Dersimiz Tarih

3 Şubat 2019 Pazar

Anadolu'nun İslamlaşması

























Ahmet Yesevi
  • Fikirlerinin temeli hikmet, sohbet ve ahlak olmak üzere üç esasa dayanır.
  • Eserlerinde millî ve manevî  birliğin önemi üzerinde durmuştur.
Yunus Emre
  • Farsça ve Arapçanın yaygın olarak kullanıldığı dönemde Türkçe eserler vermiştir.
  • Öğretileri İslamın insan sevgisi, iyilik ve dostluğa dayalıdır.
Mevlânâ Celâleddîn-î Rûmî,
  • İslamdan aldığı fikirleriyle   tüm insanlığa seslenmiştir.. Verdiği mesajlar asırlar boyu etkisini sürdürmüştür.
Hacı Bektâş-ı Velî
  • Ahmet Yesevi'nin kurduğu Yesevilik tarikatının Anadolu'daki uygulayıcılarındandır.
  • Fikirlerini "Makalat" adlı eserinde toplamıştır.
  • Balkanların ve Rumeli'nin İslamlaşmasında önemli rol oynamıştır.
Ahî Evran
  • Esnaf ve zanaatkarların maddî ve manevî dayanışma teşkilatı olan ahiliğin lideridir.
  • Ahiler, Anadolu Selçukluları Dönemi'nde etkili olmuşlar, Osmanlı Devleti'nin kuruluşuna önemli katkı sağlamışlardır.
Hacı Bayrâm-ı Velî
  • Bilim ve tasavvufu birleştirmiştir. Önce müderrislik yaparak birçok öğrenci yetiştirmiş daha sonra tasavvufa yönelmiştir.
  • Anadolu'ya gelen konargöçer Türkmenlerin yerleşik yaşama geçmelerinde önemli  rol oynamıştır.
Türk İslam düşüncesindeki sufiler, gittikleri yerlerde tekke ve zaviyeler kurarak  halka manevi destek sağladıkları gibi  yıkılan yerleri imar etmişler, dinî ve ilmî çalışmalar yapmışlardır. Bununla birlikte gerektiğinde devletin savaş gücüne de katkı sağlamışlardır

30 Aralık 2018 Pazar

İslamın Mülkiyet Anlayışı

Mal ve mülk edinme konusunda insanlar arasında farklılıklar vardır. Kur’an-ı Kerim bu konudaki fark şöyle ifade edilir: “Allah rızık hususunda kiminizi kiminizden üstün kıldı.” (Nahl suresi, 71. ayet) Bu farklılık insanların kabiliyet, çalışma ve gayretlerindeki farklılıklardan oluşmaktadır
İslamiyette özel mülkiyet olmakla birlikte sınırsız değildir. Alışverişlerde  fiyat noktasında devlet gerekirse alt ve üst limitler belirleyerek üreticiyi veya tüketiciyi koruma yoluna gidebilir.
İslam dini açısından ticaret ve miras yoluyla mülk edinmemiz helaldir. Hırsızlık, tefecilik, kumar, faiz ve rüşvet gibi yollardan mülk edinmek İslam dininde haramdır. Mülk edinmek haktır fakat bu mülkü savurmak veya israf etmek haramdır.
Müslümanların helal yoldan edindikleri mallardan nisap miktarına ulaştıklarında zekât vermeleri  ve yıllık olarak fıtır sadakasını da vermeleri üzerlerine düşen bir vazifedir.

16 Aralık 2018 Pazar

İşçi ve İşveren Hakkı

İslamiyet'te işçi-işveren ilişkisi her şeyden önce insani bir ilişkidir ve sadece maddi değil, manevi yönden de taraflara ağır sorumluluklar yükler. Zira burda karşılıklı haklar vardır.
İşçinin işveren üzerindeki hakları:
1.Ücret
İşçinin işveren üzerindeki haklarının başında ücreti gelir.
Çalışan kişinin ücretinin ne kadar olacağı önceden belirlenmeli ve zamanı gelince geciktirilmeden ödenmelidir. Peygamberimiz “İşçiye ücretini alın teri kurumadan ödeyiniz.” (İbn Mâce, Rühûn, 4.) buyurarak bu konunun önemini belirtmiştir.
2.İşçisinin beden ve ruh sağlığını  bozmayan bir iş ortamı.
3.İş güvenliğiyle ilgili tedbirlerin alınmasını ve ortamın oluşmasını  sağlamak.
İşçinin işverene karşı sorumlulukları:
1.İşi en iyi şekilde yapmaya gayret etmeli ve dürüst davranmalıdır.
Peygamberimiz
“Allah, kulunun bir iş yapacağı zaman onu sağlam yapmasını ister.” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, XXIV, 306.)buyurarak Müslümanların  işlerini düzgün ve özenle yapması gereğine işaret etmiştir.
2.Kendisine teslim edilen her türlü eşya ve malzemeyi emanet bilmeli ve onlara zarar vermemelidir.
3.İş güvenliğiyle ilgili tedbirlere uymak.
Peygamberimizin şu hadisi sadece işçi işveren ilişkilerini değil, bütün insani ilişkileri de düzenleyen temel bir ilkedir. “Sizden biriniz kendisi için sevip istediğini, kardeşi için de istemedikçe iman etmiş sayılmaz.” (Buhârî, İman, 7.)

Kul Hakkı

   Kul hakkı, insanlar arası ilişkilerden doğan karşılıklı hakları ve sorumluluklar anlamına gelir.
    Kul hakkı; insanların malı, mülkü gibi maddi varlıkları yanında kişilikleri, toplumdaki itibar ve saygınlıkları açısından da dikkate alınması gereken bir hak türüdür.Kişinin aynı vakitte topluma ve devlete karşı da sorumlulukları vardır. Vergi vermek, askere gitmek, kamu düzenine uymak ve asayişi ihlal etmemek vatandaşlık görevleri arasında yer alır.
Peygamberimiz hadislerinde Allah’ın (c.c.) kendisine karşı işlenen günahları affedebileceğini ancak karşısına kul hakkıyla gelinmemesi gerektiğini belirtmiştir.
   Nitekim, dünyada bir borcun ödenmesi, bir emanetin iade edilmesi gibi yollarla helalleşme sağlanamazsa kişinin, ihlal ettiği haklar sebebiyle ahirette  Rabbimizce sorgulanacağı  bildirilmiştir.
Zira insan, boş yere veya çürüyüp toprak olsun diye böyle üstün bir varlık olarak yaratılmadı.
Dünyadaki birçok kötülük, kavga ve cinayetler; insanlar arasındaki huzursuzluklar, kul haklarına saygı göstermemekten kaynaklanmaktadır.

Kapıkulu Ocakları




















Adından anlaşılacağı üzere bunlar kapının kullarıdır. Devletten maaş alırlar, sürekli ordudur ve merkezde padişaha bağlı olarak bulunurlar. Selçuklularda görülen “hassa ordusunun” Osmanlıdaki karşılığıdır. Kendi arasında Kapıkulu Piyadeleri ve Kapıkulu Süvarileri olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
Kapıkulu Piyadeleri
Acemioğlanlar Ocağı: Bu ocağın temelleri I. Murat Dönemi’nde Çandarlı Kara Halil ile Karamanlı Kara Rüstem’in tavsiyeleri ile atılmıştır. Bu ocağın asker ihtiyacı önceleri savaş esirlerinden (pençik oğlanı) karşılanırken daha sonra devşirme usulü ile karşılanmaya başlamıştır.
Devşirme  Sistemi
Osmanlı Devletinde I.Murattan itibaren uygulanmaya başlanan fethedilen yerlerdeki  hristiyan ailelerden  belirli şartları taşıyan  erkek çocukların öncelikle gönüllü ailelerden alınıp asker veya devlet adamı olarak yetiştirilerek devlet hizmetine verilmesi sistemine devşirme sistemi denir.
Devşirme Sisteminin Özellikleri:
  1. Padişahın emri ile devşirme yapılacak bölge belirleniyordu. Bu bölgeye memurlar gönderiliyordu.
  2. Bölgede bulunan kadı, sancak beyi ve rahipler çocukların belirlenmesinde çalışan başlıca memur ve görevlilerdi. 
  3. Devşirme her zaman değil; ihtiyaca göre yapılırdı.
  4. Üç beş yılda bir yapılır ve kırk haneden ancak bir kişi devşirilirdi.
  5. Ailenin tek çocuğu varsa devşirilmezdi.
  6. Yüz kızartıcı suç işleyen (hırsızlık, zina) aileden devşirme çocuk alınmazdı.
  7. Şımarık olabileceğinden köy kethüdasının çocuğu devşirilmezdi.
  8. Vücudunda herhangi bir kusuru olan çocuklar alınmazdı.
  9. Bir aileden sadece bir çocuk alınırdı.
  10. Devşirilen çocuklardan zeki olanlar Enderun Mektebi’ne gönderilirdi.
    Devşirmeye tabi tutulan bu çocuklar önce Anadolu’da  Müslüman Türk ailelerinin yanına verilirdi. Burada iyi bir İslamî bilgi ve Türk kültürünü öğrenen bu çocuklar daha sonra temel bilgileri öğrenmeleri için “Acemi Oğlanlar Ocağı”na gönderilirdi.
    Bu arada iyi bir eğitime tabi tutulan bu çocuklardan çok zeki olanlar bir nevi saray okulu olan Enderun Mektebi’ne gönderilir ve devlet adamı ihtiyacı giderilmiş olurdu. (Örneğin, Sokullu Mehmet Paşa) Diğer kısım ise asker olmak üzere Yeniçeri Ocağı’na gönderilirdi.
    Yeniçeri Ocağı: I. Murat Dönemi'nde Edirne’de kurulan bu askeri ocak İstanbul’un fethinden sonra buraya taşınmıştır. Osmanlı Devleti'nin en gözde askeri ocağıdır. 
    Özellikleri:
    1. Meslekleri askerliktir.
    2. Savaş zamanı askerdiler; barış zamanında ise İstanbul ve padişahı korumakla görevliydiler.
    3. Devletten üç ayda bir ulûfe adında maaş alı­yorlardı.
    4. Askerlikten başka işle uğraşmaları yasaktı.
    5. Emekli olana kadar evlenmeleri yasaktır.
    6. Bu ocağın başında bulunan kişi Yeniçeri ağasıdır. Ocakla ilgili meseleler ağa divanı adıyla görüşmelerle yapılıyordu.
    Kapıkulu Süvarileri
    Enderun ve Yeniçeri Ocağı’ndan terfi ile seçilir­lerdi. Atlı askerler olup terfi ve maaş bakımın­dan Kapıkulu Piyadelerinden daha üstünlerdi. Altı bölükten meydana geldiklerinden Altı Bölük Halkı denmiştir.
    Sipahi ve silahtar : Savaş sırasında hüküm­darın sağında ve solunda bulunuyorlardı. Padişahın çadırını korumakla görevliydiler.
    Sağ ve sol ulûfeciler : Savaş sırasında sal­tanat sancaklarını korurlardı.
    Sağ ve sol garipler : Ordunun tüm ağırlık ve malzemeleri ile hazineyi korurlardı.
    Not:Kapıkulu Süvarileri kıdem ve maaş ba­kımından Kapıkulu Piyadeleri’nden daha yük­sek olsalar da devlet yönetiminde piyadeler daha etkiliydi.


    9 Aralık 2018 Pazar

    Karz-ı Hasen

    Karz-ı hasen, bir Müslümanın sırf Allah Rızasını düşünerek borçlunun durumu iyileşince borcunu ödemesi koşuluyla gönüllü olarak bir başkasına faizsiz  borç vermesi anlamına gelir. 
    Rabbimiz, dinimiz İslam yoluyla bizlerin dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmamızı istemektedir.  Karz-ı hasen de dinimiz İslamın bu yöndeki uygulamalarından biridir.
    Meselenin diğer boyutunda ise güzel dinimiz İslamın borç konusundaki temel esasları yer alır. Bu esaslar  şunlardır:
    1.Mecbur kalmadıkça borç almamak
    Peygamber Efendimiz, Buhârî, İstikraz, 2.'de geçen bir hadisinde :‘’Ya Rab! Günahtan ve borçtan sana sığınırım.” dua etmesi bu durumu bize işaret etmektedir.
    2.Borç alıp vermede yazılı sözleşme yapılması gerekir.
    Kur'an-ı Kerim'de Bakara suresinin 282. ayetinde: “Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize
    borçlandığınız zaman bunu yazın...” buyurulması bunu emretmektedir.
    3.Borçlunun imkânı olduğunda borcunu hemen vermesi gerekir.
    Peygember Efendimiz, Buhârî, İstikraz, 13'de geçen bir hadisinde:“Ödeme gücünde olan birinin borcunu geciktirmesi zulümdür.” demesi bunu bize ifade etmektedir.
    4.Borçu kişi ödeme vakti geldiğinde hakikaten ödeyecek gücü yoksa ertelemeyi kabul etmek veya borcu tamamen affetmek.
    5.Borç verenin, yaptığı iyiliğe herhangi bir karşılık beklememesi gerekir.
    Not:İslam alimleri, “Allah’a (c.c.) ödünç vermek” anlamına gelen karz-ı hasen kavramını; Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak için ihtiyacı olanlara borç vermek, borcun tahsilinde kolaylık göstermek ve gerekirse borcu bağışlamak şeklinde açıklamışlardır.

    2 Aralık 2018 Pazar

    Tımarlı Sipahiler


    Tımarlı Sipahiler Eba Video
    Not: Kıymetli zeki ve çalışkan öğrencilerim şekilleri dersten önce deftere çizmiş olarak derse gelmeniz gerekiyor.
    GİRİŞ
    Osmanlı  Devleti'nde yönetenlere verilen isim beraya.  Vergi vermezler.
    Osmanlı Devleti'nde yönetilenlere verilen isim reaya.  Vergi verirler.
    Dikey geçiş mümkün olduğu için sınıflı bir toplum yapısı yoktur.


    Osmanlı Toplum Yapısı

    BEYLİKTEN DEVLETE GEÇİŞ DÖNEMİ  OSMANLI ORDUSU





    TIMAR SİSTEMİ
    Fethedilen arazileri ikta sistemine dirlik sistemi adını vererek devlet arazisi olarak tapu tahrir defterlerine kaydettirdi.
    Arazilere mirî adını verip dirlik adlı bölümlere ayırıp savaşlarda devlete yararlılığı görülen kişilere ve diğer devlet görevlilerine karşılığında belirli sayıda asker  besleyip yetiştirmek üzere verdi. Bu sisteme tımar sistemi adı verilmiştir.
    Tımar Sisteminin özellikleri:
    1.Has,zeamet ve tımar olmak üzere üç kısmı vardır.
    2.Görevini yerine getirmeyenlerin tımarları ellerinden alınırdı.
    3.Savaşlarda yararlılık gösterenlerin dirliğine zam yapılırdı.
    4.Orhan Gazi döneminde başlayan tımar sistemi,I.Murad döneminde  tam olarak kurulmuştur.
    5.XVI.Yüzyıl ortalarında   en iyi seviyesine ulaşmış olup bu dönemde imtiyazları da artmıştır.



    Tımar Sisteminin Yararları
    A.İdari:
    1. Ülkenin en ücra köşelerinde bile devlet otoritesi kurulmuş ve merkezi otorite güçlü tutulmuştur.
    2.Tımarlı sipahiler bulundukları bölgede güvenlik  görevi yaptıkları için ülke genelinde güvenlik sağlanmıştır.
    3.Konar-göçer Türkmenlerin yerleşik hayata geçmeleri sağlanmıştır.
    B.Askeri: Devlet, hazineden para harcamadan, her an savaşa hazır büyük bir ordu kurulmuştur.
    C.Ekonomik:
    1.Devlet, hazineden para harcamadan, askeri bir güç oluşturmuş, hazinenin yükü hafiflemiştir.
    2.Ülke topraklarının boş kalması engellenerek üretimin sürekliliği sağlanmıştır.
    3.Aynı toprak üzerinden köylü, tımar sahibi ve yetiştirdiği askerlerin ihtiyaçları karşılanmıştır.



    Tımarlı Sipahilerin Özellikleri
    1.Cebelüdür adları.
    2.Maaş almazlar.
    3.Her sancakta bölükleri vardır.
    4.Subaşı adlı komutanları ile bayrakdar ve çavuşları vardır.
    5.Her on (10) bölük bir alaybeyi komutasındadır.
    6.Sefer sırasında emirler padişahtan beylerbeylerine , ondan sancak beylerine,onlardan da alay beylerine ulaştırılır. Alaybeyleri de beylerbeyileri veya "Çelebi Sultan"denen şehzadelerin komutası altında seferlere katılırlardı.Böylece belirlenen yer ve zamanda hızla toplanılmış olurdu.
    7.Tımarlı sipahilerin onda biri sefer sırasında nöbetçi olarak tımar toprağında bırakılırlardı.
    8.Sefer (savaş) kışa uzarsa savaşan sipahilerden bazıları harçlık almak için tımar toprağına harçlık alıp gelmek için gönderilirlerdi. Bunlara harçlıkçı denilmiştir.
    9.Türklerden ve Müslümanlardan oluşurdu.
    10.Barış zamanı subaşılar asayiş ve huzurdan sorumluydular.

    Geniş bilgi için kaynak

    İnfak Kültürü

    İnfak, Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu kazanmak amacıyla kişinin kendi malından harcama yapması, ihtiyaç sahiplerine yardım etmesi demektir. Bu yönüyle infak, farz olan zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her çeşit yardımı içermektedir.
    Başkalarına yardımda bulunularak fakirler ve zenginler arasında gönül bağı kurulmuş olur.
    Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de Bakara suresi, 261. ayette 
    “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”
    buyurarak infak ettikçe malın eksilmeyeceğini aksine artacağını beyan etmiştir.
    İnfak yapılırken başa kakmadan, incitmeden yapılması  gerekir.
    Peygamberimizin sahabileri kısıtlı imkanlarına rağmen infakta birbirleriyle yarışırcasına hareket ettikleri gibi örneğimiz Peygamber Efendimiz de sürekli infakta bulunmuştur. Böylece o güzel günlerde başlayan fedakarlık ruhu İslam’ın hâkim olduğu her toplumda çeşitli yansımalarıyla bir infak ve yardımlaşma kültürüne dönüşmüştür.
    İnfak Kültürü,sadece maddî yardımı değil aynı anda meslek öğretme ve ilim öğretme gibi manevî yardımları da içine alır. Bunun bir yansıması olarak İslam toplumlarında pek çok sayıda vakıf kurulmuştur.Bunlar aşevlerini, medreseleri,camiileri,darüşşifaları ve benzeri çeşitli kurumları ayakta tutmuşlardır.
    İnfak kültürünün kurumsallaşmış hali olan vakıflar, sadece insanlara değil aynı anda göçmen kuşlar gibi çeşitli hayvanlara da hizmet etmişlerdir. 
    İslam dini, kıskanç ve bencil tutkulardan arındırarak insanı olgun bir Müslüman haline getirmeyi hedefler.
    Toplumda zengin-fakir ayırımı yerine saygı ve sevginin; kin ve nefret yerine kardeşliğin oluşması, o toplumda infak kültürünün yaşatılmasıyla mümkündür.

    25 Kasım 2018 Pazar

    Helal Kazancın Önemi

    İnsanın mutlu olabilmesi için yüce dinimiz, hayatımızın tüm boyutlarıyla ilgili düzenlemeler yapmıştır.
    Helal kazanç ise; dinimizin meşru gördüğü çerçeveler içerisinde elde edilen gelir ve bu gelirle kazanılan rızık demektir. Eğer yaptığımız iş, davranış, söz, yenilen-içilen şeyler helal dairesinin dışında ise haramdır. Haram; yasak anlamına gelir. Dinimize göre yapılması kesin bir delille ve açık bir şekilde yasaklanan fiiller haram kapsamında değerlendirilir.
    Dinimiz İslamın yaşamış örneği olan Peygamberimiz 
     “Hiçbir kimse kendi elinin emeğinden daha hayırlı bir lokma yememiştir. Allah’ın Peygamberi olan Davut da kendi elinin emeğini yerdi."                                                                                 
    Kaynak: Buhâri, Büyu, 15.         sözleriyle kişinin helal yolda çalışmasının önemine işaret etmiştir.
    Helalinden  kazanmak için çalışmak da ibadet olmakla birlikte bu durum farz olan namaz,
    oruç ve hac gibi özel ibadetler ile karıştırılmamalıdır.Onlar da yapıldığında bu çalışma ibadet sevabı kazandırır. Nitekim Cenab-ı Allah , Nûr suresi, 37. ayette:
     “Onlar ne ticaret ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten   alıkoyamadığı insanlardır...”
     buyurarak bu duruma dikkat çekmiştir.
    Helal olanın emredildiğini, haram olanınsa nehyedildiğini; helalin bolluğa, berekete,
    rahmete, salih amellere ve cennete götüreceğini; haramın darlığa, yokluğa, sıkıntılara, günahlara
    ve cehenneme sevk edeceğini unutmamalıyız.

    Osmanlı Askerî Teşkilatının Kurulma Süreci




    Performans Ödevleri:
    1.Alperenlik nedir? Araştırınız?
    2.Alperenlerin savaş sahnesini çiziniz.
    3.Bu sayfada yer alan anahtar kelimelerle grafik hazırlayınız.Dijital ortamda ya da resim kağıdında olabilir.

    I.Devletleşme Sürecinde Osmanlı Savaşçıları
    Osmanlı Beyliği'nin ilk askerî güçleri,
    A. Osman Gazi'ye bağlı aşiret birlikleri. Bunlar   Osmanlı Beyliği aşiret güçleri, ücretli savaşçılar ve bağlı aşiretlerin güçleriydi.
    Dezavantajları: 
    1.Vaktinde savaşa gelememeleri.
    2.Uzun kale kuşatmalarına dayanamamaları.
    B. Derviş Gaziler ( Abdalân-ı Rum,Gaziyân-ı Rum ve Ahiyân-ı Rum).Gaza yanında belirli sistem dahilinde imar ve iskân da yaparlardı.Uç kuvvetleri de denilirdi.Misal: Abdal Musa,Selahaddin Buharî,Abdal Murad, Alaca Hırkalı,Karaca Ahmed ve Barak Baba.

    Alplık: Türklerde eskiden beri yiğitlik ve cesaret gösteren askerlere verilen bir unvandı. Misal: Alp Er Tunga,Alp Arslan.
     Şartları
    1.İyi bir at,kılıç,yay,süngü ve kaliteli bir zırha sahip olmak.
    2.Cesur,azimli,güçlü ve güvenilir  bir insan olmak.
    3.Ulema mensuplarının katıldığı bir istişare meclisi kurup, her işte onun kararlarına göre hareket etmek.
    Misal:Turgut Alp,Konur Alp,Saltuk Alp ve Hasan Alp.

    II.İlk Düzenli Osmanlı Ordusunun Kurulması
    Orhan Gazi, Bursa  fethinden sonra aşiret kuvvetlerinin dezavantajlarını görüp düzenli bir ordu kurmaya karar verdi.
    1000 yaya ve 1000 atlı askerle ( müsellem adlı) ilk düzenli ücretli asker ve ordu oldular.
    Ücret seferde bizzat verilir, barışta ise verilen arazide tarımla geçimlerini sürdürürlerdi ve belirli vergilerden muaf tutulurlardı.
    Düzenli ordu fetihleri hızlandırdı.
    Yaya  ve  müsellemler XV.yüzyıl ortalarına kadar savaştılar. XV.yüzyılda Kapıkulu Ocakları ( Yeniçeriler diye bilinir) kurulunca geri hizmete alındılar.

    18 Kasım 2018 Pazar

    İslam Ekonomisinin Ahlakî Temelleri

    İktisat kelimesi, orta yolu tutmak, aşırılıklardan uzak ve tutumlu olmak anlamına gelir. Ekonomik faaliyetin sınırsız bir şekilde yapılamayacağını, ahlaki esaslar çerçevesinde yapılması gerektiğini ifade eder.
    Hiçbir  sınır tanımayan, bireyci, hazcı ve savurgan bir ekonomik tutum sergilemek özgür iradeyle açıklanamayacağı gibi tevhid inancıyla da bağdaşmaz.
    İslam ekonomisinin ahlaki temelleri:
    1.Tüm ekonomik faaliyetlerinde helal kazanç ilkesine göre hareket etmek.
    2.Kişinin kazancından infak etmesi.
    3.Kul hakkına  riayet etmesi.
    4.İşçinin işini en güzel şekilde yapması.
    5.İş verenin ise işçisinin haklarını gözetmesi.
    6.Kanaatkârlık:Helal dairede kazancını yeterli görmek.
    7.Cömertlik:kişinin sevgisini, şefkatini, bilgisini, zamanını ve servetini paylaşması.
    8.Tasarruf:Bir şeyi idareli ve dikkatli kullanma anlamına gelir.
    9.İhsan:İyi ve güzeli tercih ederek, Allah’ın (c.c.) onu her an gördüğü bilinciyle yaşayıp .davranışlarını, eylemlerini ve niyetlerini  devamlı olarak gözden geçirerek ve bunların sonuçlarını değerlendirmeye verilen isimdir.

    Îsar: Müslüman kardeşini kendine tercih ederek fedakârlıkla vermek anlamına gelir.
    Peygamberimiz “Müslüman olan, kendisine yetecek kadar rızık verilen ve Allah’ın
    verdiklerine kanaat eden kimse kurtuluşa ermiştir.”Müslim, Zekât, 125. güzel sözüyle bize kanaatin önemini anlatmıştır.
    Cenab-ı Allah Furkân suresi, 67. ayette “Onlar, harcadıkları zaman ne israf ederler ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” buyurarak harcamada dengenin nasıl olması gerektiğini belirtmiştir.

    Ankara Savaşı ve Fetret Dönemi


     Performans Ödevi: Timur -Yıldırım Bayezid Mektuplaşma / Karşılaşma  Tiyatrosu veya Ankara Savaşı sebep ve sonuçlarını resim kağıdı veya A3 kağıt üzerinde grafik olarak göstermek.

    Timur (1370-1405), devleti İtil (Volga)’den Hindistan’da Ganj nehrine, Tanrı dağlarından İzmir ve Şam’a kadar genişletti.  1371 ve 1379 yıllarındaki iki seferi ile Harezm’i, 1389’a kadar 5 seferi ile Uyguristan’ı (Turfan, Karaşar), 1401’e kadar 4 seferi ile Irak ve Güney Anadolu’yu, 1391-1398 arasındaki 5 seferi ile Toktamış’ın Altun Orda Hanlığı’nı, 1398-1399 seferleri ile Hindistan Delhi Sultanlığı’nı 1401-1402’de Suriye’yi, 1402’de Ankara Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’ni parçaladı. Çin’i zapta giderken yolda hastalanarak öldü (1405).
    Kaynak: Timurlular Devleti
    Timur'un Altın Orda Hanlığının parçalanması sonrasında güçlenen Moskova Knezleri zamanla güçlenerek güçlü Rusya'yı ortaya çıkarmışlardır.
    Ankara Savaşı (1402)
    Nedenleri:
    1. Timur’un doğu seferi öncesinde arkasında Osmanlı Devleti gibi güçlü bir devlet bırakmak istememesi.
    2. Her iki hükümdarda da bulunan “cihan hakimiyeti” düşüncesi.
    3. Topraklarını sürekli genişleten iki devletin birbirine komşu olması.
    4. Her iki devlete sığınan beylerin ve eski hükümdarların Timur ve Yıldırım Bayezid'i  kışkırtmaları.
    Sonuçları:
    1. Anadolu Türk birliği bozuldu. Beylikler yeniden kuruldu.
    2. Osmanlı Devleti dağılma tehlikesi geçirdi.
    3. Yıldırım’ın oğulları arasında taht kavgası başlamış ve Osmanlı Devleti “ Fetret Devri’ne” girmiştir.

    4. Bizans yıkılmaktan kurtuldu ve batıda fetihler durdu.
    Fetret Devri(1402 – 1413)
         Ankara Savaşından sonra Osmanlı Devletinin başsız kalması nedeniyle şehzadeler arasında hükümdarsız geçen bu devreye “ Fetret Devri” denir. 
    1.Anadolu'daki toprakların büyük kısmı kaybedildi.
    2.Bizans,Venedik,Ceneviz,Sırp ve Bulgarlara tavizler verilmek zorunda kalındı.
    3.Balkanlarda önemli bir toprak kaybı yaşanmadı.
         Bu dönemde Rumeli'de pek fazla bir kayıp olmamasının temel sebebi Osmanlı Devletinin iskân politikası ve adaletli yönetim anlayışıdır.
    Mehmed Çelebi Dönemi
        Yıldırımın oğulları; İsa, Musa, Süleyman ve Mehmet Çelebi arasındaki taht kavgasını Mehmet Çelebi kazandı ve tek başına Osmanlı padişahı oldu.
    Onun temel politikası dışta barış içerde ise Ankara savaşı ile bozulan Anadolu Türk Siyasi Birliğini yeniden sağlamaktı.
    Anadolu'da Yapılan Faaliyetler
    1.Aydınoğullarından İzmir’i aldı.
    2.Ardından Karamanoğullarından Akşehir, Beyşehir ve Seydişehir’i aldı. 
    3.Menteşeoğulları ve Tekeoğulları Osmanlı Devletine bağlılıklarını bildirdiler. 
    4.Saruhanoğullarından Samsun’u aldı. 
    5.Böylece Akkoyunlular ve Karakoyunlular ile komşu oldu
    Şeyh Bedrettin İsyanı
      Musa Çelebi'nin Rumeli'de şeyhülislâmlığını yapmış olan Şeyh Bedrettin, Musa Çelebi taht mücadelesini kaybedince görevden alındı. Çok geçmeden devlete karşı isyan için teşkilatlanmaya başlayıp bağlılarından Börklüce Mustafa Karaburun’da, Torlak Kemal de Manisa’da devlete karşı isyan ettiler. Ayaklanmalar bastırıldı ve Şeyh Bedrettin dahil diğer isyancılar idam edildi.
    II.MURAT DÖNEMİ
    1.Osmanlı aleyhine çalışan İstanbul'u kuşattı.
    2.Germiyanoğulları,     Menteşeoğulları       ve  Candaroğulları Osmanlı'ya saldırınca kuşatmayı kaldırdı ve onlara savaş açtı.
    3.Menteşeoğullarına son verdi (1425).
    4.Karamanoğullarını da yendi. Onlar af diledi ve varlıkları devam etti.
    5.Aydınoğlu Cüneyt Bey idam edildi(1425). İzmir alınarak bölgedeki Aydın, Menteşe ve Teke beyliklerine son verildi.
    6.Germiyanoğulları toprakları vasiyet yoluyla Osmanlı Devletine kaldı (1429). 

    7.Candaroğulları , Osmanlı'ya tabi olmayı kabul ettiler(1424).

    II. MURAD DÖNEMİ’NDEKİ KÜLTÜREL GELİŞMELER
    II. Murad , bilinçli bir Türkçeciliğe sahip olup, Türkçenin gelişmesi için tedbirler almıştır.
    II. Murad Dönemi’nde, âlim ve şairlerin çoğu, eserlerini Türkçe yazmışlardır.
    Danişmendnâme (Türklerin Anadolu’yu fethini anlatan destan) yi yeniden yazdırdı. Kâbûsnâme adlı eseri Türkçeye tercüme ettirildi. Yine Osmanlı şiir mecmualarından olan Mecmûatü’n-Nezâir de II. Sultan Murad’a adandı. 
    II. Murad Dönemi’nde bilimsel ve kültürel çalışmalara verilen destek sayesinde Azerbaycan, Türkistan ve Arap Yarımadasından tanınmış birçok şair ve yazar Edirne ve Bursa’ya gelerek yerleşti.
    Döneminde birçok eserin yapılmasına öncülük ettiği için Ebü’l-Hayrat diye anıldı.
    Örnek:Bursa Muradiye Cami ve Edirne Muradiye Camii.
    Sultan İkinci Murad, Ankara civarında Basıkhisar nahiyesinin yakınında yaptırdığı büyük köprünün geçiş ücretini Mekke ve Medine’deki yoksullara gönderilmek üzere vakfetmiştir.. 
    Yine her yıl Surre-i Hümayun denen özel memurlar ve hacılardan meydana gelen bir alayı Kâbe’ye göndererek, mukaddes yerlerin bakım ve tamirini yaptırmıştır.

    11 Kasım 2018 Pazar

    ANADOLU'DA TÜRK SİYASÎ BİRLİĞİ SAĞLANIYOR

    Orhan Bey Dönemi
    Karesioğulları Beyliğinin Alınması
    Nedeni: Karesioğulları Beyliğindeki taht kavgaları
    Sonuçları: 
    1.Osmanlı donanmaya ve deniz gücüne sahip olmuştur.
    2.Karesi devlet adamları kadrosu Osmanlı hizmetine geçtiğinden Osmanlı Devlet kadrosu güçlenmiştir.
    3. Osmanlı, Anadolu Türk siyasi birliği yolunda ilk adımı atmıştır.
    1.Murat Dönemi
    • I. Murat döneminde, Anadolu Türk birliğini sağlamada barışçı bir politika izlendi.
    • Germiyanoğlu Süleyman Şah, I. Murat'ın oğlu Bayezit'le kızını evlendirdi.  Bu evlilikle Kütahya, Tavşanlı, Emet ve Simav'ı çeyiz olarak Osmanlılara verdi.
    • I. Murat Hamitoğulları'ndan da Akşehir, Isparta, Yalvaç, Beyşehir ve Seydişehir para karşılığı satın aldı.

    Yıldırım Bayezid Dönemi

    • Anadolu Türk birliğini sağlamak için yapılan faaliyetler, Yıldırım Bayezid döneminde hızlandı. Bu dönemde Türk birliği savaş yoluyla sağlanmaya çalışıldı.
    • Bu amaçla, Saruhanoğulları, Aydınoğulları, Menteşeoğulları, Germiyanoğlulları, Karamanoğulları, Hamitoğulları, Eretna Beyliği ve Candaroğulları'nın Kastamonu kolu Osmanlılara katıldı. Böylece Anadolu Türk birliği büyük ölçüde sağlanmış oldu.
    • Yıldırım Bayezit, 1399'da Memluklere bağlı olan Dulkadiroğulları Beyliği'nden Malatya, Besni, Darende ve Elbistan'ı alarak sınırlarını, Orta Fırat'a kadar genişletti. Bu durum,  Osmanlı Devleti ile Memlukluların arasını bozdu.

    5 Kasım 2018 Pazartesi

    Sosyal Hayatı Olumsuz Etkileyen Bazı Etkenler-3

    5.Yaralama ve Öldürme
    İslam dini,yeryüzünde güven ve huzur ortamı oluşturmak için can, mal, akıl, nesil ve dinin korunmasını en temel hak saymıştır. İşte bu yaralama ve öldürme bunlardan can hakkının ihlalidir.
    Yaralama, kasten veya kazaen meydana  gelebilir.Tedbirsizlik,trafik kazaları,alkollü araç kullanımıyla ve  işyerinde iş güvenliğinin sağlanmaması nedeniyle oluşan yaralanmalar da bunlardandır.Bu da bir can hakkının ihlalidir
    Cenab-ı Hak, Mâide suresi, 32. ayette “… Kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur…” buyurarak öldürmenin ne kadar kötü ve can kurtarmanın ne kadar iyi olduğunu göstermektedir.
    6. Zina
    Zina, evlilik bağı olmaksızın iki kişinin gayrimeşru ilişki kurmalarına denir.
    Cenab-ı Allah, İsrâ suresi, 32. ayette “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.” buyurarak bu çirkin işi kesinlikle yasaklamıştır.
    Ailenin huzuru için en önemli dayanak noktası eşlerin birbirlerine olan sadakatleridir.Bu sadakatsizliğin en bariz göstergesi  zinadır.Zina, nesli ve aile yapısını bozan gayri ahlaki bir davranıştır. Ayrıca bu davranış aile ve toplum ahlakını çökertmekte, psikolojik huzursuzluklara ve sosyal dengesizliklere sebep  olmaktadır.
    7. Alkol ve Madde Bağımlılığı
    Akıl, iyi ile kötüyü ayırt etmemizi; irade ise  iyi veya kötüden birini seçmemizi sağlar. İslam’da akıl, can, nesil, mal ve din korunması gereken temel değerlerdir.
    Cenab-ı Hak, Mâide suresi, 91. ayette "Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?" buyurmakta. 
    Dinimizin yaşamış pratik örneği Peygamber Efendimiz de" İçki,bütün kötülüklerin anasıdır." (Nesai, Eşribe, 44.) buyurarak bu konuda bize yol göstermektedir.
    Alkol ve madde bağımlılığı sonucunda bireyde stres ve kaygı seviyesi yükselir, akıl ve irade sağlıklı bir şekilde kullanılamaz hale gelir.
    Alkol; trafik kazalarına,aile içi  şiddete yol  açtığı gibi üretkenliğimizin ve yeteneklerimizin de körelmesine sebep olur.

    4 Kasım 2018 Pazar

    Rumeli'de Genişleme



    İsteğe bağlı  performans ödevi : Yahya Kemal Beyatlı'nın Akıncılar şiirinin  güzel bir şekilde okunması veya İskân Sisteminin araştırılması.
    Rumelide İlk Toprak Parçası (1353)
    Nedenleri:
    1.Bizans İmparatoru’nun Sırplar ve Bulgarlar karşısında Osmanlıdan yardım istemesi 
    2. Bizans İmparatorunun taht kavgalarında Osmanlıdan yardım istemesi
    Sonuçları:
    1. Osmanlı Bizansa yaptığı yardımlar karşılığı Çimpe Kalesini almıştır(1353)
    2.Osmanlı, Rumeliye yapacağı seferlerde önemli bir askeri üs elde etmiştir.
    3.Rumelide ilk toprak parçası ele geçirilmiştir.
    Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Süleyman Paşa ise Bizans’taki otorite boşluğundan faydalanarak Lüleburgaz,Gelibolu, Tekirdağ, Malkara, Keşan ve Çorlu’yu ele geçirdi. Hedef:Bizans'ın batıyla bağlantısını kesmekti.
    Bizans'la Antlaşma(1357)
    Sebepleri:
    1.Orhan Bey'in on iki yaşındaki oğlu Halil'in Foçalı Rumlarca  kaçırılması.
    2.Rumeli Fatihi Şehzade Süleyman Paşa'nın vefatı.
    Sonuç: Osmanlı- Bizans arası sükunet yaşandı.
    Buraya kadar ilişkiler çatışma ve uzlaşma şeklinde olmuştur.
    Yıldırım Bayezid Dönemi Osmanlı-Bizans İlişkileri
    Hedef: Osmanlı  toprak bütünlüğü
    Olay:İstanbul Kuşatmaları.
    A.Kuşatma için Anadolu Hisarını yaptırdı(1391) ve kuşattı.
    B.İlk kuşatmayı Niğbolu Savaşı nedeniyle kaldırdı(1396).
    C.1402'de  İstanbul'u ikinci kez kuşattı.
    D. İkinci kuşatmayı ise Timur tehlikesi nedeniyle kaldırdı.
    E.Bizansla  antlaşma imzalandı.
    Sonuç:
    1. Bizans,İstanbul'da Türk Mahallesi,camii ve Türkler için Türk Kadıyı kabul etti.
    2.Bizans,Osmanlı'ya yıllık vergi vermeyi kabul etti.
    3.Osmanlı'nın Bizans karşısında siyasî üstünlüğü oluştu. 
    Osmanlı Devleti'nin Rumeli ve Balkanlar'da Hakimiyet Kurmasındaki  Etkenler
    A.1.Murat  döneminde Balkanların kapısı olan Edirne'nin fethi(1363).
    B.Balkanlardaki krallıkların ve feodal beylerin kendi aralarındaki mücadeleleri.
    C.Katolik,Ortodoks ve Bogomil hristiyan mezhepleri arasındaki mücadeleler.
    D.Büyük  veba  salgını
    E.Akıncı uç beyleri  ve kumandanları
    F.Şeyhler ve dervişler.(Bkz.Prof.Dr.Ö.L.Barkan Kolonizatör Türk Dervişleri makalesi)
    G.Ahiyân-ı Rum ( Müslüman Türk Esnaf Teşkilâtı).
    H.Baciyân-ı Rum (Üretim,İskân ve İrşad faaliyeti yapan Müslüman Türk Kadınları Teşkilâtı).
    Akıncılar
     Kimlik: Sınırlardaki hafif süvari birlikleri olup hem güvenliği sağlar, hem de sınır ötesine akın yaparlardı.Misal:Evrenos Bey,Hacı İlbeyi,Mihal Bey.
     İşlev: Hizmetleri karşılığı toprak verilir. Bununla imar ve iskân sağlanırdı.
     Yapılan Savaşlar
    1.Murat döneminde  Haçlılarla Çirmen,1.Kosova savaşları yapıldı ve kazanıldı.
    Yıldırım Bayezid döneminde bütün(İng.Fr.Alm.dahil) haçlılarla Niğbolu Savaşı yapıldı ve kazanıldı(1396).
    II.Murat döneminde Varna Savaşı ve II.Kosova Savaşıyla (1448)Osmanlı'nın Balkan hakimiyeti  kalıcı hale geldi.