AVRUPADA REFORM SÜRECİ



1.Augsburg Barışı   -->1555,Almanya
A.Protestanlık  mezhebi ,resmen Katoliklikten ayrılmış oldu.
B.Protestanlığa tamamen , Kalvinciliğe kısmen özgürlük tanındı.
C.Her bir eyalette tek bir mezhep zorunlu yapıldı.
2.Nantes Fermanı -->1598,Fransa
A.Fransa’da Kalvinci Protestanlara mezhep özgürlüğü tanındıàProtestanların yanında Kalvincilere de tamamen özgürlük tanınması.
B.Fransa’da 1685 Fontainebleau  Fermanıyla Nantes Fermanı kaldırılmıştır.
3.Westphalia  Antlaşması -->1648,Almanya
A.Kalvinizm tüm Avrupa’da  resmen tanındı.
B.Halka  yönetene  bağlı olmaksızın mezhep seçme özgürlüğü tanındıà Augsburg Barışının genişletilmesi
C.Laik sistemin başlangıcı olarak kabul edilmektedir.
Augsburg Barışı -->Nant Fermanı --->Westphalia Barışı
 (Almanya)              (Fransa)                (Avrupa)
  Protestanlık           Kalvinizm            Mezhep seçme özgürlüğünün genişletilmesi
                                                             

Okuma Parçası İlk Savaş Uçağını Osmanlı Düşürdü

İlk savaş uçağı Osmanlıya karşı kullanıldı

İtalya Osmanlı Devleti’nin ‘’ Trablusgarp’ı iyi yönetmediği ve medeniyetten geri bıraktığı gerekçesi’’ (sömürgecilerin değişmeyen yalanı)1911 Eylülünde Trablusgarp’a saldırması dünya harp tarihinde bir çok ilklerin de yaşanmasına neden oldu.


İsmail Çal
Dünya Tarihinde ilk savaş uçağı 1911 yılında Trablusgarp Savaşında İtalyanlar tarafından Osmanlı Devletine karşı kullanıldı.
Wright kardeşlerden Orville Wright tarafından 1903 yılının sonlarında gerçekleştirilen 12 saniyelik ilk motorlu uçuştan sonra havacılık hızlı bir gelişme içerisine girmişti.1910’lu yıllara gelindiğinde Avrupa ülkelerinin bir çoğu uçağı harp sahasında kullanmak üzere hava gücü oluşturma çabasına girmişlerdi.
Osmanlı ülkesinde ise ilk uçak İstanbul semalarında 2 Aralık 1909 tarihinde Fransız pilot Baron de Catters tarafından uçuruldu. Büyük ilgi gören bu uçuşun arkasından zamanın Harbiye Nazırı ve Genelkurmay Başkanı Mahmut Şevket Paşa’nın,  pilot yetiştirme ve hava kuvvetlerini oluşturma çalışmalarını başlattığında yıl 1911’di. Henüz daha Trablusgarp Savaşı başlamamıştı. Aslında Osmanlı Devleti havacılık çalışmalarını başlattığında geç kalınmış değildi. İlk havacılık çalışmalarında uçak sanayisi üzerinde durulmamış daha çok pilot yetiştirmeye ağırlık verilmişti. Uçaklar yurt dışından çeşitli ülkelerden satın alınıyordu.
İtalya Osmanlı Devleti’nin ‘’ Trablusgarp’ı iyi yönetmediği ve medeniyetten geri bıraktığı gerekçesi’’ (sömürgecilerin değişmeyen yalanı)1911 Eylülünde Trablusgarp’a saldırması dünya harp tarihinde bir çok ilklerin de yaşanmasına neden oldu. Bu saldırı sırasında İtalyanlar yanlarında 28 uçak ve 4 balondan oluşan bir hava gücü getirdiler.
Tarihte ilk kez savaş uçağı İtalyanlar tarafından Osmanlı Devletine karşı Trablusgarp Savaşında kullanıldı. İlk hava keşfi, ilk hava fotoğrafı, ilk havadan topçu ateşi yönlendirmesi, ilk hava bombardımanı bu savaş sırasında yaşandı. Tabi ki bu arada uçağa yerden ateş açan ilk millet ve ilk havacıyı vuran millet de Türkler olarak kayda geçti. Fakat savaş uçaklarının bu ilk denemesi özellikle İtalyan komutan tarafından yeterli görülmedi.
Osmanlı Devleti de Trablusgarp Savaşında uçak kullanmak için harekete geçti. Fransa’dan satın alınan uçakların Cezayir üzerinden Trablusgarp’a geçirilmesi düşüncesi hayata geçirilemedi. Bu konuda ki en önemli eksik yerli pilot olmamasıydı. Avrupa’ya eğitim için gönderilmiş olan iki pilot adayının eğitimi daha sona ermemişti. Yeterli pilot olmadığı için yabancı pilot kullanılıyordu. Hatta Balkan Savaşları sırasında bir Amerikalı pilotun uçağı ile birlikte karşı tarafa geçtiği ve dahası Edirne’nin borbardıman edilmesinde rol aldığı söylentileri yer almaktadır.
Ekonomik imkanların yetersizliği havacılık alanında özellikle 1911-1913 arasında çok yavaş yol alınabildi. Bu dönemde özellikle bağış kampanyalarından istifade ile havacılık geliştirilmeye çalışıldı. I.Dünya Savaşı sırasında ise Türk Havacılığı Almanlara teslim edildi. I. Dünya Savaşına ise Fransa’nın sipariş edilen uçakları vermemesi ile elde bulunan 6 uçakla girilmiş, savaşın sonlarına doğru 300 uçağa ulaşılmıştı.
 I.Dünya Savaşı sonunda, Elazığ, Konya ve İstanbul Yeşilköy Hava İstasyonlarında yaklaşık 75-100 civarında yarıya yakını çalışır durumda uçak bulunuyordu.
Kaynak
1-      Büyük Taarruzda Türk Havacığı,Rahmi DOĞANAY,Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 1, Sayfa: 375-388, ELAZIĞ-2003, http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/rd_havacilik/rd_havacilik.htm
2-      İstiklal Savaşında Orduya Uçak Bağışlayan İşadamı ‘’Erzurumlu Nafiz Bey’’, Dr. Osman YALÇIN,http://www.turkishstudies.net/Makaleler/1685337861_100_osman_yal%c3%a7%c4%b1n.pdf
3-      Tayyareden Uçağa:Milli Hava Sanayiinin Kuruluşunda Türk Halkının Yaptığı Bağışlar,Yrd.Dr.A.Fahimi AYDIN,http://www.karam.org.tr/Makaleler/1479317909_004_aydin.pdf
Alıntı 

Okuma Parçası Kazaklar





 Kazaklar Slav kökenli olup, Türkî bir kavim olan Kazaklarla ilgileri yoktur. Bunlar Osmanlı Himayesindeki Kırım Hanı'na itaat etmeyerek Moldovya'dan Hazar'a uzanan step bölgelerine sığındıkları için bunlara kaçak manasında Kazak denirdi (farklı dillere göre Kozak, Kosak, Cossack, Kossak). Bunlar yağmalardan elde ettikleri ganimetlerle geçinirlerdi.


Bir Kazak savaşçı
Kazaklar, 17. yüzyılda Karadeniz kıyılarının ve İstanbul'un başına bela oldu. Kazaklar; Akkirman,Kili,Tuna,Kefe,Trabzon,Sinop gibi gölgeleri yağmaladılar. Hatta 1615,1620 ve 1624 yıllarında İstanbul'un Karadeniz kıyılarını yağmaladılar. Bu yağmalar İstanbul'da bir kaos yarattı. Yağmaların sonucu kıtlığa kadar vardı.

Kazaklar Osmanlı düşmanlarının vazgeçilmez müttefiki ve kuklası oldular. Kazaklar'ı Osmanlılar'a saldırmaya teşvik edenler arasında; Ruslar, Almanlar, Lehler ve Papa bulunuyordu. Kazaklar ateşli silah kullanmaları sayesinde Tatarlar'a karşı üstünlük sağlıyordu. Ancak barut için Rusya ve Lehistan'a bağımlıydılar ve bu onları Ruslar ve Lehler için kullanılabilir kılıyordu.

Kazakların yağma faaliyetlerinden sonra Lehistan'a sığınıyorlardı. Saldırılar Kuzey Anadolu sahillerindeki halkı tedirgin etmiş, birçok karadenizli iç kesimlere göç etmek zorunda kalmıştı.

Osmanlı donanması önlem olarak Karadeniz'de devriye gezmeye başladı. Ancak küçük Kazak şaykaları çok süratli hareket ediyor, büyük Osmanlı gemileri bunları kontrol edemiyordu. Osmanlılar Özi (Dinyeper) Irmağı'nın ağzına kaleler inşa etti.

Kazakların en büyük yağması, 1624 İstanbul Yeniköy yağmasıdır. Kazaklar 124'te Azak Kalesini ele geçirdiler. Osmanlı kuvvetleri kaleyi geri alamadı. Ancak 5 yıl sonra Rusların tehdit edilmesiyle kale tahliye edildi.

Khmelnisky'nin Kiev'e girişi
Kazaklar 1649'da Khmelnisky liderliğinde yarı bağımsız bir devlet kurdular. Bu Kazak lideri Lehistan'ın hakimiyetinden kurtulmak için Osmanlılar'a yaklaştı. Ancak istedikleri desteği alamayınca Rus hakimiyetine girdiler. Bu durum Osmanlılar için tehlike yarattı.  1672'de Kazak meselesini çözmek amacıyla Kamaniçe Lehistan'dan alındı.Yapılan anlaşmada "Osmanlı'ya tâbi olan Kazaklar'a toprakları geri verilecektir." maddesi yer aldı. Ruslar'ın Kazaklar üstündeki etkisini kırmak için 1678'de Merzifonlu Kara Mustafa Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu Çehrin'i fethetti. Bu savaş, Ruslarla yapılan ilk büyük savaştır. Bu savaş ile Viyana bozgununa kadar bu bölgedeki Rus hakimiyeti kırıldı.


İzmir İktisat Kongresi

İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat-4 Mart 1923)

MİLLİ SINIRLARDAN MİLLİ EKONOMİYE
İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat-4 Mart 1923)
İzmir İktisat Kongresi'nde yeni Türkiye'nin ekonomik sorunları tartışıldı. Bu kritik devrede, ekonomik sorunları düzenlemek için kararlar alan İzmir İktisat Kongresi'nde, savaşlardan yorgun çıkan halka ekonomik yön vermek ve harap olan yurdu kalkındırmak için yapılması gerekenleri tespit etmek amaçlanıyordu. İzmir İktisat Kongresi sonunda; kongreye katılanlar oybirliği ile Misak-ı İktisadı kabul ederek, modern ve müreffeh Türkiye için canla başla çalışmaya and içti.

Alınan başlıca kararlar 
1.   Hammaddesi yurt içinde olan endüstri kollarının kurulması,
2.   Özel girişimcilerin desteklenmesi,
3.   Yatırımcılara kredi sağlayacak bankaların kurulması,
4.   Günlük tüketim mallarına öncelik verilmesi,
5.   Önemli kuruluşların ulusallaştırılması,
6.   Sanayiyi özendirici yasaların çıkarılması, özellikle gümrük tarifelerinin ulusal sanayinin kalkınma gereksinimlerine göre değiştirilmesi.


XVII. YÜZYILDA AVRUPADA BİLİM VE TEKNİK

XVII. YY’DA AVRUPA’DA BİLİM-TEKNİK

  • Yapılan bilimsel gelişmeler sonunda bu dönem akıl çağı olarak adlandırılmıştır.
  • Bu dönemdeki çalışmalar Avrupa’da sanayinin hızla gelişmesini sağladı.
  • Gelişen sanayi bir sonraki yüzyılda yaşanacak olan Sanayi İnkılabı'nın da zeminini hazırlamıştır.
  • Sanayisi gelişen Avrupa devletleri, dünya siyasetinde daha çok sözü geçen bir güç haline geldi.


XVII. YÜZYILDA AVRUPA’DA SİYASİ DURUM

XVII. YÜZYILDA AVRUPA’DA SİYASİ DURUM

Otuz Yıl Savaşları

Sebebi: Kutsal Roma İmparatorluğu ile İspanya Krallığının Protestanlığı ortadan kaldırmak için Protestanlara savaş açmasıdır.

1618-1648 yılları arasında Avrupa’da otuz yıl devam mezhep savaşları yapıldı. Bu savaşlarda Almanya (Kutsal Roma- Germen İmparatorluğu ve İspanya Krallığı),

Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu(Almanya), Protestan Alman Prensleri, Fransa, Danimarka, Hollanda ve İsveç karşısında yenilgiye uğradı.Westfalya Antlaşması imzalandı. (1648) Bu antlaşma sonrası Avrupalılar mezhep seçme özgürlüğünü elde ettiler.

Bu savaşlar sonunda;

Kutsal Roma imparatorluğu dağıldı.
İspanya güç kaybetti.
Fransa, Kutsal Roma -Germen imparatorluğundan toprak aldı.
İngiltere Otuz yıl savaşlarına katılmamıştır. Kraliçe I. Elizabeth otoritesini artırdı ise de çıkan ayaklanmalar sonunda İngiltere de parlamento kuruldu.

İspanya 17. yüzyılda güç kaybederek sömürgelerini yitirdi.

Otuz yıl savaşları sonunda Hollanda ve İsviçre bağımsızlıklarını ilan etti.

Lehistan da ki taht kavgaları ve Rusların genişlemesi sonucu Lehistan gücünü koruyaınadı.

İsveç Otuz Yıl savaşlarında galip geldiği için gücünü artırdı.

Rusya I. Petro ile güçlendi.

SULTAN IV.MURAT DÖNEMİ SİYASİ OLAYLARI VE ISLAHATLARI

İran Savaşları :
Revan Seferi(1635) :
Sebep:İran’ın Anadolu’da Celali ayaklanmalarını vesile bilerek Bağdat’ı ele geçirmesi.
Sonuç:  İlk seferinde Revan ve Ahıska Safevilerden alındı.
Bağdat Seferi (1638)
Sebep: İran’ın saldırılarına aynı ritimde devam etmesi 
Sonuç: 1.Bağdat alındı.
             2. 1639’da Kasrı Şirin Antlaşması imzalandı.
Kasrı Şirin Antlaşması
• Bağdat ve Musul (Irak) Osmanlıda, Revan ve Azerbaycan İran’da kaldı.
• Zağros dağları taraflar içinde hudut olarak onaylandı.
• Kafkaslar Osmanlıyla İran arasında paylaşıldı
Sonuç:
• Yaklaşık olarak bugünkü Türk-İran hududu çizildi.
• Doğu’da uzunca bir süre devam eden bir sulh çağı başladı
• Azerbaycan Türkleri ile Anadolu Türkleri arasındaki bağ koptu.
Osmanlı – Lehistan İlişkileri :
Lehistan’ın İran savaşlarını vesile bilerek Hotin antlaşmasıyla ödemesi lazım gelen vergiyi ödememesi, Lehistan himayesindeki Kazakların Osmanlı topraklarına saldırması üzerine IV.Murat bu ülke üzerine sefere çıkmaya hüküm verdi. Lehistan’ın antlaşma koşullarına uyacağı ve vergisini ödeyeceği şartı ile tekrardan sulh istemesi üzerine seferden vazgeçildi.
Osmanlı – Venedik İlişkileri :
Osmanlı-İran savaşlarından yararlanmak fikriyle Venedik, Dalmaçya kıyılarında ayaklanma çıkarmıştı. IV. Murat Venedik üzerine bir sefere hazırlanırken bağlaşık bulamayan Venedik Osmanlıdan sulh talep etmek zorunda kaldı. Savaş tazminatı ödemek yolu ile anlaşma sağlandı.
ISLAHATLARI:
1.Celali isyanları kuvvet  kulllanılarak bastırıldı.
2. Bozulan devlet düzeni yine sağlandı. 
3.Maliyeyi  gereksiz harcamaları kısarak düzeltti
4.Devlet adamlarına kötü gidişatı durdurmak için raporlar hazırlattı.


Türk Kültürleri ve Türklerde Yönetim



İlk Türk Devletlerinde Güç ve Yönetim Yapısı


Türk toplum ve devlet yapısı .

Boylar şeklindeki yaşam, sosyal dayanışma ve canlılık doğurmuştur. Bu durum  ise hareketliliğin  sağlanabilmesini   sağlamıştır.
Türklerde aileye verilen önem   Türk  varlığının korunmasını ve devamına sebep olmuştur.
Tarihte sırasıyla şu Türk devletleri oluşmuştur:  Asya Hun Devleti, Kök Türk,Uygur Devleti ve diğerleri.
Tarih boyunca Türklerde birliktelik sağlanması ,büyük devlet olunması ( Örnek:Mete Han ,Mukan Kağan,Kapgan Kağan ) sonucunu vermiştir.
İç   İsyanlar ise devletin zayıflamasına, bu durum ise  devletin yıkılması (Örnek:Kapgan Kağanın son vakitleri )  sonucuna yol açmıştır.
TÜRKLERDE   GÜCÜN  MEŞRUİYET KAYNAĞI
Kut  Anlayışı: Yönetme yetkisinin Gök Tanrı tarafından verildiğine inanma. Bahsedilen bu kut anlayışında :
1.Belli  ailelerden olma şartı (  Hunlarda  Tu-ku,Kök Türklerde  Âşina,Uygurlarda Yağlakar)
2.Hükümdar adayları mücadelesi sonucunda kazananın kut sahibi sayılması.
3.Kurultayın hükümdar seçmesi. Ancak, yine de mücadele olabilmesi durumu mevcuttu.
Ünvanları: han,şanyü,ilteber,kağan,yabgu,erkin …
Sembolleri:taht,davul,otağ,kotuz,tuğ ve yay.
Türklerde Hükümdarın Yetkileri: töre, idare ve yargı (gerekirse)
Bozkırın zorlu şartları göçebeliği, göçebelik otlak bulma arayışını; bu ise savaşı  getirmiştir.
Hayatları yaylak ve kışlak arasında konar göçer olarak geçmiştir.
Hunlar, göçebe  yaşarken ,Uygurlar Çinle yakınlaşma ve Maniheizm dininin etkisiyle yerleşik  hayata  geçmeye başlamışlardır.Ancak Türklerde göçebelikte kısmen devam etmiştir.                                                                      
GÜÇ  PAYLAŞIMI  VE YÖNETİM
Kurultay: Kağan,hatun,hanedan üyeleri,aygucı (hükümdardan sonraki en yetkili kişi) ve boy beylerinden oluşan bir meclis konumundaydı.
Üyelerine toygun adı verilirdi.
Katılım sadakat    ,    katılmama ise isyan kabul edilirdi.
Yürütme işini Ayukı adı verilen bir tür bakanlar kurulu olan kurul yapardı.Bunun buyruklar adı verilen bakanlar gibi olan üyeleri vardı.
Devlet   teşkilatlanması ise İkili Teşkilat  şeklinde olup ,doğuda  Kağan bizzat  yönetirken,batıyı yabgu unvanıyla kardeşi  ya da hanedandan biri yönetirdi.           

TYT- YKS SORU DAĞILIMI VE TARİH KONU DAĞILIMI


TESTLER
SoruSayısı
Türk Dili ve Edebiyatı-Sosyal Bilimler-1
Türk Dili ve Edebiyatı24
Sosyal Bilimler-1
Tarih -110
Coğrafya-16
Toplam40
Matematik Toplam40
Sosyal Bilimler-2
Tarih-211
Coğrafya-211
Felsefe Grubu (Mantık, Psikoloji, Sosyoloji)12
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi6
Toplam40
Fen Bilimleri
Fizik14
Kimya13
Biyoloji13
Toplam40
İkinci oturumdaki testlerin dağılımı

2018 YKS Tarih-1 Konuları
Tarih Bilimine Giriş
Uygarlığın Doğuşu ve İlk Uygarlıklar
Eski Türk Tarihi
İslam Tarihi
Türk-İslam Devletleri(10-13. yüzyıllar)
Türkiye Tarihi(11-13. yüzyıllar)
Beylikten Devlete(1300-1453)
Dünya Gücü Osmanlı Devleti(1453-1600)
Yeniçağ Avrupası(1453-1789)
Osmanlı Kültür ve Medeniyeti
Arayış Yılları(17. yüzyıl)
18. Yüzyılda Değişim ve Diplomasi
En Uzun Yüzyıl(1800-1922)
20. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Devleti
1. Dünya Savaşı Milli Mücadeleye Hazırlık Dönemi
Kurtuluş Savaşında Cepheler
Türk İnkılabı
Atatürkçülük ve Atatürk İlkeleri
Türk Dış Politikası


2018 YKS Tarih-2 Konuları
Tarih Bilimine Giriş
Uygarlığın Doğuşu ve İlk Uygarlıklar
İlk Türk Devletleri
İslam Tarihi ve Uygarlığı
Türk-İslam Devletleri
Türkiye Tarihi
Beylikten Devlete(1300-1453)
Dünya Gücü Osmanlı Devleti(1453-1600)
Yeniçağ Avrupası(1453-1789)
Osmanlı Kültür ve Medeniyeti
Arayış Yılları(17. yüzyıl)
18. Yüzyılda Değişim ve Diplomasi
En Uzun Yüzyıl(1800-1922)
20. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Devleti
1. Dünya Savaşı Milli Mücadeleye Hazırlık Dönemi
Kurtuluş Savaşında Cepheler
Türk İnkılabı
Atatürkçülük ve Atatürk İlkeleri
Türk Dış Politikası
​Atatürk’ün Ölümü
​Yüzyılın Başlarında Dünya
​İkinci Dünya Savaşı
​Soğuk Savaş Dönemi
Yumuşama Dönemi ve Sonrası
​Küreselleşen Dünya
​Türklerde Devlet Teşkilatı
Türklerde Toplum Yapısı
​Türklerde Hukuk
Türklerde Ekonomi
​Türklerde Eğitim
Türklerde Sanat


Birinci Oturum


Temel Yeterlilik Testi (TYT)
Temel Yeterlilik TestiSoru SayısıToplam SüreSoru Başına Ortalama Süre
Türkçe401,125 dk.
Sosyal Bilimler20
·        Coğrafya: (5 soru)
·        Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi: (5 soru)
·        Felsefe: (5 soru)
·        Tarih: (5 soru)
Temel Matematik40
Fen Bilimleri
·        Biyoloji: (6 soru)
·        Fizik: (7 soru)
·        Kimya: (7 soru)
Toplam120135 dk.



İkinci Oturum
Sözel, Sayısal ve Eşit Ağırlık Testleri
TestlerSoruSayısıCevaplanacak Soru Sayısına GöreSoru Başına Ortalama Süreler
İki Test80 SoruÜç Test120 SoruDört Test 160 Soru
Türk Dili ve Edebiyatı-Sosyal Bilimler-1402,25 dk1,5 dk1,125 dk
Sosyal Bilimler-240
Matematik40
Fen Bilimleri40
Toplam160180 dk (3 saat)180 dk (3 saat)180 dk(3 saat)

Okuma Parçası Kıbrıs Barış Harekatı


Birinci harekât

Türkiye’nin Kıbrıs’ta barış, kardeşlik ve özgürlük için giriştiği harekât, 20 Temmuz sabahı erken saatlerde başladı.
Türkiye Cumhuriyeti tarafından Başbakan Bülent Ecevit Kıbrıs konusunu görüşmek ve gerekirse ortak müdahale yapılabilmesi için İngiltere'ye gitti. Bu sırada koalisyondaki MSP Lideri ve Başbakan Vekili Necmettin Erbakan Milli Güvenlik Kurulu'nu Başbakan Ecevit'in talimatıyla toplayarak müdahale kararının alınmasını sağladı.
Karar, İngiltere ve Yunanistan Büyükelçilerine bildirildiği gibi Ankara'da bulunan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Joseph Sisco'ya da iletildi. Libya'dan uçaklar için motor yağı, napalm malzemesi, 20 mm'lik top mühimmatı; İran'dan roketatarlar; Pakistan'dan mühimmat ve sağlık malzemesi teslim alındı.
20 Temmuz 1974 sabahı Türk ordusu, adaya saat 6:05'ten itibaren havadan indirme ve denizden çıkarma yapmaya başladı. Türk paraşütçüleri Lefkoşa'nın kuzeyine, Hamitköy - Gönyeli ve Pınarbaşı bölgelerine indi. Denizden çıkarma, Deniz Piyade Tugayı'na bağlı askerlerce Karaoğlanoğlu (Pentemili) plajına yapıldı. Rumlar, Türkiye'nin 1963 ve 1967'deki gibi adaya müdahale edemeyeceğini düşünmüş bu yüzden ilk başta etkili müdahale edememiş, akşama doğru karşı harekata başlamışlardır. Rumların karşı taarruzu 20 Temmuz akşamından 21 Temmuz sabahına kadar sürmüş, fakat Rum birlikleri başarı sağlayamamış Türk kuvvetleri mevzilerini korumayı başarmıştır. Ertesi gün tekrar ilerlemeye devam eden 4. Paraşüt Taburu, Rum birlikleri tarafından saldırıya uğrayan Kıbrıs Türk Alayı ile birleşerek Lefkoşa Havalimanı ve Kaymaklı bölgesine taarruza başladı. 2. ve 3. Türk Komando Taburları da Zeytinli istikametinde ilerlemeye başladı. 22 Temmuz'da 3. Paraşüt Taburunun taarruzu sonucu, Deliktepe'nin ele geçirilmesiyle, Türk birlikleri önce Girne’ye girdi, daha sonra da Lefkoşa’ya yöneldi. Ateşkes başlamadan Girne-Lefkoşa hattı birleşti.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 353 sayılı kararının 5. maddesi gereği 22 Temmuz 1974 tarihinde ateşkes ilan edildi. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bu müdahalesinin sonucunda Yunanistan'daki cunta idaresi ve Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki Nikos Sampson Hükûmeti görevini bıraktı.
İkinci harekât: Parola "Ayşe Tatile Çıksın"
Ancak 8 Ağustos'ta II. Cenevre Konferansı'nın yapılmakta olduğu zamanda Türklerin Limasol ve Larnaka civarında bir miktar köyü boşaltmış olmalarına rağmen, Rum Millî Muhâfız Alayı ve EOKA-B ele geçirdikleri yerleri tahliye etmedikleri gibi ellerindeki esirleri de serbest bırakmamışlardır.
Cenevre'de sürdürülen görüşmeler sırasında anlaşmanın mümkün olmadığı kanaati kesinleşince harekâtın yeniden başlatılacağı anlamına gelen "Ayşe Tatile Çıksın" (Ayşe, Turan Güneş'in kızı Ayşe Güneş'in adıdır.) parolasını Türk Dışişleri Bakanı Turan Güneş, Başbakan Bülent Ecevit'e bildirdi.
Bunun üzerine 13 Ağustos'ta Türk birlikleri tekrar ilerlemeye başladı. Türk birlikleri 14 Ağustos'ta başkent Lefkoşa'ya, 15 Ağustos'ta Lefke ve Magosa'ya girdi.
Harekât neticesinde bir taraftan Magosa'ya diğer taraftan Lefke'ye varılarak Türk tarafının sınırları çizildi.
Kıbrıs Barış Harekatı sonunda tarafların kayıpları şöyleydi: Türk Silahlı Kuvvetleri'nden 415 Kara, 65 Deniz, 5 Hava, 13 Jandarma olmak üzere toplam: 498 şehit ve 1.200 yaralı vermiştir. Kıbrıs Türk tarafı ise, 70 mücahit ölü, 270 sivil ölü, 1,000 yaralı. Kıbrıs Türkleri genel olarak 1672 şehit ve binlerce yaralı vermiştir. Rumlar ve Yunanlılar ise 4 bin ölü, 12.000 yaralı vermiştir


Sonuç olarak harekat toplamda 20 Temmuz da başlayıp 15 Ağustosta sona  ererek 25(yirmi beş) gün ; yaklaşık olarak bir ay sürdü.


 


Okuma Parçası Hazar Devleti



Hazar Devleti
Hazar Devleti, kafkaslarda kurulan, museviliği benimsemiş tek Türk devleti olma özelliğini taşır. 
Hazar Devleti, Türk Tarihi açısından dikkatle ele alınması gereken dönemlerden biri olma özelliğini taşır. Zira Gök Tanrı ve İslam inancının dışında bir inanışa sahip az sayıda Türk Topluluklarından biridir. Hazarlar, Karadeniz’in Kuzeyinden Avrupa’nın Doğusuna kadar olan Kafkasya bölgesinde hakimiyet kurmuş, Avrupa’nın önemli devletlerinden biri haline gelmiş, bölgedeki ticareti ve dönemin politikalarını şekillendiren önemli bir politik unsur olma özelliğini taşır. 
Hazarların devlet isminin kaynağı Kaz kökünden gelmektedir. Kaz (Kezen/Gezen), Er (Yiğit Kişi) anlamına gelir. Zaman içerisinde Kazer, Hazer ve Hazar olarak günümüz telaffuzu ile şekillenmiştir. 
Hazar Devleti, tarihi gelişimlerini yazılı olarak arşivlememiştir. Hazar Devleti dönemine ait bilgileri, ilişkide bulunduğu Rus, Bizans ve Arap tarihlerinde elde ettiğimiz bilgiler ile değerlendirebiliyoruz. Her ne kadar devleti yöneten Hanların isimlerini ve yönetim sürelerini bilemesek de, komşu devletler ile ilişkilerine ait pek çok detaya ulaşabiliyoruz. 
Hazarların Devlet yönetim ve teşkilatlanma şeklinin tam olarak Türk’lere özgü olduğunu tespit edebiliyoruz. Zira Bizans, Rus ve Arap kaynakları Hazarlardan açıkça Türkler olarak bahsetmiştir. Hazar toplumunun dini inancı, Göktürklerde de olduğu gibi Tek Tanrılı Gök Tanrı inancıydı. Devletin yönetim kademeleri de bu inancı benimsemiş olsalar da Hazarlarda dini tolerans oldukça üst seviyedeydi. Herhangi bir topluluk ya da devlet adamı arzu ettiği herhangi bir dini tercih edebiliyordu ve bu rahatsızlık oluşturmuyordu. Dini açıdan muhafazakâr olmayan Hazarlar, bu sebepten ötürü zaman içerisinde Museviliğe meyil ederek önce devlet kademesi ardındansa toplum Musevi inancını benimsemeye başladı(740)
Hazarlar Devleti’nin kökeni Sabir ve Batı Göktürk topluluklarıdır. Büyük Hun Devletinin yıkılmasından sonra hun bünyesindeki topluluklar M.Ö. 50’li yıllardan, M.S. 370 li yıllara kadar Hazar Denizi bölgesine doğru yoğun ve uzun süreli göçlere başlamışlardı. Bu topluluklar, daha önce Avrupa Hun Devleti (Attilla)  ve Ak Hun Devleti (Eftalitler) ni tarih sahnesine çıkarttılar. Avrupa Hunlarına tabi olan ve Hazar bölgesinde uzun süre varlıklarını sürdüren bu topluluklardan olan Sabirler Hazar Devletini kurmuş, Batı Göktürk’lerin yıkılmasıyla da bölgedeki diğer Göktürk Toplulukları Hazar Devleti bünyesine katılmıştır. Hazarların hanedanlık sülalesi Sabirlerden olan Ansa kabilesidir. 


Hazar Devletinin Kuruluşu (630)
Hazar Devletini oluşturan esas unsurlardan olan Sabir toplulukları, Batı Göktürk devletinin zayıflamasıyla bölgesinde kendi hakimiyetini kurarak Hazar Devletini kurdular. Batı Göktürk’lerin zayıflamasıyla kendi bölgelerindeki politikalarda kısmen kendi başlarına yön veriyor ve hareket ediyorlardı. Zamanla önemli bir güç haline gelen Sabirler, 629 yılında Bizans İmparatoru Heraklios ile anlaşarak Azerbeycan ve Ermenistan hattını kontrol altına almaya başladılar. Bunun karşılığında Bizans için bir tehlike olan Sasanilerin üzerinde baskı kurarak Bizans için önemli bir tehlike olan Sasanileri Bizans’dan uzak tutmuş oldular. Hazarlar, kazandıkları bu güç ile Hazar Devletini kurmuş oldular. Göktürk topraklarının dışında bir bölgede kendi hakimiyetlerini kuran Hazarlar, 657 yılında Göktürk İmparatorluğunun yıkılmasıyla, Göktürk’lerin batı bölgesindeki Türk topluluklarını da bünyesine katarak Hazar Denizi ile Karadeniz’in Kuzeyi arasındaki bölgeye hâkim hale geldiler. 
Hazar Devletinin kurulduğu dönemlerde İslam Orduları Kuzeye doğru ilerlemekteydi. 634 yılında Sasani Devletini yıkan İslam Orduları, 651 yılında, Halife Hz. Ömer döneminde Kafkaslara doğru ilerleyerek Hazar Devleti ile ilk temasını kurdu. Oldukça güçlenen İslam Orduları, Derbent’i alarak Hazarların başkenti Belecer’e kadar ilerlediler. Hazarlar İslam Ordularını geri püskürtse de Başkentlerini İdil civarına doğru çekmek zorunda kaldılar. Ancak Halife Hz. Ömer’den sonra gelen Halife Hz. Osman’ın şehit edilmesi ve Halife Hz. Ali’nin halifeliği almasıyla oluşan iç karışıklıklar İslam Ordularının Kafkaslar üzerinde daha fazla ilerlemesini engeller.


Hazarların Yükselişi (665)
Bölgesinde söz sahibi olmaya başlayan ve güç toplayan Hazarlar, 665 yılında Büyük Bulgarya Hanlığının yıkılması ve Bulgar Hanı Batbayan’ın tabi olmasıyla hem ordularını hem de sınırlarını büyütmüş oldular. Hazar Devleti, Büyük Bulgarya’nın tabi olmasıyla sınırlarını Diyenper’e kadar genişlettiler. Zamanla daha da güçlenen Hazarlar, 690 lı yıllarda Kırım’ı ele geçirip Azak denizi çevresinde hâkimiyet sağladılar. 700’e gelindiğinde hakimiyet alanlarını Hazar Denizinden Dinyester’e, Kafkasların güney eteklerinden Oka nehrine kadar olan bölgeye ve Kırım’ın tamamına hâkim hale geldiler. 
İslam Ordularının Kafkaslar üzerindeki ilerleyişi Hz. Ali’nin 661 yılında şehit edilmesiyle Arap topluluklarını yönetimi altına alan Muaviye döneminde tekrar hız kazanır. Hazarlar Muaviye yönetimindeki Emeviler ile uzun süreli mücadelelere girişecektir. 
Bizans’da 695 yılında tahttan indirilen 2. Justinianos, kırımdaki Gotların yanına kaçmıştı. Gotlar onu Kırım Han’ı Busir’e teslim ettiler. Busir, 10 yıl kadar kendisine sığınan Justinianos’u 704 yılında kız kardeşi ile evlendirir. Ancak 705 yılında, Bizans İmparatoru 2. Tiberius, Justinianos’u ölü yada diri getirene büyük armağanlar vaad etmesiyle Justinianos’un ölüm emrini verir.  Hakkında ölüm emri çıkartılan Justinianos, karısının da yardımıyla Hazarlardan kaçarak, Bizansa komşu olan bir başka Türk Devleti olan Tuna Bulgar Devleti Han’ı Tervel’e sığınır ve Tervel Hanın yardımıyla Bizans Tahtına geçer. 
Busir Han, 710 yılında Bizansın kontrolünde olan Cherson’u ele geçirir. Bunun üzerine Justinianos da Busir’in üzerine yürür ve Cherson’u geri alır. Ancak Cherson’lu isyancılar Busir Han’ın desteğiyle Kırımı geri aldılar. Busir – Justinianos ihtilafı ile Bizans Hazar ilişkileri daha da kötüye giderek düşmanlık hat safhaya çıkmıştır. 
Hazarlar üzerinde sürekli baskı kurma politikası yürüten Bizans, Emevilerin (Arapların) 717 yılındaki İstanbul kuşatması nedeniyle Hazarlar üzerindeki baskılarını geri çekmek zorunda kaldılar. Hazar Devleti, Bizans baskısının azalmasıyla, aynı yıl Şirvan’a girip bugünkü Azerbeycan topraklarının büyük bölümünü kontrolü altına aldı. Bu dönemden sonra Emeviler ve Hazarların Kafkaslar üzerindeki mücadeleleri süreklilik kazandı. Mücadelenin gerçekleştiği güney Kafkaslardaki bölgenin kontrolü Hazarlar ve Emeviler arasında el değiştirmiş ancak Kafkaslara ilerleyememişlerdir.  Hazar Devleti, 731 yılında gücünü toplayarak Emevilerin üzerine yoğun bir akın düzenledi. Bu saldırıyla Emevileri ağır bir yenilgiye uğratarak Musul önlerine kadar ilerlediler ancak akabinde tekrar güç toplayan Emeviler, Sait El Haraşi önderliğinde tekrar Hazarlara saldırarak Azerbaycan önlerine kadar olan bölgeyi tekrar hakimiyetleri altına aldılar.
Emeviler, 732 yılından sonra halife olacak olan Mervanı, Hazar sınırı olan Azerbeycan – Ermenistan bölgesine vali tayin ettiler. Mervan döneminde Emeviler büyük başarılar elde ederek hâkimiyetlerini güçlendirdiler ve Hazarları baskı altına tutmaya başladılar. Hazar Devleti üzerinde kesin hâkimiyet kurmayı amaçlayan Emeviler, Hazarların üzerine yürüyerek birkaç şehri ele geçirip çok sayıda esir aldılar. Hazar Devleti, Emevi hakimiyetini ve İslamı kabul etmeleri şartı ile bir anlaşma imzalamak zorunda kaldı. Ancak Emevilerin bölgeden çekilmesinden sonra Hazarlar eski inanışlarına geri dönmüşlerdir. Hazarların Emeviler üzerine son akınları Harun Reşit döneminde gerçekleşti. Bu mücadelede kazanan Emeviler, güney kafkasyaya hakim hale geldiler. Bu tarihten sonra Hazar Devleti ile Emeviler arasında savaşlar meydana gelmemiş, barış hâkim olmuştur.  
Hazar Devleti hem Bizansla hem Emevilerle mücadele halindeydi. Ancak Emevilere karşı Bizans ile iş birliği içerisindeydi. Emevilere karşı ortak mücadele dönemi Hazarlar ile Bizans arasında iyi ilişkiler oluşturmaya başladı. Bizans İmparatoru 3. Leon zamanında da devam eden bu iyi ilişkiler, 3. Leon’un oğlu 4. Konstantin’in Hazar Hanı Biharın kızıyla evlenmesiyle akrabalık bağı haline geldi. Bu evlilikten doğan Leon, 775 yılında Bizans tahtına çıktı. Bu akrabalık bağı ile başlayan ili ilişkiler neticesinde Hazar Devleti ile Bizans arasında ticaret gelişti.
Hazarlar için Kırım önemli bir bölgeydi. Kimi zaman Kırım’ı yönetimi altına alsa da tekrar kaybeden Hazar Devleti, 787 yılında Güney Kırımdaki Doros (Mangup) kalesini ele geçirerek Kırım’da hakimiyet sağlayan Gotların hakimiyetine son vererek kendi bünyesine kattı. 
Bölgedeki hâkimiyetini iyice güçlendiren Hazar Devleti, 8. Ve 9. YY’larda sınırlarını Batı ve Kuzey bölgelerine doğru genişlettiler. Bu güçle Doğu Avrupada’ki hemen her kavimden vergi alır, ticareti yönetir ve bölgesel politikaları kontrol altında tutar duruma geldiler.
859 yılına gelindiğinde Hazarlar, Kafkaslara sonradan gelen Slav boylarıyla da ilişki içerisindeydiler. Bugünkü Doğu Rusya topraklarındaki bölgeye yerleşen Slav kabileleri, Polyan, Severyan, Radimic ve Vyatiç’den  ev başına 1 sincap kürkü ve gümüş para vergi alınmaktaydı. Slavların lideri olan Runik’den sonra yerine geçen Novrogod Knezi Oleg, bu duruma son vermek için 884 yılında Slav kabilelerinden Severyan’lara baskı kurarak Hazar Devletine vergi vermemelerini istedi. Oleg’in bu girişimi Hazar Devletini zor durumda bıraktı. Güç birliği yapan Slav kabileleri de  güç toplamaya başladılar. 
892 yılına, daha da güçlenen Slav kabileleri, 55 gemiyle Hazar Denizine inerek Müslüman toplulukların bulunduğu Taberistan ve Abiskon bölgelerine asker indirerek yağma hareketleriyle ganimetler topladılar. Hazar Hanının izniyle yaptıkları bu sefer dönüşünde elde ettikleri ganimetlerden Hazarlara vergilerini de ödemişlerdir ancak Hazar Devletinin askerleri içerisinde Müslüman olanlar hakandan izin alarak Müslüman bölgelerini yağmalayan Slavların üzerine saldırdılar. Daha çok intikam amacı güden bu saldırı neticesinde Slavlar yenilgiye uğratılarak Slavların Müslüman bölgeler üzerindeki etkileri de o dönem için engellenmiş oldu. 
Bizans ile girilen iyi ilişkiler, Romanos Lekapenos döneminde (932) ,bizansın Yahudiler üzerinde kurduğu baskı nedeniyle bozulmuştur. Bizansın Yahudiler üzerindeki baskısı nedeniyle Hazar Devletine sığınan Yahudiler, Bizans ile Hazar Devletinin arasının açılmasına sebep oldu. Bizansın politikalarına karşılık olarak, Hazarlarda bünyesindeki Hıristiyanlar üzerinde baskı kurmaya başladı. Bunun üzerine Bizans İmparatoru Romanos, Kiev Knezi İgor ile Hazarlara karşı işbirliğine gittiler. İgor, Hazarların üzerine yürümek için diğer Türk toplulukları olan Uz, Peçenek, As ve Alan kabileleri ile anlaşarak kışkırttı ve birlikte Hazarların üzerine saldırdılar. Hazarlar bu saldırıyı püskürtmüş olsalar da Diğer Türk Toplulukları ile ilk mücadelelerine girişmiş oldular. Bu tarihten sonra Hazar bünyesindeki pek çok boy Hazarlara karşı isyan ve mücadele halinde olmuşlardır. 

Hazar Devletinin Zayıflaması ve Yıkılması (935 – 1030)
900’lü yıllardan itibaren Slavlar Hazar bölgelerinde yürüttükleri ticari faaliyetlerle güç kazanmaya başlarlar. Slavlar, sahip oldukları ticari güç ile Kiev bölgesini hâkimiyetleri altına alarak bu bölgeye yerleşmeye başlarlar. Hazar Devleti, Bizansın Baskıları, kendisine bağlı olan Türk Boylarının isyanları ve Slavların güç kazanmasıyla oldukça zayıflamaya ve gücünü yitirmeye başladı. Slavlar, bölgelerindeki güçlerini sağlamlaştırmak ve hâkimiyet alanlarını genişletmek amacıyla Hazarlar ile mücadeleye giriştiler. Uzun mücadeleler sonunda Diyenper Nehri üzerinden Karadenize inen ticaret yolunun hakimiyetini ele geçirdiler ve bu bölgedeki Slav kavimlerini Hazarlardan kopartarak kendilerine tabi hale getirdiler. Güçlenen ve diğer Slav kabilelerinide bünyesine katan Slavlar Devlet haline gelerek Hazarların yıkılmasında etkin rol oynadılar.
935 yılında, Slav Knezi olan İgor, hazarların Tmutarakan şehrine saldırdı. Eş zamanlı olarak Bizansın da Slavların yardımıyla Kırıma saldırıp Kırımın bir bölümünü ele geçirmesi Hazarları zor durumda bıraktı. Hazar Kağanı Aeron, 939 yılında Kırıma yürüse de bölgeyi tahrip etmiş ancak Kırımı geri alamamıştır. 
965 yılına gelindiğinde Slavların Hazarlar üzerine yoğun akınları başladı. Hazar Devletinin yıkılmasında temel etken olan Slavların bu saldırısıyla Slavlar Sarkel’i alarak güneye ilerlediler, Peçenek ve Uz boylarını Hazarlara karşı kışkırttılar. 950 li yıllara kadar büyümesini devam ettiren Hazar Devleti, 950 lerden itibaren Slavların kışkırtması ve işbirliğiyle kendilerine bağlı olan Türk Kabilelerinden de saldırılar almaya başladılar. 
Aynı dönemde Volga boylarında Hazar Yönetimi altında teşkilatlanan Macarlar, Arpad Hanedanlığını kurdular. Hazar yönetiminden ayrılan Bulgarlar ve Peçenekler, Arpad Hanedanlığının üzerine yürüyerek hanedanlığı yıktılar. Arpad Hanedanlığının yıkılmasıyla bugünkü Macaristan bölgesine yerleşen Macarlar, bugünün Macaristan’ının temellerini oluşturmuşlardır. 
Gerek Slavların Devlet haline gelmesi ve yoğun saldırıları, gerekse Peçenek, Uz, Kuman-Kıpçak, kabilelerinin Slavlarla işbirliği yaparak üzerine yürümesi Hazarları oldukça zayıflattı. Oluşan zafiyet neticesinde diğer Türk Toplulukları da birer birer Hazar hâkimiyetinden çıkmaya başladılar. 
Tarih kaynaklarında Hazarların yıkılışı 965 olarak geçer. Oysa Slavların Kerç boğazını ve Kuban sahillerini ele geçirmesinden sonra, Hazarlar varlıklarını Azak ve Kırım civarında sürdürürler. 1016 yılına kadar bu bölgede zayıflamış halde Hanlıklarını devam ettirseler de, Bizans ve Slavlar işbirliği yaparak Tmutarakan bölgesine saldırırlar. Bu savaştan sonra Hazarların son hakanı olan Georgius Tzul, esir edildi. Hakan, Hristiyanlığı kabul ederek Arbon unvanını aldı. Hakansız kalan Hazar toplulukları, Derebeyliğe geçerek bir süre daha varlıklarını sürdürdüler. Peçenekler, 1030 yılında bu Derebeyliklerini de yıkınca Hazar Devleti son bulmuş oldu. 
Hazar Devletinin Yıkılmasıyla, tabi bulunan topluluklar, Kırım, Hazar Denizi civarı ve Kafkaslar bölgesine göç ederek asimile oldular ve tarih sahnesinden silindiler. Pek çok Akademisyen, bugün Doğu Avrupada ve Batı Rusyada yaşayan Musevilerin Hazar kökenli olduğunu düşünmektedir.