEKİ KÜLTÜREL GELİŞMELER

II. Murad , bilinçli bir Türkçeciliğe sahip olup, Türkçenin gelişmesi için  tedbirler almıştır.
II. Murad Dönemi’nde, âlim ve şairlerin çoğu, eserlerini Türkçe yazmışlardır.
Danişmendnâme (Türklerin Anadolu’yu fethini anlatan destan) yi  yeniden  yazdırdı. Kâbûsnâme  adlı eseri Türkçeye tercüme ettirildi. Yine Osmanlı şiir mecmualarından olan Mecmûatü’n-Nezâir de II. Sultan Murad’a adandı. 
II. Murad Dönemi’nde bilimsel ve kültürel çalışmalara verilen destek sayesinde Azerbaycan, Türkistan ve Arap Yarımadasından tanınmış birçok şair ve yazar Edirne ve Bursa’ya gelerek yerleşti.
Döneminde birçok eserin yapılmasına öncülük ettiği için Ebü’l-Hayrat diye anıldı.
Örnek:Bursa Muradiye Cami ve Edirne Muradiye Camii.
Sultan İkinci Murad, Ankara civarında Basıkhisar nahiyesinin yakınında yaptırdığı büyük köprünün geçiş ücretini Mekke ve Medine’deki yoksullara gönderilmek üzere vakfetmiştir.. 
Yine her yıl Surre-i Hümayun denen özel memurlar ve hacılardan meydana gelen bir alayı Kâbe’ye göndererek, mukaddes yerlerin bakım ve tamirini yaptırmıştır.